“İlkeleri olmayan pragmatik sağ, faşizmden bile tehlikeli”

Geçtiğimiz günlerde düzenlenen Demokrasi ve Aydınlanma Konferansı kapsamında Türkiye’ye gelen Illinois Üniversitesi felsefe profesörü Samuel Fleischacker ve Hayfa Üniversitesi tarih profesörü Fania Oz-Salzberger ile son dönemde dünyada ağırlık kazanan akımları konuştuk.

Dünya
8 Haziran 2016 Çarşamba

FANIA OZ-SALZBERGER. “Liberal solun, günümüzdeki  birçok soruna iyi çözümler  üretemediğini kabul etmeliyiz”

Fevziye Mektepleri Vakfı Işık Üniversitesi, ‘Demokrasi ve Aydınlanma’ konferansına ev sahipliği yaptı. Yunanistan, İsrail ve Türkiye’den ünlü akademisyenlerin katılımıyla gerçekleşen konferansta 17. ve 18. yüzyıl Avrupa Aydınlanma süreci ile demokrasi kavramı arasındaki ilişki irdelendi. 24-26 Mayıs tarihleri arasındaki konferansın katılımcılardan olan Hayfa Üniversitesi’nden Prof. Dr. Fania Oz-Salzberger ve Illinois Üniversitesi’nden Prof. Dr. Sam Fleischacker, Şalom’un sorularını yanıtladı.

‘Aydınlanma’ Türkiye için gündeme gelen nadir bir konu. Aydınlanma konusun da Türkiye’de düzenlenen üç günlük konferans ile ilgili izlenimleriniz ne oldu?

Aydınlanma mirası bugünlerde hem Türkiye’de hem de İsrail’de savunulan bir konu. Özgür düşünce, açık forum ve tartışma, laiklik, liberal ortodoksluk gibi konulara karşı; militan, karizmatik, bazen mistik ve evrensel değerlerden korkan güçler tarafından meydan okunuyor. Bu yüzden, kişisel olarak, bu konferansa kendimi adadım.

Akdeniz ülkelerinden bir grup eğitmen olarak – çoğunlukla Yunanistan, Türkiye ve İsrail’den – son beş yıldır buluşuyoruz. Aydınlanma konusunu Yunanistan’ın Zakintos Adasında, Hayfa’da, İzmir’de ve Selanik’te tartıştık. Akademik meslektaşlarımla iyi bir arkadaş grubu olduk. Ancak bu yıl özeldi. Neredeyse tartıştığımız her şey, günümüz yaşantımızla, küresel ve Ortadoğu meseleleriyle ilgiliydi. Konu, ister ekonomi, ister adalet veya sivil özgürlükler olsun, demokratik tartışmanın değerleri ya da popülizmin gölgesi hep güncel konulara dokundu. Sanki David Hume ve Adam Smith, Immanuel Kant ve Voltaire bizimle Donald Trump ve Binyamin Netanyahu hakkında konuşuyordu.

Liberal İsrailli olan benim için, farklı yerlerde böyle harika arkadaşlarımın olması, Aydınlanma’ya ve ana değerlerine bağlı kişilerin olması, bu bölgede tek başıma olmadığının göstergesi. Benim ilgi alanlarımı, ümitlerimi, hayat, müzik, iyi yemek ve iyi dostlara olan düşkünlüğü paylaşan Akdenizli komşularımın olduğunu bilmek güzel.

İsrail’deki barış süreci hakkında ne söyleyebilirsiniz? Bu konuda umudunuz var mı?

Şu anda bir barış süreci yok. Ne Netanyahu - ve ülke tarihindeki en sağcı hükümet olan koalisyonu - ne de kendi evindeki fanatikler yüzünden gücü zayıflayan Mahumud Abbas barış yapma ya da görüşme masasına oturma kapasitesinde değil.

İki devletli çözüm – ki benim için tek uygun çözümdür – bugünlerde çok uzak ve kaygan görünüyor. Üstelik günümüzde Ortadoğu da yangın yeri, Avrupa ile ABD kendi liderlik krizleri ve sosyo-ekonomik sorunları ile meşgul.

