Saf kötülük ve empati

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
15 Şubat 2017 Çarşamba

Fransız tiyatrocu Dieudonné’yi Şalom okurları iyi tanır. Fransa’da ünlü ve gişe getirici piyesler yazar ve oynarken, birden ruhuna ‘şeytan’ girer ve tüm konsantrasyonunu antisemitizme yönlendirir. Yeni piyeslerinde antisemit ögeleri bolca kullanır ve en nihayetinde ise saf kötülüğün en belirgin göstergesi olarak Holokost ve kurbanları ile bile dalga geçer duruma düşer. Neyse ki, Fransa’da bu tür pespaye antisemitizme yer bulmak zor. Dieudonné’nin, gücünü yasalardan alan mahkeme kararları ile bugün bu tür oyunları icra etmesi neredeyse imkânsız. Lakin onun saf kötülüğü, hâlâ en ufak bir aralık bulsa hayatta kalmaya çalışıyor, mahkeme tepesinde belirene kadar.

Geçenlerde Türk Twitter dünyasında atılan bir tweet nedense Dieudonné’nin bu hastalıklı, Holokost ve kurbanları ile dalga geçme davranışını hatırlattı. Bir magazin yazarımız, Ukrayna’nın Türklere vizeyi kaldıracağına ilişkin haberle alakalı sözde espri yapmış ve alakası olmayan bir bağlamda, Türk turistlerin Ukrayna’nın fırınlarında ısınacağını söyleyip Holokost esnasında fırına gönderilmeden önce çırılçıplak, sırada bekleyen kurbanların resmini koymuş!...Gerçekten akla hayale sığamayacak denli ciddi bir vicdansızlık olarak Türk antisemitizm tarihine kara leke olarak geçecek bir ‘espri’ye imza atmış olundu. Yazarımız gerçi gelen tepkilerden sonra özür dileyerek tweet’ini silmiş hatta hesabını kapatmış görünmekte.

Peki, nedir bu davranışların altında yatan nedenler? Bir buçuk milyonu çocuk, altı milyon masum insanın başta fırınlara gönderilmek suretiyle yok edilmesini bir espri konusu yapacak kadar bir bilinçsizlik mümkün olabilir mi? Yoksa bildiğimiz saf kötülükten mi bahsedeceğiz?

Bizim yerli yazarın nasıl değerlendirilmesi gerektiğini okurlara bırakıyorum ama bugün Holokost ve kurbanları ile dalga geçmeyi kendine görev bilmiş başta Dieudonné olmak üzere azımsanmayacak kadar çok antisemit var dünya yüzünde ve bunların yaptığı saf kötülükten öte bir şey değil. Adeta haz duyuyorlar bu davranışlarından.

İngiliz ünlü psikopatalog Simon Baron – Cohen saf kötülük üzerine yaptığı bilimsel araştırmalarla bugün dünyada, bu konunun en büyük uzmanı olarak kabul ediliyor. Cohen’in teorisinin başlangıç noktası empati eksikliği. Saf kötülüğün nedeninin ‘şeytani’ hislere sahip olmak gibi bilim ötesi bakış açısından öte empati eksikliğinin olduğunu iddia ediyor. Yani kötülüğün, ‘öteki’nin dünyasına girememek ve onun ne hissettiğini hiç bilmemekte zemin kazandığını savlıyor. Empati yoksunluğu insanı sadece kendisine odaklarken öteki’yi hiç umursamıyor.

Cohen, empati eksikliğinin fiziki ve psikolojik nedenlerle açıklanabileceğini söylüyor. Fiziki faktör olarak beynin çeşitli bölgelerinde bulunan empati kimyasal bileşenlerinin, bölgeler arası iletişim aksaklığından dolayı sağlıklı çalışamadığını ve bildiğimiz empati eksikliğini yarattığını savlıyor. Bir başka neden de, yüksek testosteron. Buna sahip insanlarda empati eksikliği daha fazla oluyor. Bu bulgu, erkeklerin kadınlardan daha fazla empati eksikliği gösterdiğini kanıtlıyor. Daha da önemlisi, kötülüğü daha fazla kimlerin yaptığını da ortaya çıkarıyor bu bilimsel teori.

Cohen, psikolojik neden olarak, empati eksikliğinin küçüklüğünde, insanın velisi tarafında şiddete maruz kalması ve şefkat eksikliğiyle de orantılı olduğunu öne sürüyor.

Empati eksikliğini azdıran fiziki faktörlerin, bulunacak bir ilaç veya tedavi şekliyle azaltılabileceği fikrinin insan hayatında gelmiş geçmiş en büyük devrim yaratacağı aşikâr. Kötülüğü yaratan en önemli patolojik sorunun azalmasının dünyamızı değiştirebileceği hayalinden söz ediyoruz zira…

Empati eksikliği, ekonomik çıkarların yarattığı kavgadan sonra, bugün savaşların da en büyük nedeni olarak duruyor önümüzde. Tıp biliminin bu konuda ne kadar ilerleyeceğini kestirmek güç ama sağlam zemin üzerinden kurulacak bir hayalin bir gün gerçekleşme olasılığından bahsetmemiz gerçekten de bir büyük devrimin habercisi olsa gerek, bizim kuşaklar görmese bile.

Biz hayalin gerçekleşeceğini bekleye duralım, teknolojinin bireysel hayatları öne çıkarıp, sosyalleşmenin ve de giderek empati yapmanın önüne geçirdiği gerçeğini de unutmayalım. Bunu da, ironik anlamda gelişen teknolojinin verdiği büyük bir zarar olarak not edelim.

Saf kötülüğü önleyecek en değerli kaynak empati. Dolayısıyla hem birey noktasındaki çatışmaları hem de savaşları önleyebilecek görünmez bir güçten bahsediyoruz.

Rüya görmüyoruz, sadece empati sorununu hallederek dünyanın en temel gerçeklerinden biri olan kötülüğü azaltmak hayalini konuşuyoruz.

Zira saf kötülük hepimizi yordu.

Tükendik artık.