“Evli misiniz?”

Sami AJİ Köşe Yazısı
16 Kasım 2016 Çarşamba

Bu sualin muhatabı sizler değilsiniz. Bendeniz ile eşim, sevgili okurlar.

Nerede ve nasıl mı? Birkaç gün geriye gidelim.

Kasım ayının başında bir kongreye katılmak üzere, eşimle birlikte Girne kentine gittik. Toplantı, şehrin epey dışında çok büyük bir otelde tertiplenmişti. Neticede etrafı biraz gezmek için sadece Pazar günü öğleden sonra 6 saat kadar bir vaktimiz vardı. 

Bavulları taksinin bagajına yerleştirip önce Girne Dağlarının eteklerinde bulunan ‘Bellapais’ Manastırına yöneldik.

20 sene kadar evvel orayı ziyaret etmiş ve mutlaka bir daha geleceğimize dair kendimize söz vermiştik. Huzur verici ve rahatlatıcı bir mekândı. (Zaten Bellapais ismi ‘Abbaye de la paix /Huzur Manastırı’dan gelmekte.) Gerçekten hem havası, hem manzarası da muhteşemdi.  

13. asırda inşasına başlanmış ve 15. asra kadar ekler yapılmış bu dini kompleksi, ilk seferki gibi etrafı heyecanla, hayranlıkla ve büyük zevk alarak dolaştık. (Başlıktaki fotoğraf bir fikir verebilir).

Oradan hedefimiz Lefkoşa idi.

 O anda sevgili eşim “Rum tarafını da görelim” demez mi? Daha ağzımı açmadan, şoförümüze öbür tarafa geçip geçemeyeceğini sordu. Şoför, eşinin aileden Kıbrıslı olduğu dolaysıyla onun ve arabasının bir problemi olmadığını söyledi; bana Schengen vizesine sahip olup olmadığımı sordu. Vizem vardı. Eşimin de İspanyol pasaportu olduğunu öğrenince, “Deneyelim abi; bazen Türk pasaportlarına güçlük çıkarabilirler” dedi.

Tereddütsüz yola koyulduk. Yarım saat sonra kontrol noktasında idik. (Arabadan inmeden) önce Türk kesiminin polisine nüfus kağıdımı gösterdim. Bana, pasaportumda Schengen vizesinin bulunduğu sayfayı açık tutmamı ve o şekilde Rum tarafının polislerine göstermemi istedi.  Ancak o da garanti vermedi; “bazen zorluklar oluyor “dedi. Eşimin de İspanyol pasaportuna bir göz atıp bize iade etti.

Türk polis noktası ile Rum kontrolü arasında en fazla on metre mesafe vardı.

Arabamız oraya yanaştı. Yine arabadan inmeden, genç bir hanıma pasaportlarımızı uzattık. Önce benimkine baktı ve Schengen vizesini görünce kapatıp yanına koydu. Sonra eşimin pasaportuna baktı. Ben, geçiş formalitesi bitti diye düşünürken, memur sayfaları karıştırmaya başladı. Bir süre sonra bir üstünü yanına çağırdı. O da bir hanımdı. Aralarında konuşmaya başladılar. Görüşmeleri bitince önce şoföre seslendiler:

“Do you know them”? (Bunları tanıyor musunuz?)

Zavallı şoför de önce şaşırdı ve ardından bizi otelden aldığını ve altı saatlik bir tur için anlaştığımızı söyledi.

Memurlar sonra bize dönerek  “Are you married”? (Evli misiniz?)

“Evet, ama niye sordunuz?” diye cevap verdim.

“Bu hanımın pasaportundaki soyadı ile sizin soyadınız tutmuyor.”

Hanıma İspanyol vatandaşı kadınların, kocalarının soyadlarını almadıklarını ve eşimin doğuştan İspanyol pasaportuna sahip olduğunu bu yüzden genç kızlık adının orada devam ettiğini izah ettim.

“Evli olduğunuzu kanıtlayan bir belgeniz var mı?” diye sormaz mı?

Sevgili eşime söylenmeye başladım; “ Gördün mü? Sana kaç kere söyledim, şu ketuba’nın bir fotokopisini yanına al. Böyle giderse hiçbir yerde yan yana bile dolaşamayacağız!”     

O da bana “Ketuba’nın nerede olduğunu bile bilmiyorum” diyordu ki, pasaport memuru hanıma dönüp, “Affedersiniz ama biz 47 sene evvel evlendik; belgesini yanımıza almayı unutmuşuz.”

Kadın yüzünü buruşturdu; biraz sıkılmış gibiydi.

O anda sanki bir şimşek çakmış gibi memura seslendim. “Hanımefendi, biz evliyiz demeseydim sorun çözülür müydü?”

“Tabii.”

“O zaman özür diliyorum” dedim. “Bu kadın aslında benim metresimdir ve beraber Kıbrıs’ta hafta tatilini geçiriyoruz. Lütfen bu şekilde not alın.”

Tahmin edeceğiniz gibi bütün bürodaki personel gülmekten yerlere yattı. Kahkahalarla pasaportlarımızı iade edip “İyi eğlenceler” dedikten sonra memur “Bir daha gelirken evlilik belgesini beraberinizde bulundurmayı unutmayın” tavsiyesinde bulundu.

Arabamız Rum kesimine doğru yol almaya başlarken hafifçe arkama baktım; oradakiler bizleri işaret edip hâlâ gülümsüyorlardı.