Yetişkinlik hayatım boyunca, İsrail-Filistin barışı için umudun daha az olduğu bir dönem olduğunu hatırlamıyorum. Ancak umut var. Sadece politik bir aktivist olarak bunu söylemiyorum. Ben, umudu, işe yarayan bir araç olarak görüyorum. Aynı zamanda bir tarihçi olarak konuşuyorum. İsrail-Filistin barış müzakereleri henüz 1990’lı yılların başlarında başladı. Böyle bir süreç zaman gerektirir. Üç yönden – İsrail, Filistin ve uluslararası kamuoyu – iyi liderliğe ihtiyacımız var.

Türkiye-İsrail için de bir-iki şey söylemek istiyorum: Birçok İsraillinin Türkiye’yi bir dost ve müttefik olarak sevdiğine ve özlediğine ilk elde tanıklık ediyorum. İstanbul ve İzmir’de farklı çevrelerden gelme, aynı duyguları hisseden insanlarla tanıştım. Şimdi, Mavi Marmara’dan bu yana, ilk kez iki ülkenin yeniden yakınlaşma fırsatı var. Ancak bu yakınlaşmanın sadece ‘reel politik’ bağlamda, soğuk hesaplamalar üzerine olmaması, paylaşılan fikirler ve bölgedeki barışı oluşturmaya yönelik olmasını isterim.

İsrail’in solu zayıflıyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ulusal şovenizmin, savaş ve terörizm korkusunun büyük politik etkisi günümüzde sadece İsrail’de hissedilmiyor. Şiddetle örtülmüş diğer Ortadoğu ülkelerinde durum İsrail-Filistin’den daha kötü.

ABD ve Avrupa’da politik sol, benzer aksiliklerle karşı karşıya. Bu noktada dürüst olup, liberal solun – ki ben de bu gruba dahilim – günümüzdeki birçok soruna iyi çözümler üretemediğini kabul etmeliyiz. Bence İsrail’deki ve diğer hiçbir yerdeki sol, insanların korkularına yönelik konuşmayı öğrenemezse kendini yeniden inşa edemez.

İsrail’de geleneksel sol, tarihteki en zayıf döneminde. Sağ, aşırı sağcı kesimle birleşerek, önemli ölçüde gücünü sağlamlaştırdı. Ancak şunu göz önünde bulundurun: Böyle bir durumda bile politik sağ, oy verenlerin yüzde 50’sinin azını temsil ediyor. İsrail toplumunda ‘sessiz orta sınıf’ çok büyük bir grubu oluşturuyor – politik olarak merkezde olan, her türlü aşırılığı istemeyen ve rasyonel çözümler isteyen bir grup. Eğer toplumun içerisinden ılımlı bir lider çıkarsa – ve bu konuda iyi adaylar olduğunu düşünüyorum – İsrail’in politik haritası bir sonraki seçimlerde bile değişebilir.

Sonuç olarak, Aydınlama’ya umudumu kaybetmediğim gibi, İsrail için de umudumu kaybetmiyorum. Mantık, özgür ifade ve tartışma, soğukkanlılık çok güzel ve güçlü değerler. Bu değerler, batılı kaynaklardan olduğu kadar Yahudilerden de gelir ve tarihte Akdeniz kökenlerinde sahiptirler. Dolayısıyla uğurlarında savaşmaya değer.

Fania Oz-Salzberger

Yazar Amos Oz’un büyük kızı olan Fania Oz-Salzberger, Hayfa Üniversitesi Hukuk Fakültesinde tarih profesörü. Salzberger, 2003 senesinden beri Posen Araştırma Merkezinin Genel Direktörlüğünü yürütüyor. Politika, siyasi düşünceler ve kültür hakkında yazdığı yazıları Newsweek, The International Herald Tribune, The Wall Street Journal, Le Figaro, Frankfurter Allgemeine Zeitung ve Ha’aretz gibi saygın basın organlarında yayınlanıyor.


