‘Kibbutz’lardan ‘MASHAV’a

Selin SÜAR ORAL Köşe Yazısı
1 Mart 2017 Çarşamba

1948’de kurulan İsrail’in son elli yıl içerisinde tarım alanında geldiği son nokta bilimsel bir başarı ve teknolojik gelişmenin sonucu olarak karşımıza çıkmakta. Yüzyılın başlarında Kenan Vadisine gelen Yahudilerin ilk yaptıkları var olan bataklıkları kurutmak, büyük kaya bloklarını parçalayarak bölgedeki toprak yoğunluğunu artırmak, yer altı sularına ulaşarak tarımsal ürün deseninin çeşitliliğini çoğaltmak olmuştu. İsrail’in bölge coğrafyasında yer alan diğer ülkelerden farkı, toprakları içerisinde herhangi bir doğal kaynağının yer almamasıdır. Ülke, gelişmesini tarım, eğitim ve yüksek teknoloji üzerine kurmuştur. Ancak yazının girişinde bahsedilen tarımsal alanda ulaşılan bilimsel ve teknolojik zirve tesadüfi değildir.

1948’de ülkeyi kuran ve çoğunlukla Doğu Avrupa ve Rusya’dan bölgeye gelen Yahudi nüfusu, eski Komünist rejimlerde kolektif çiftlik olarak bilinen Kolhoz felsefesini ve pratiğini günümüz kibbutzlarına entegre etmişlerdi. Ortak mülkiyet kavramının yer almadığı, bireylerin planlı bir şekilde başta tarım olmak üzere farklı iş gruplarına yönlendirildikleri kibbutzlar, 50’li yılların başından 90’lı yılların ortalarına kadar ülke için önemli bir ekonomik kalkınma aracı olmuştur. Günümüzde damlama sulama sistemini bulan ve geliştiren ülkenin, bu teknolojiyi adını verdiğimiz kibbutzlarda oluşturması yine tesadüf değildir. Yafa portakal türünün daha farklı toprak çeşitlerinde veya daha fazla verim alınan ürün çeşidine dönüştürülmesi yine bu ‘kolektif çiftliklerde’ yapılmıştır. Yıllar içerisinde bu kolektif çiftliklerde süt ve süt ürünlerinin uygulanması, su ürünleri yetiştiriciliği, bölge topraklarına uygun tarımsal ürünlerin bulunup yetiştirilmesi konusunda uzmanlaşılmıştır.

İsrail günümüzde MASHAV (İsrail Dışişleri Bakanlığı Uluslararası İşbirliği Ajansı) adı verilen kursları düzenlemekte. Bu kursların genel amacı kibbutzlarda elde edilen tecrübeye dayanarak sosyal, ekonomik ve çevresel sürdürülebilir kalkınma pratiklerini gelişmekte olan dünya ülkelerine aktarmaktır. Bugüne kadar MASHAV, gelişmekte olan 132 ülkeden toplam 270 bin katılımcıya eğitim vermiştir. Başta Afrika ülkeleri olmak üzere MASHAV’a katılan bilim insanları ve tarım uzmanları bu kurslarda elde ettikleri deneyim, beceri ve pratikleri kendi ülkelerine dönerek uygulamışlar ve çok başarılı sonuçlar elde etmişlerdir. MASHAV’ın spesifik olarak çalışma alanları kuru tarım, arazi ve su yönetimi, sulama ve su yönetimi, ormanlaştırma, kuraklıkla mücadele, entegre zararlı yönetimi, iklim değişikliğine adaptasyon gibi sürdürülebilir kalkınmanın temel konularıdır.

Bu bahsedilen konularla birlikte eğitim, halk sağlığı, yenilikçi alanlar ve girişimcilik gelişmekte olan ülkelerden gelen katılımcılara kurs olarak verilmektedir. İsrail Dışişleri Bakanlığı Uluslararası İşbirliği Ajansı olarak bilinen kurs programına Türkiye’den de başta ziraat fakültelerinin olduğu üniversitelerimiz olmak üzere ilgili bakanlıklardan birçok kamu personeli katılmış ve katılmaya da devam etmektedir.

Günümüzde ekonomik refahın temelinde yatan işbölümü ve uzmanlaşma ilkeleri ile ihracat artışının bir ülkenin ekonomisine sağladığı katkılar göz önünde bulundurulduğunda MASHAV’ların önemi kavranabilir. Zira istihdam artışı, uluslararası işbirliğine uygun kaynak sağlanması, döviz sıkıntısının hafiflemesi gibi faktörlere bakıldığında ihracatın kalkınmadaki öneminin payı yadsınamaz. Bugün İsrail, ekim yapılabilecek topraklarının azlığına rağmen çiftliklerde üretilen bu ürünlerin ortalama yüzde 90’ını dış pazara ihraç etmektedir. İhracatın ülke ekonomisindeki payı göz önüne alınarak süreklilik vaat eden ihracat hacmine ulaşmak için ülkemizde de büyük hamleler yapılmış ve süreçler projelendirilmiştir. Bu açıdan iki ülkenin gerek tarım konusunda, gerekse başka alanlarda işbirliğinin artarak devam etmesi her iki ülkenin yararına olacaktır.