Marine Le Pen ne diyor?

Marsel RUSSO Köşe Yazısı
14 Aralık 2016 Çarşamba

Foreign Affairs Dergisi son sayısında Fransa’da Başkanlığa adaylığını koyan ve bu yolda ciddi ilerlemeler sağladığı gözden kaçmayan Ulusal Cephe Lideri Marine Le Pen ile yaptığı bir röportajı yayınladı. Holokostu “tarihin bir detayı” olarak tanımlayan ve bundan dolayı, 2011 yılında başkanlığı devrettiği kızı ile arası açılan milliyetçi hareketin kurucusu Jean-Marie Le Pen’in aksine, Marine Le Pen mesajlarını daha seçici kullanıyor.

2015 Ocak ayında Paris’teki Charlie Hebdo baskını ile başlayan ve yine Paris ve Nice’teki terör saldırıları ile devam eden süreç içinde, Fransa halkının gerçek taleplerine cevap bulamadığını ifade eden Le Pen,  Avrupa’nın karşılaştığı ekonomik ve yapısal problemlerin, 2016’da tepe noktasına ulaşan mülteci sorununun, Britanya halkının topluluktan ayrılma yönünde ortaya koyduğu iradenin de çerçevesi içinde, şu saptamaları yapıyor :

“Bireyler özgür olmayı talep ederler. Uzun süredir, liderlerinin Avrupa halklarının çıkarlarını doğru bir şekilde savunmadıklarını, hatta bazı başka özel çıkarların takipçisi olduklarını düşünüyorum. Dolayısı ile halka hizmet edeceği yerde kendine hizmet eden bir sistem içindeyiz ve insanlar buna baş kaldırıyor. Bunu ABD için de söylemek olası…”

“Fransa kendini terörist saldırılardan korumak için şu ana dek çok fazla bir şey yapmadı. Öncelikle teröristlerin içine kolayca sızabileceği mülteci akışını durdurmalı. Fransız vatandaşlığının bir doğum hakkı olarak otomatik bir şekilde kazanılmasına bir son verilmesi gerekir. Paris saldırılarının arkasında vatandaşlığı bu şekilde elde eden ancak Fransa’ya hep düşmanca yaklaşmış isimler var. Elbette bunu genelleştirmiyorum. Ancak terör örgütleri ile bağlantılı olduğu konusunda şüphelerimiz olanların çift vatandaşlıklarını iptal etmemiz gerekir. Bir kontrol mekanizması oluşturmak lazım.  İslam köktenciliğinin topraklarımızda yeşermemesi için savaşmalıyız. Sınırlarımızın güvenliğini kazanmamız buna yardımcı olacaktır. Açık sınırlarla böyle bir mücadeleyi sürdürmek olası değil.”

“Fransa’da her din laik yasalara bağlıdır. Açıkça ifade etmek isterim ki Fransa’da Müslüman halkın çok büyük bölümü bu yasalara uymaktadır. Ancak bazı dış çevreler tarafından yönlendirilen köktendinciler var ki onlar şeriatı Fransız anayasasının da üstüne koyuyor, bunu böyle değerlendiriyor. Bunu kabul edemeyiz. Bu gruplar yüz sene önce kabul edilen seküler yasaları kırmaya çalışıyorlar. Bunların yaratacağı tehlikeler ile yüzleşmeden mücadele etmek bizi başarıya götürmez. Anayasamızın ve yasalarımızın uygulanmasını sağlamamız gerekir. Hakların bunlara uygun şekilde garanti altına alınıyor olması gerekir. Oysa özellikle kadınların bugün bazı bölgelerde diledikleri gibi giyinemediklerini görüyoruz. Bu anlamda burka tipi kıyafetlerin kabul edilemez olduğunu ifade ediyoruz. Bu sözünü ettiğim köktendinciliğin üniformasıdır, kendini göstermesidir ve bunu kabul ederseniz kamusal alanda kadın – erkek ayırımının önüne geçemezsiniz, bu erkek ve kadınlara değişik hakların verilmesi taleplerine yol açar.

“Fransa’nın entegrasyon konusuna vermiş olduğu cevap asimilasyonist bir modeldir. Bireyin kendi cemaati içinde kendi kurallarına göre yaşamak istemesi, bu anlamda Fransız kanunlarını ve uzun süre önce mutabakat içinde kabul edilmiş olan tercihlerini tartışmaya açmak demek olur ki bunu kabul etmemiz düşünülemez. Bu anlamda her bireyin dini inancı ve bunu uygulaması laik sistem içinde garanti altına alınmıştır. Laiklik tarih boyunca topraklarımızda yaşanan din temelli savaşların ve katliamların önüne geçmek için geliştirilmiştir bir yaşam şeklidir.”

Avusturya’dan Macaristan’a, Yunanistan’dan İtalya’ya,  Avrupa’nın birçok ülkesi benzer söylemlere sahip siyasi partilerin ivme kazandığı bir döneme girmiş durumda. Kimine göre bu Avrupa Birliği’nin sonunu getirecek bir durum. Ancak siyaseten oluşacak böylesi bir kopmanın sosyal alanda ya da ekonomik alanda geçici etkiler sergileyeceği ve Avrupa kültürünün değişmezlerinin yerinde kalacağını hesap dışı bırakmamak gerekir.

Din, ırk, etnik köken gibi ayrıştırıcı etkenlerin üzerine inşa edilmiş olan hayat görüşlerini, insan haklarını düstur edinmiş hiçbir toplumun kabul etmeyeceği akıldan çıkarmamalı.

 

Foreign Affairs – Kasım / Aralık Sayısı

Stuart Reid