----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

SAMUEL  FLEISCHACKER: “Faşizmden daha tehlikeli olan, prensipleri  olmayan sağ akım”

Günümüzde dünyadaki liberalizm hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Maalesef inişte. Liberalizm ifade ve vicdan özgürlüğüne saygı gerektirir. Ayrıca popüler oyların temel insan haklarını yok saymaması anlayışının olması gerekir. Avrupa ve ABD’de Müslümanlara karşı nefret ve hor görme ile İsrail ve Türkiye’de ifade özgürlüğüne karşı tehditler temel haklara karşı gösterilen anlayışın dünyanın en liberal ülkelerinde bile inişte olduğunun göstergesi.

Aynı zamanda liberalizmin sosyal demokrasi gerektirdiğini düşünüyorum. Eğer yoksul olan halk yeterli eğitime ve sağlık gereksinimlerine sahip değilse,  liberalizmin değer verdiği özgür seçim yapma fırsatını elde edemiyor. Özellikle İsrail ve ABD’de bu bağlantının anlaşılması iyiden iyiye azalıyor.

ABD’de Bernie Sanders, İsrail’de de Stav Shaffir bu konunun üstünde önemle duruyorlar. Konferansımızda Örsan Öymen de bu konudaki duyarlılığını dile getirdi. Ancak bu kişilerin yakın bir tarihte iktidara gelmeleri olası değil.

Günümüzde ABD’de olmak üzere dünyanın birçok yerinde aşırı sağ yükselişte. Bunu demokrasiye karşı bir tehdit olarak görüyor musunuz?

Kesinlikle. Ancak bazı yerlerde oldukça az bir olasılık. ABD, Fransa, Almanya ya da Yunanistan’da faşistlerin iktidara gelme tehlikesi yok. Bu ideolojilerden çok daha tehlikeli olan Donald Trump tarafından temsil edilen prensipleri olmayan, pragmatik sayılan bir sağ akım. Trump gibi Binyamin Netanyahu ve Avigdor Lieberman da aynı şekilde kişilik haklarına karşı özensiz. Bu kişiler aslında tam olarak haklara karşı değiller, ne de ırkçılar ama ajandalarına uygun ise hakları göz ardı etmeye ve ırkçı önlemler almaya istekliler. Böyle kişiler demokrasinin en yaygın şekilde yaşandığı ABD’de bile geniş bir takipçi kitlesine sahip oluyorlar. O nedenle faşist ideolojilerden çok daha tehlikeliler.

Yahudilik araştırmaları konusunda deneyimlisiniz. Türkiye Yahudilerini inceleme fırsatınız oldu mu? Diğer diaspora cemaatleri ile karşılaştırıldığında Türkiye Yahudileri hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Türkiye Yahudilerini hiç incelemedim ama 2000 yılında eşim ve çocuklarla birlikte Türkiye’ye geldiğimizde İstanbul sinagoglarında birkaç harika Şabat yaşadık. Özellikle Ladino lisanını korunması için verilen çabaları takdir ettik. Katıldığımız Şabatların sonunda Ladino bildirileri dinlemek çok özgün bir deneyim oldu bizler için.

2014’te bir konferans için geldiğim İzmir’de İzmir Yahudileri ile birlikte bir Şabat’a katıldım. Birlikte olmaktan keyif aldığım İzmir cemaatinin misafirperverliğinden çok etkilendim. Tek üzücü taraf bu cemaatin gittikçe küçülüyor olduğunu öğrenmemdi.

Türkiye’de zengin ve kuvvetli bir diaspora cemaatinin yaşamaya devam etmesini ümit ediyorum. Biz Yahudilerin çeşitli ve farklı cemaatlere ihtiyacımız var ve Türk Yahudiliğinin zengin mirası fazlasıyla korunmaya değer.*

 

Samuel Fleischacker

Samuel Fleischacker Chicago’da Illinois Üniversitesi Felsefe departmanında profesör olarak görev almakta. Akademik çalışmalarını felsefe tarihi, estetik ve din felsefesi, liberalizmin kökeni ve tarihi üzerine sürdürüyor.