Tekkeköy macerası

Sami AJİ Köşe Yazısı
17 Ağustos 2016 Çarşamba

Hadi bakalım bilin “Tekkeköy” nerede?

Hemen Google’a bakıp öğrenirim derseniz, bir sürü “Tekkeköy” görürsünüz.

Geçen ay ortağım ve eşiyle birlikte Samsun’a bir düğüne gittik. Ertesi gün etrafı keşfedebilelim diye dönüş uçağımızı epey geç saate almıştık. Sabah araba kiraladık ve ortağım direksiyona geçti.

Otelin bize verdiği haritada görülecek yerlerden biri olarak mağaralarında arkeolojik çalışmaları olan Tekkeköy gösteriliyordu; üstelik uzak da görünmüyordu. Başka hiçbir fikrimiz olmadan Tekkeköy tabelalarını takip ediyorduk. Ordu’ya giden sahil yolunun 13. kilometresinde sapıp, henüz Tekkeköy kasabasının kenar mahallelerine yeni çıkmıştık ki birisine “Tekkeköy mağaraları nerede?” diye sorunca “Burası” dedi. 

Önce bir anlam veremedik, artık tabela veya işaret yoktu. Bir vadideydik. Bir yandan derme çatma örtülü ve kapalı uzun bir baraka. Her şey olabilirdi… Arkeolojik depo, çalışma alanı veya hiçbiri. Diğer taraftan bir piknik alanı, arkasındaki bir toprak yol bir kaya kütlesinin ayağına kadar yükseliyordu. Arabayı oraya park edip etrafa bakınmaya başlıyoruz. Görünürde bir şey yok. Artık boşuna buralara geldik diye düşünmeye başlamıştık ki bir tabela gördük: “Mağaralara girmek yasak ve tehlikeli!” Aha! Zaten arkamızdaki kayaya kazılmış, eşime “aman oraya çıkma” dedirtecek cinsiden basamaklar yükseliyordu.

Ortağım çevik bir şekilde, ben ise cesaretle ve sürünerek, yukarı çıktık… Evet, mağara girişi oradaydı!

 Birbirimize baktık. “Yasak” kelimesi mi, “tehlikeli” kelimesi yoksa aşağıdaki eşlerimizin sesleri mi ağır bastı bilmem, ama mağaraya “Elveda, ama yine de sana kadar çıkabildik” diyerek ortağım ceylan gibi, kulunuz ise, yerde oturup kayarak, basamakları indik. 

Sıcaktan bunalmıştım. İlerde bol ağaçlar görünüyordu, mağara adamlarını düşünerek gölgeye doğru yöneldim: Demek ki mağara adamları korunabilmek için bunca yüksek yerlerde barınıyorlardı, diye düşünerek dalgın dalgın yürüyordum ki neredeyse birisine çarpıyordum. Nefesimi tuttum:

 İki kocaman mağara adamı ateş yakmaya çalışıyordu. Vah, zavallılar, ne çile! Onlara, “Durun!  Size yardım edeyim” diye seslenip cebimdeki çakmağı çıkarıp ateşi yakmak üzereydim ki:

“Sami, ne yapıyorsun? Başına güneş mi çarptı? Bu suyu iç, başına dök, yarın işimiz var!” Ses, ortağımındı. Ona biraz sinirlendiğimi itiraf etmeliyim… Hayatta ilk defa atalarıma yardım etme fırsatım varken bu güzel düşten uyandırmıştı beni.

Gerçek hayata dönerek etrafıma bakınmaya başladım.

Meyve ağaçlarının arasında birkaç mağara adamının heykelleri vardı (resimdekiler örneklerden biri).

Sonra hemen arkada restore edilmiş bir Rum evi fark ediyoruz. Kapısı açık.  Meğerse halka açık bir müzeymiş. Bilet vs yok. Onu gezerek nihayet Tekkeköyü tanımaya başladık.

Tekkeköy’de aslında iki derenin suladığı vadi boyunca yükselen kaya kitlelerindeki büyüklü ufaklı sığınak ve mağaralar ve düz antik yerleşimler bulunuyor.

Yöredeki Prehistorik ve Protohistorik kalıntılar 1941 yılında, iki Alman arkeolog ile birlikte o zaman yeni mezun olmuş Prof. Dr. Tahsin Özgüç ve eşi Prof. Dr. Nimet Özgüç’ün dahil olduğu bir heyet tarafından ortaya çıkarılmış. Ancak vadi, gerçek anlamda kitle turizmine 2014 yılında açılmış.     

Arkeologlar bizim çıktığımız mağaranın, basamaklarını inceleyerek bir Frig Kalesi olduğunu anlamışlar. Halk arasında Delikli Kaya olarak bilinmekte.

Gezdiğimiz Rum evi de Türkiye’nin ilk ‘imitasyon’ müzesi;  o yörede bulunan ve günlük hayatı yansıtan objelerin bire bir kopyaları sergilenmekte.

Taklitleri bile çok etkileyici. Çünkü o bölgenin insanlık tarihinin belki de en eski yerleşim birimlerinden olabileceği kanaati çok yaygın. Müzeyi gezerken insanın o günkü temel ihtiyaçlara, aynen bugünkü mantıkla hareket ederek çözüm ürettiğini görüyorsunuz.

Samsun çok eski bir tarihe sahip şehrimiz. Örneğin orada Herodot’un yazılarında bahsedilen, en az 4000 yıllık geçmişe sahip  “Amazon savaşçılarla” da tanıştım!

Samsun, sahilindeki halka açık muhteşem yeşil alanları ve parkları ile her türlü övgüye layık. 

Gelecek bir yazımda onlardan da bahsetmeye gayret edeceğim.

***

Not: Youtube’daki Samsun Tekkeköy Mağaraları ve Parkı’na girip 3 dakikalık videoyu seyretmenizi öneririm. Yazımdan çok daha fazla etkileneceğinizden eminim.