Zarafet ve nezaket

Estreya Seval VALİ Köşe Yazısı
13 Ekim 2016 Perşembe

Zarafet ve nezaket diyorum çünkü kişi zarif olabilir ancak ne yazık ki bu, nazik olacağının garantisi değildir. Bir insan balerin gibi hareket edebilir ama sözleri insanı rahatsız edebildiği gibi, çok da kırabilir. Balerin dedim diye sadece kadınları kastettiğimi düşünmeyin lütfen. Yazım her iki cinsiyeti konu alıyor.

Şimdi size çeşitli örnekler verecek ve önce salt kabalıkla başlayacağım. Bir kır düğününe davetlisiniz. Eşinizle birlikte boş bir masaya oturdunuz çünkü hem erken geldiniz, hem de fazla kimseyi tanımıyorsunuz. Derken adamın biri geliyor ve hiçbir şey söylemeden iskemlelerden ikisini alıp ailesiyle oturduğu masaya götürüyor. İnanılır gibi değil ama bu böyle devam ediyor. İnsanlar geliyor, aynıları değil ancak çevre aynı, iskemleleri alıp gidiyor. Sonunda siz ikiniz kocaman masanın etrafında, iki iskemlenin üzerinde yalnız kalıyorsunuz. Başta nedense kendinizi suçluyorsunuz. Sonra “başlarım ben bu insanların terbiyesizliğine” deyip mekânı terk ediyorsunuz.

Bir davette ya da tatil köyünde kahvaltı ediyorsunuz. Artık belli bir yaşa geldiniz. Ayrıca genç olsanız ne fark eder. Almanız gereken ilaçlar var. Yanınızda oturan insan destur demeden ilaçlarınıza uzanıyor ve size hangilerini, neden kullandığınızı soruyor. Bu mahremiyetinize doğrudan yapılmış bir saldırıdır. Ve siz, “Size ne” ya da “Niye merak ettiniz ki?” diyemiyorsunuz. İstemeye istemeye açıklama yapıyor, “Ya siz ne ilaç kullanıyorsunuz?” diye sormuyorsunuz çünkü zarafet ve nezaketiniz buna müsait değil.

Topluluk içinde konuşmaya çalıştığınızda sözünüzü kesenlerden, sizi yok sayanlardan hiç söz etmeyeceğim bile.

Bazı insanlar özür dilemeyi hiç bilmez. Mesela uzattığı bir şeyi elinizden düşürürsünüz, hemen ‘pardon’ dersiniz, cevap vermez çünkü ‘rica ederim’ sözcüğü, lügatinde yoktur. Sizi kırar, biraz atışırsınız, barışmak ister, beklersiniz, o alınganlık gösterir, haksızlığa uğradığını düşünür ve hiçbir zaman ilk adımı atmaz. Hep sizden bekler. Sonunda aranızı düzeltmek için özür dileyen siz olursunuz. Yorulursunuz. Hep alttan aldığınız için birkaç kez sonra, benzer bir durumda, vurdumduymazlığa yatarsınız. Ama daha da çok yorulursunuz. İlişkiler böyle yıpranır işte.

Şimdi de size kültür farklılığından bir örnek vereceğim. Güzel bir vesileye davetlisiniz. Kendi kültürünüzde ev sahipleri sizi kapıda karşılar, hem başta tebrik edersiniz, hem tören sonrasında. Onların kültüründe ailenin erkeği ile el sıkışamayacağınızı bilir, karşılaşırsanız başınızla selam vermekle yetinirsiniz ama kadın kadına el tokalaşmanın ne sakıncası olabilir ki? Bakarsınız ki kadın bir köşede çocuklarıyla fotoğraf çektiriyor, size hiç ilgi göstermiyor ve işi biter bitmez oradan ayrılıyor, anlıyorsunuz ki davetli de olsanız, onun için hiç öneminiz yok. Yerinize geçiyor ve izlemeye koyuluyorsunuz. Birkaç kadın büyük bir iyi niyetle hanımın yanına gidip elini uzatıyor ama o ellerini havaya kaldırıp, sonra anlamına gelen bir işaret yapıyor. Şaşırıyorsunuz. Önce ya da sonra, ne fark eder. Bu insanlar zahmet edip sizin için gelmiş, kutlamak istiyorlar ancak siz küçük beyaz ellerinizi havada sallıyorsunuz. Kötü niyetli değilim. Eminim bu hanım hakaret ettiğinin, kırıcı olduğunun farkında değil. Peki, onu anlıyor muyum? Hayır, çünkü benim kültürümü fazlasıyla uzun bir süredir tanıyor. Onun beni anlaması ve bu kadar katı olmaması gerekiyor. Bilge olmak demek, karşısındakini kırmamak için ilkelerinden vazgeçebilmek demektir.

Sevgili okurlar, bu Yom Kipur vesilesiyle birkaç karar alalım ve biraz daha empati yapalım. Günaydın diyelim, iyi akşamlar diyelim, pardon, özür dilerim diyelim, rica ederim, estağfurullah diyelim. Bir şey isterken rica edelim, alırken teşekkür edelim, eline sağlık, geçmiş olsun diyelim. Daha önemlisi, gülümseyelim. Bunlar gerçekten zor şeyler değil. Karşımızdakinin kendini iyi hissetmesini sağlamak da bir mitsva’dır. Lütfen bunu unutmayalım.

Bu arada herhangi bir nedenle aranızda kırdıklarım varsa, lütfen beni affedin. Daha iyi bir insan olmaya söz veriyorum.