Çiçekler solmasın

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
8 Şubat 2017 Çarşamba

Çiçeklere olan düşkünlüğüm, çocukluk yıllarımda bahçeli bir evde yaşamamdan kaynaklanabilir.

Halen de çiçeksiz ve resimsiz bir yaşam alanının ruhsuz olduğunu düşünürüm. Çiçek derken sadece vazoya konanları kastetmiyorum. Birkaç saksı veya yeşillik de salonu canlandırır. Duvara asılan resimlerin mutlaka ünlü imzalar olması gerekmez. Zevkimize hitap eden bir suluboya dizisi, gravürler veya şimdilerde giderek revaçta olan fotoğraf kareleri… Örneğin uzun süre Şalom’da mizah yazan Vladi Benbanaste ile yine gazetemiz yazarlarından Rubi Asa’nın oluşturduğu FOCUS fotoğraf atölyesi, konuyla ilgilenenlere yeni bir kapı açtı. FOCUS’un açtığı sergileri izlemekte yarar var. İçlerinde beğenip almak isteyecekleriniz olacak eminim. Siyah-beyaz fotoğraflar her zaman tercihim olmuştur.

***

Şehrin içinde yaşamak her ne kadar kaos haline geldiyse de, en büyük avantajlarından biri, istediklerinize yürüme mesafesinde ulaşabilmenizdir. Yıllar boyu her hafta değilse bile on günde bir eve çiçek aldım. Çok önceleri sokaktaki seyyarlara giderdim. Zaman içinde çiçekler daha çabuk başlarını eğmeye, solmaya başladılar. Bunun üzerine karşı sokağımdaki çiçekçiyle anlaştım. Ev için aldığımda makul fiyata veriyordu. Ayrıca gerçekten çiçekler uzun zaman taze kalıyordu.

Bir ara rahatsızlıktı, seyahatti derken epey bir vakit dükkâna uğramadım. Sonra bir misafirliğe gitmeden uğrayıp birkaç çiçek almak istedim. İçeri girdiğimde etrafıma bakındım, her türlü aksesuar var ama çiçek yok denecek kadar az. ‘Ne oldu çiçeklere?’ diye sordum. ‘Abla bugün pazar, yarın almaya giderim’ deyince, ‘Sevindim, satmışsın’ dedim. ‘Yok abla, işler durgun, az alıyorum bu ara’ diye yanıtladı. Sonuçta olanların arasından seçtim ve borcumu sordum. Azımsanmayacak bir meblağ söyleyince tepki verdim. ‘Abla biliyorsun ithal bunlar. Ekvator’dan geliyor. Peki, sen ne istiyorsan ver’ dedi. Bu tür muhabbetler bana pek uymaz. İçimden gelmeyeni verdim tabii. Ama masal da burada bitti. Bu ithal çiçek, bu yerli çiçek hikâyesi de ayrı bir konu. Hepsi arz ve talep meselesi. Her birinin yolculuk masrafını biz karşılayacaksak…

***

Çiçek gibi küçücük bir ayrıntı günlük yaşantıma huzur katıyorsa ara sıra saplarını kesip, kuruyan yapraklarını ayıklarken zihnim arınıyorsa tabii ki evimde hep fazladan bir renk olacak.

Şimdilerde yine sokaklara çıktım. Nişantaşı’nın belli yerlerinde kümelenmiş seyyar çiçekçiler var. Bir de ayrı bir köşede çiçek satan bir çift durur. Kadın, ısınmak için üst üste giydiği kıyafetiyle cin gibi, uyanık, hızlı hareket eden bir yapıya sahip. Adam daha durgun, genelde selofan kâğıdıyla demetleri sarıyor. Pazarlıkla pek arası yok. Oysa eşine denk gelindiğinde boş çıkmak imkânsız. Artık birbirimizi anladık. Kadına iki- üç çeşit gösterip, ‘Hangisini alayım?’ diye soruyorum. O da birini işaret ediyor. Artık tezgâhtarlık mı, yoksa tesadüf mü bilemem. Ama çiçekler ev ortamında uzun süre dayanıyorlar.

***

Çiçeklere iyi bakarak ömürlerini az da olsa uzatıyoruz. Oysa insanoğluna ne kadar iyi baksan da zamanı dolduğunda çare kalmıyor. Genç yaşta aramızdan ayrılan Robert Filiba’yı ailesi, dostları, toplum bireyleri çok özleyecek.

Mekânı cennet olsun.