Tarih ne yazacak?

Marsel RUSSO Köşe Yazısı
3 Ağustos 2016 Çarşamba

Birkaç sene önce iş icabı katıldığım bir toplantıda adını anımsayamadığım bir fütürist şöyle bir tespitte bulunmuştu: Bugünün tarihi dünün politikalarıdır. Bugünün politikaları da yarının tarihi olacaktır.

İçinden geçmekte olduğumuz bu zor dönem, ileride tarih olduğunda nasıl yorumlanacak diye düşünmüyor değilim. Hatta itiraf edeyim ki düşünmeden öte, bunu ciddi ciddi merak da ediyorum. Ancak sanırım tarihin yorumlarını okumaya veya günümüzde olanların derinliğine inmeğe bizim neslin günleri yetmeyecek…

Bu bağlamda asırlık ünlü Ortadoğu ve İslam tarihçisi Bernard Lewis’in ‘Notes On A Century – Bir Asır Üzerine Notlar’ adlı kitabından bir alıntıyı paylaşmak isterim:

“Bir tarihçinin sorumluluğu ve yükümlülüğü, doğruyu, bütünüyle doğruyu ve yalnızca doğruyu ifade etmektir. Kendisinin bir propagandacı olmadığından veya bir propagandacı tarafından kullanılmadığından emin olmalıdır, buna asla izin vermemelidir. Bu tarihçi için cazip olduğu kadar tehlikeli bir durumdur, zira neticede tarihçi her çeşit siyasi malzemeyi kendisine konu edinir. Yaşanan belli bir olaylar dizisi değişik şekillerde anlatılabilir ve yorumlanabilir. Tarihsel gerçeklerin, sonunda yalnızca bir doğrusu olan ve tüm diğer çözümlerin yanlış olduğu matematiksel gerçeklerden farklı olduğunu ve sebep – sonuç ilişkilerinden daha karmaşık neticelere ulaşılabileceğini unutmamak gerekir. Eğer tarihi basit bir anlatı olarak ele alırsanız o zaman elbette ‘doğrulara’ veya ‘yanlışlara’ varırsınız, ancak bunun bilimsel bir kıymeti olmaz. Tarih yoruma müsaittir. Yorumlanmasında bir problem olmamasına rağmen yine de kesin bulgulara dayandırılmalıdır. Hiç tarih olmaması, kesin olmayan bir tarihten daha iyidir. Nitekim insanlar böylesi muğlak ortamlarda yanılgılara düşerler ve mitlerin arkasından giderler.

Modern tarihçinin arşivlere, kamu ve özel belgelere ve zengin kütüphanelere ulaşabilmesi gerekir. Bu hâlâ dünyanın birçok yerinde noksanlığı duyulan bir durumdur. Ondan öte zaman zaman tarihçinin elinden alınan özgürlüğüdür: kendini ifade etme özgürlüğü, bir savı ortaya sürme veya bir görüşü eleştirme özgürlüğü…

***

Ben tarihin değerine tüm benliğimle inanıyorum. Tarih biliminin defoları vardır ve kendisine o eşsiz değeri bu defolar verir. Neticede pozitif bir bilimden söz etmiyoruz. Tarih genellikle bütünü ele geçmemiş kanıtlardan yola çıkar. Bu bilgiler parça parçadır, tutarlı değildir ve hatta bazen çelişen bir durum sergiler. Boşluklarla doludur ve bu özellikleri ile tamamen insani bir belayı ifade eder. Yaşamın içinden bazı detaylara nüfuz eder ancak bunların tamamen doğru olduğunu söylemek mümkün değildir. Modern dünyadaki birçok sorun, insanların yaşananları mühendis edasıyla şekillendirme arzusundan kaynaklanır. Oysa yaşantı bu denli bir hassasiyeti kaldırmaz ve böyle bir yönlendirmeye hazır değildir.

20. yüzyılda böylesi bir sosyal mühendislik uygulamaları ile milyonlarca kişi yanlış yönlendirildi ve büyük sorunlarla karşılaştılar. Toplumlar büyük yıkımlar yaşadılar. Esasında hafif yönlendirilmelerde problem yoktur, hatta bunlar faydalı bile olabilirler. Ancak birinin ya da birilerinin tarihe müdahalede bulunması, olayları kendine göre manipüle etmesi yıkıcı sonuçlar getirecektir.

Tarihi inceleyerek insanların hatalarını, başlarına gelen belaları anlayabilir ve buradan hareketle neleri yapmamız ve neleri yapmamamız gerektiğini kestirebiliriz. Bir anlamda tarih bir rehber veya bir öğretmenin işlevini üstlenecektir. Hal böyleyken onu bir araç olarak kullanamayız. Tarihin anlamını yeterli bulmayan ve buna anlam katmaya çalışanlar, onu tamamen gereksiz görenlerden daha tehlikelidirler.”

Bu konu hakkında düşünmeniz dileklerimle…

Alıntı:

Notes On A Century

Reflections Of A Middle East Historian

Bernard Lewis – Buntzie Ellis Churchill

S. 140 - 142