Bedenimi seviyorum, ya sen?

Seksolog Rayka Kumru ile, hem çocuklar için cinsel eğitim hem de ebeveynlere cinsel konularda çocuklarına nasıl bir yaklaşımda bulunmaları ile ilgili ipuçları veren kitabı, ‘Beni de Bedenimi de Seviyorum’u konuştuk.

Virna BANASTEY Yaşam
29 Haziran 2016 Çarşamba

 Çocuk kitabını özellikle hangi yaş grubu için önerirsin?

Her yaş için uygun aslında. Konu ve çizimleri her yaş grubu görebilir, bunda bir sakınca yok, fakat anlaşılması ve çocukların daha aktif olarak bu sürecin bir parçası olabilmeleri adına iki yaş daha uygun. Ebeveynler ise hamilelik döneminden itibaren kendi versiyonlarından yararlanabilir çünkü bebeklikten itibaren ele alınıyor cinsellik konusu.

 Kitabında “Ben bedenimi seviyorum” mesajı ve vurgusu var. Bu konuyu, cinsellik eğitim piramidinin en alt basamağı olarak nitelendirmişsin. Bir çocuğun bedenini sevmesi neden bu kadar önemli?

Bedeni sevmenin aslında birkaç anlamı var. Bu, sadece kendini olduğun gibi kabul etme anlayışı değil, bedeni ve özellikle de cinsel organları normalleştirmekle de ilgili. Bunun ilerleyen yaşlarda da arzuyu, istekleri, hisleri, farklı bedenleri normalleştirme, genel anlamda bedene, bireye, saygılı şekilde bakabilmek adına önemli.

Cinsellikle ilgili hikâyeler, gerek beden gerek davranışlar, genellikle ayıplarla, korkutmalarla ve olumsuzluklarla aktarılıyor çocuklara. Cinsellikle ilgili duyulan çoğu şey hep bir yasaklıklık, ceza sistemi ve utançlık hissiyle aktarıldığı zaman, o cinselliğin bir parçası olan bedenimiz de olumsuz şekilde etkileniyor. "Ayıp, günah, el alem ne der? Mahalledeki teyzeler kızar"… tepkilerinin bir sebebi çocukların aseksüel olarak görülmesi. Yani, ‘seks yetişkinlerin işi, bu yüzden de cinselliğe dair her şey de yetişkinlerin işi’ şeklinde bir bakış açısının olması. Cinsellik doğuştan var. Hepimiz cinsel bir varlığız. Cinsimiz var, cinsiyetimiz var, o cinsiyeti yaşayışımız, algılanışı ve diğer bireylerle etkileşimi sadece yetişkinlikte olan şeyler değil. Bu olumlu vurgu bu yüzden aslında. Beden her şeyden önce kişiye ait, güzel, olumlu, ve çeşitli. Cinsel organlar da buna dâhil.

Bir diğer önemli unsur da cinsel organları bedenin içine dâhil etmek… Fiziken cinsel organlar bedenimizin bir parçası olsa da, iletişim biçimi onları garipleştiriyor. Anatomik olarak doğru isimlerin kullanılmaması ile başlıyor bu anormalleştirme süreci. Eğitime gittiğim bir okulda bir öğrenci bana inatla ‘ama neden penis diyoruz da pipi demiyoruz’ diye sordu. Çünkü doğrusu bu demek yetmeyecekti. Çocuk haklı olarak çok mantıklı ve desteklenmiş bir cevap bekliyordu benden. Yetişkinlere bunu farklı şekilde anlatıyorum. Diyorum ki, bedenin bu bölgelerinin utanılacak bir şey olmadığını, cinsel organlarla ilgili gerektiğinde iletişim kurabilmeleri için doğru isimleri kullanın diyorum. Aynı zamanda doğru isimleri kullanmak hayat boyu devam eden cinsellik eğitiminin başlangıç noktalarından biri. İstismar vakalarında bile önem taşıyor; bedeni hakkında çekinmeden konuşabilmenin kendini koruyabilmek ya da olumsuzluklarda bunun bir ebeveyn ile paylaşılmasında etkisi büyük. Ama çocuklara gelince şunu söyledim: Ben gözüme ‘gügü’ desem, size de bunu önceden söylemesem, gözümden bahsettiğimi anlar mıydınız? Bu kadın da ne saçmalıyor demez miydiniz. Penise de pipi demek aslında göze ‘gügü’ demek kadar saçma ve gereksiz.

 Ebeveynler, çocuklarıyla cinselliği ne zaman konuşmaya başlamalı?

Şu anda başlayabilirler. Bu aslında ilişkiler, beden, davranışları kapsayan herhangi bir iletişim olabilir. Aslında biz farkında olmadan da cinsel eğitim veriyoruz çocuklara; davranışlarımızla, tepkilerimizle, ayıp deyişimiz ve yüz kızarıklıklarımızla. Asıl soru, bunun çocuğa nasıl sağlıklı şekilde aktarılacağı aslında.

 Ebeveynlerin, çocuklarıyla cinsellik hakkında konuşurken en sık yaptığı hatalar nelerdir?

Cevabı bilinmeyen bir soru yönelttiğinde çocuğa cevap vermemek ya da uydurma bir cevap vermek.

