Sanki Singapur’dayız...

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
7 Eylül 2016 Çarşamba

5 Eylül Pazartesi günü, Ada’dan Ulus’taki Anma Törenine gittim. Yolda bir iklim şokuyla sarsıldım. Bir gün önce etrafı uçuran poyraz dinmiş, Belediye kahvesine gelene kadar ensemden aşağı ter boşalmıştım. Sami Bey’in demli çayını içerek mola verdim. Her sabah yürüyüş yaptıktan sonra şekerli börekleriyle bir masanın etrafında oturan güler yüzlü gruptan günün haber ve yorumlarını aldım. Sözlü tarih buralarda yazılıyor, kimse farkında değil.... Su şişesini de çantama koyup deniz otobüsü iskelesine gittim. Bekleme yerinde birkaç ahbapla selamlaştım. Ayakta gazetesinin sayfalarını ağır ağır çeviren bir bey sayesinde vefat ilanlarını da görebildim. Şükür tanıdık bir isim yoktu. Deniz otobüsü yanaştı. Tökezlemeden, takılmadan içeri girdim, bir koltuğa yerleştim.

O ne? Birden az önce terleyen enseme doğru sanki karayel üfürüyor. Hayatta en sevmediklerim arasında ayarsız insanlar, ayarsız eşyalar ve ayarsız makineler gelir. Toplu taşıma araçlarında klima güzel bir uygulamadır. Ama doğru ayara getirme koşuluyla. Bu konumda rahat edenler ancak takım elbise giyen erkekler. Baktım olacak gibi değil, bin bir emekle katladığım ceketimi çantamdan çıkardım, giydim ve nihayet Beşiktaş’a vardık. Hava sıcak. Çıkar ceketi, koy çantaya... Nem oranını da hesaba katarsak, sanki Singapur’dayız. Senelerin verdiği alışkanlıkla beynimiz Kabataş’a endekslenmiş. Caddeye çıkınca bir an için, sağa doğru mu,  yoksa sola doğru mu gitmeliyim? diye tereddüt ettim. Gerçi yön kavramım pek gelişmiş sayılmaz. Ama sonuçta her zaman doğru yolu bulurum.

***

Vakitlice Ulus’a geldim. 1986’da Neve Şalom’un teröristler tarafından bombalanması sonucu hayatlarını yitirenler anısına tören düzenlendi. Katılım sanki her yıldan daha çoktu. En önemlisi bir grup öğrencinin törene tanıklık etmesiydi. Dilerim söz konusu gençler hep barış ve huzur dolu günlere sahip olurlar. Zira geçmişini bilmeyenin geleceği de olmaz.

Okunan duaların ardından, 1986’daki menfur olayda hayatta kalan iki kişiden biri olan Gabi Şaul yine aynı mekanda yaşamını yitiren Dr. Moiz Şaul’un oğluydu.

Gabi o gün bir konuşma yaptı. ‘30 yıl geçti’ diye başladığı cümlesinde, bir an için kavramakta güçlük çektim. Otuz yıl, ama her şey daha dünmüş kadar taze hafızamda. Şaul’un konuşma metni Şalom’un sayfalarında, okumanızı öneririm.

***

Güneşli, sağlıklı ve huzurlu bir Eylül ayı diliyorum.