‘ATA’yı kaybetmek

Selin SÜAR ORAL Köşe Yazısı
6 Ekim 2016 Perşembe

Bugün 28 Eylül, Çarşamba… Köşe yazısı yazanların kendi yazılarını üç aşağı beş yukarı hangi tarihte teslim etmeleri gerektiği bellidir. Kimi zaman bir yazı önceden de kaleme alınabileceği gibi, son güne de sıkıştırılabilir. İstanbul’dan geçen tarihi liderlerden bahsederken, bakanlıktan cumhurbaşkanlığına kadar birçok görevde bulunmuş olan merhum Şimon Peres bundan iki hafta kadar önce aniden felç geçirip hastaneye kaldırılmıştı. Ülkenin kuruluşunda önemli görevler üstlenen, ülkesini daima bir adım daha ileri taşımak için üretmiş olan Peres, Oslo Anlaşmasıyla beraber Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü. İşçi hareketin üyesi için; bir nevi İsrail’in atası için de birkaç söz etmek gerekirdi ki, vefat haberi bugün sabaha karşı geldi.

Halklar için kurucu ataların büyük bir önemi bulunur. Ülke liderlerine bakıldığında her birinin kişileri belirli amaçlar etrafında toplayabilme ve söz konusu amaçların başarılması konusunda onları etkileyebilme, yönlendirebilme ve esin kaynağı olabilme yeteneğinin varlığı görülür. Bu çerçeve genelinde ulus-devletlerin kurucu liderlerinin bireylerin misyon ve vizyonlarının bir amaç etrafında yeniden belirlenmesine öncü oldukları, sorumluluklarının yapılandırılması ve amaca ulaşabilmek için sistemin düzenlediği görülür. Neredeyse tüm ailesini çok genç yaşında soykırıma kurban veren ve çocukluğunu bu kötü anıların gölgesinde geçiren Peres, 1947’de Hagana’ya katılır ve Ben-Gurion tarafından personel ve silah alımında görevlendirilir. 1953 yılına gelindiğinde savunma bakanlığında bu göreve getirilen en genç isim olarak yönetim amiri olmuştur. Görevi gereği silah alımı ve ülke adına başarılı stratejik ilişkiler kurarak bölgedeki dengeleri İsrail lehine değiştirdi. Böylelikle Dimona Nükleer Reaktörünü de kurup, Birleşik Krallık ve Fransa ile üçlü bir anlaşmaya girilmesine aracı oldu.

Devletine yaptığı birçok olumlu katkı ve liderliğinin ötesinde Peres’in isminin dünyada yankılanmasında belki de en çok şu iki olay etkili oldu: Bunlardan biri Rabin’in Dışişleri Bakanı olarak Arafat ile gizli görüşmeler sonucunda imzalanan Oslo Anlaşmasıydı ki, bu anlaşmayla Peres, Arafat ve Rabin, Nobel Barış Ödülü’nü kazandı. Anlaşmayla İsrail-Filistin Çatışması sona erdirilmiş ve İsrail ile Filistin temsilcilerinin üst düzeyde doğrudan ilk yüz yüze anlaşma çabası olarak tarihe geçti. Bununla beraber medyada Davos Krizi veya Davos Çıkışı olarak nitelendirilen ‘One Minute’ krizi, iki ülkenin arasını açtı. Türk hükümetinin 2008-2009 İsrail-Gazze savaşını kınamasıyla birlikte, iki ülke arasındaki ilişkiler gerildi. Ancak bunun nedeni geçmişte yaşanan olaylara dayalıydı. 2004 yılında, Türkiye, Ahmed Yassin suikastını kınamış ve Türkiye İsrail’in Gazze şeridi politikasını ‘devlet destekli terörizm’ olarak tanımlamıştı. İsrail’in Gazze’deki operasyonlarıyla ilgili Türkiye’nin her yerinde protestolar gerçekleşmişti. 11 Ekim 2009 tarihinde Türkiye, İsrail, ABD ve İtalya’nın içinde bulunduğu bir tatbikat gerçekleşecektir, ancak Türkiye, İsrail’e ‘Anadolu Kartalı’ askeri tatbikatını yasaklar. Ekim 2009’da ise Türkiye’nin Anadolu Kartalı tatbikatından İsrail’i men etmesi sonrasında, İsrail Başbakanı Netanyahu, Türkiye’nin arabulucu olmasına karşı çıkmış ve “Türkiye, Suriye ve İsrail arasında dürüst bir arabulucu olamaz” dedi.

2009 yılı başında gerçekleşen, Dünya Ekonomik Forumu’nda tansiyon iyice tırmanmış ve dönemin Başbakanı Erdoğan, İsrail’in Gazze’ye karşı tutumunu eleştirerek insanların Peres’i alkışlamasından sonra, “İnsanların söylediklerini alkışlamalarını üzücü buluyorum. İnsanlar ölüyor ve ben bunun oldukça yanlış olduğunu düşünüyorum” demişti. Bununla birlikte Erdoğan, Peres’in 25 dakika süren konuşmasından sonra kendisine 12 dakika verilmesini protesto ederek “Siz çocuk öldürmeyi çok iyi bilirsiniz” demiş ve ortamı terk etmişti. Bunun ardından olaylar peş peşe patlak verdi. 2009’un ekim ayında İsrail Dışişleri Bakanı Lieberman, Türkiye’de yayınlanan bir diziyi eleştirerek Türk elçisini medya önünde azarlamıştı. Peşi sıra 14 Şubat 2009 tarihinde İsrail Kara Kuvvetleri Komutanı, Türkiye’nin Filistin tavrını eleştirmiş ve bunun üzerine dönemin İsrail Ankara Büyükelçisi Gabby Levi, Dışişleri Bakanlığı’na çağırılmıştı. Son olarak 31 Mayıs 2010 tarihinde, sekizi Türk ve biri çifte vatandaşlığa sahip Türk-Amerikan olan dokuz aktivistin Mavi Marmara isimli yolcu gemisinin Gazze’ye yardım götürmek için Gazze açıklarına demirlemesiyle Akdeniz üzerindeki uluslararası sularda gerçekleşen müdahalenin ardından iki ülke arasındaki tansiyon daha da yükselmişti. 22 Mart 2013 tarihinde, Erdoğan ve Netanyahu arasındaki bir telefon görüşmesinde Netanyahu, olanlardan dolayı özür dilemiş ve İsrail hükümeti tarafından gelen resmi beyanda, Türkiye’yle ilişkilerin kötüye gitmesinden duyulan pişmanlık belirtilip, Mavi Marmara müdahalesinde olanların istenmeden olduğu, pişmanlık yarattığı ve incelemelere göre operasyonun hatalı olduğu söylenmişti.

İsrail ve Türkiye ilişkilerinin en gerilimli olduğu günlerde bile Şimon Peres, tansiyonu yükseltmemek için herhangi bir olumsuz açıklamada bulunmamıştı. Peres, bu olaylar kendisine sorulduğunda “Olan oldu, ileriye bakmak gerek” demişti. Nobel Barış Ödülü’nü, Arafat’la kazanan Peres, sorunlara itidalli yaklaşımı ile halkına hep önderlik etmiştir, geride bıraktığı kitapları ve eserleri ile halkına ışık tutmuştu. Bir ulusu yeniden yaratma projesinde Peres, Ben Gurion’dan aldığı bayrağı hep en yukarıya taşıdı. İsrail’in ‘Atası’ için halkına başsağlığı diliyor ve anısı önünde saygıyla eğiliyorum.