Çocuklar muazzam insanlar. Gerçekten sordukları sorulara cevap üretmek, onları tatmin etmek imkânsız gibi gözükebiliyor. Sanki onlar bizden daha çok şey biliyor. Hayatı, evreni, dinozorların yok oluşunu sorguluyorlar, biz ‘uf yarın pazartesi iş var’larla uğraşırken. İşin esprisi bir yana, çocukların her sorusuna, ve özellikle de cinsellikle ilgili her sorusuna hazır bir cevabı olmak zorunda değil ebeveynler. Daha önce de belirttiğim gibi, her şey tepkilerden ve dürüst olmaktan ibaret, ve tabi sonunda o sorunun sağlıklı şekilde cevaplanmasından. “Bu sorunun cevabını tam olarak bilemiyorum, bir araştırıp sana anlatacağım” deyip, sonra cevaplamakta bir sorun yok. Yeter ki cevaplanması unutulmasın. Bir çocuk bir soru soruyorsa onun cevabını mutlaka öğrenir. Burada ebeveynlerin elinde çok güzel bir imkân var, o da çocuklarına kendi aile değerlerine uygun, doğru ve yaşa uygun bilgi aktarmak.

Öteki ebeveyn ya da aileden başka birine yönlendirmek.

“Ben bilmeme git babana sor” ya da “Ben bilmem annene sorsana”, işte cevabı bilinmeyen sorulardan kaçma yöntemlerinin en başında geliyor. Bunu, erkeklerle babalar, kızlarla anneler konuşur miti de körüklüyor tabi. Bir çocuk bir ebeveyne soru soruyorsa, bunu o ebeveyne daha yakın hissettiği ya da bu konuda daha rahat konuşacağını düşündüğü için soruyor olabilir. Tamam, soruyu yönelttiği ebeveyn de öteki ebeveynin daha bilgili olduğunu düşünüyor olabilir. Fakat burada önemli olan ebeveynlerin ve çocuklara bakan kişilerin ağız birliğinin olması. Anne babaya pasladı, ama babanın haber yok. Ya da çocuk özellikle anne ile konuşmak istiyor. Olan yine çocuğun sorusuna oluyor.

Çocuklarıyla konuşmak yerine çocuklarına konuşmak.

Cinsel eğitim bir monolog değil diyalog olmalı en idealinde. Ebeveynler çocuklarına bir şey anlatma niyetinde olduğu zaman çocuklarla hali hazırda var olan bazı bilgilerin farkında varamıyor ve çocukla karşılıklı bir alışveriş içinde bulunmuyor. Bu aslında öğretmenler için de geçerli. Örneğin bir çocuk babasına “Baba, neden bazı kızlar bebeklerle oynamıyor" diye soruyor. Baba da ona, “Bilmem, belki onlar bebekleri sevmiyordur” diyor. Gayet anlaşılır bir cevap. Çocuğa aynı soruyu yöneltse, önce onun fikrini alsa, belki bu sorunun kaynağını anlayabilecek. “Sence neden oynamaz?” Çocuk da “Bence kızlar bebeklerle oynamalı” diyecek mesela, ya da “Arkadaşım bebeklerle oynamayan kızların garip olduğunu söylüyor” diyecek. Bu çocuklarla iletişim kurmak ve bir şeyleri tartışmak için çok güzel bir olanak. Cinsel eğitim sadece kişiye bilgi aktarmak değil, aynı zamanda var olan algıları, olumsuz ya da problem oluşturabilecek bilgilerin de tartışılarak, düzeltilmesidir. Bu özellikle bilgi akışının bu kadar çabuk ve kirli olabileceği çağımızda çok daha fazla önem taşır. Ve bazen de çocukların kendi kendilerine çözüm üretmelerine de olanak sağlar. Zaten istediğimiz bu değil mi? Her saniye çocukların başında bir ebeveyn, aile büyüğü ya da öğretmen yok. Cinsel eğitim didaktik değil, pratik olmalı.

 Kitabın için Türkiye’de bir ilk diyebilir miyiz?

Türkiye’de cinsel eğitimi ele alan hem çocuk hem de yetişkin kitapları var, fakat hem çocuklar hem de ebeveynleri aynı şekilde ele alan görmedim. Birlikte sunuluyor olmaları ve aynı zamanda ebeveyn kitabının sadece yazıdan değil, kolay okunabilmesi için görsel olması…

 Kitaba tepkiler nasıl oldu?

Olumlu oldu. Bunun çok ciddi bir ihtiyacı karşıladığı yönünde oldu. Umarım bu şekilde devam eder tepkiler.

 Geleceğe yönelik projelerin neler?

'Beni de Bedenimi de Seviyorum' üç serilik bir dizi olacak, hedef bu. İkinci kitap “Bebekler nereden gelir?” sorusunu ele alacak. Üçüncü kitapta da ergenliği işleyeceğim. Bunun dışında bir de genç yetişkinlere yönelik birazcık düşündüren, birazcık güldüren bir kitap projem var. Üniversitelerle çalışmaya da aynen devam etmeyi planlıyorum. Tabi bundan bir altı ay sonra tekrar değerlendirmek gerekebilir. Bazı şeyler çok plan dışı da gelişebiliyor.