Irak´ın Kristal Gecesi´nin 75. yıl dönümü

1941 yılında, Şavuot Bayramı’nın iki gününde, başta Bağdat olmak üzere Irak’ın belli başlı kentlerinde, Nazi sempatizanlarının kışkırtması ile, onlarca Yahudi’nin öldürülmüş, binlerce işyerinin talan edilmişti.

Metin DELEVİ Perspektif
1 Haziran 2016 Çarşamba

Başta Yahudi dünyası olmak üzere, neredeyse tüm dünya Kristallnacht / Kristal Gece olayını bir şekilde duymuştur. Buna karşın çok az kişi, 1941 yılında, Şavuot Bayramı’nın iki gününde, başta Bağdat olmak üzere Irak’ın belli başlı kentlerinde, Nazi sempatizanlarının kışkırttığı, onlarca Yahudi’nin öldürülmesi, binlerce işyerinin talan edilmesi, yüzlerce Yahudi’nin şiddete maruz kalması ile sonuçlanan Irak Kristallnacht’ı Farhud olayı konusunda bilgi sahibidir.

 

Al Farhud - zorla el koyma - adı verilen Irak Yahudiliğinin geleceğinde çok önemli bir kırılma noktası olan bu olayı anlatmadan önce Irak’ta Yahudi tarihine kısaca göz atmakta yarar var.

Tevrat’a göre Yahudilerin Irak’ta, daha doğrusu Bereketli Hilal olarak adlandırılan Dicle ve Fırat arasındaki bölgede geçmişleri 2700 yıl öncesine kadar dayanır. Ancak takip edilebilir tarih olarak ilk kanıtlanan tarih MÖ 722 yılında Asurluların Kuzey Filistin’i fethi ve o bölgedeki çok sayıda Yahudi’nin bugünkü Irak topraklarına sürgün edilmesi olarak görülmektedir. 6. yüzyılda ise Irak’a doğru üç sürgün yaşanmıştı. İlkinde (MÖ 597) Kudüs’ü kuşatması esnasında fidye ödenmemesi sonucunda, ikincisinde Kral Nabukadnezar’ın Kudüs’ü fethi (MÖ 587) ve mabedin yerle bir edilmesi sonrasında neredeyse tüm Kudüs halkının sürgüne gönderilmesi ve beş yıl sonra ise geri kalan Kudüs halkının da sürgün edilmeleri olarak yaşanmıştı.

MÖ 539 yılında Babil’i işgal eden Pers Kralı Sirrus, Yahudilerin topraklarına geri dönmelerine ve hatta Mabedin tekrar inşasına izin vermiş ancak Babil sürgünündeki Yahudilerin çok büyük bir kısmı bu topraklarda kalmayı yeğlemişler ve ilk Yahudi Diaspora’sını oluşturmuşlardı. Böylece, Irak, Babil Talmud’unu yaratacak zengin bir Yahudi kültür merkezi olmuştu. Pers hükümdarlığı çok uzun bir süre boyunca Irak Yahudilerinin koruyucusu da olmuştu.

Bağdat Yahudilerinin altın çağı MS 630 yılında kentin Müslüman ordusu tarafından fethedilmesiyle başlamıştı.

661-750 yılları arasındaki dönemde ülkeyi yöneten Emeviler’in iç çatışmalarından Yahudiler de nasiplerini aldılar. 750-1258 yılları arasındaki Abbasiler döneminde Yahudilerin durumu gelgitler yaşadı. Bazı sultanlar tüm gayrimüslimlere sıkıntılar yaşatırken bazıları ise Yahudilere kısmi özerklik tanıdı. Bağdat kenti Halife Al Mansur döneminde kuruldu ve kuruluşuyla birlikte kent Yahudi yaşamının merkezi oldu. 1170 yılında ülkeyi ziyaret eden Benjamin de Tudela, Yahudilerin çok önemli yönetim görevlerinde bulunduğunu belirtmişti. Bağdat aynı zamanda Yahudi din merkezi oldu.

1258 yılında ülkenin Moğollar tarafından istilası sonrasında tüm ülke gibi Yahudiler de büyük yıkıma uğradı. Yahudi toplumunun toparlanabilmesi için birkaç nesil beklemek gerekecekti.

Sultan Süleyman döneminde, 1534 yılında Bağdat ve Tebriz Osmanlıların eline geçti ve Yahudi yaşamı da eski günlerine dönebildi. Ancak Persler 1623 yılında bölgeyi işgal edince durum tekrar kötüleşti. 1638 yılında bölgeyi tekrar ele geçirmek isteyen Osmanlı ordusu saflarında çok sayıda Yahudi yer aldı. Bazı söylentilere göre bölgedeki Osmanlı ordusunun neredeyse yüzde 10’u Yahudilerden oluşuyordu. Osmanlı’nın bölgeyi tekrar ele geçirmesi üzerine yerel bir Yahudi bayramı ilan edildi. 19. yüzyılda bölgede Alliance Israélite Universelle Okullarının açılması Yahudi kültürünün gelişmesine büyük katkıda bulundu.

Irak 1917 yılına kadar Osmanlıların elinde kaldı.

1884 yılında 30 bin olan Bağdat Yahudi nüfusu, 1900 yılında 50 bine, 1917 yılında 80 bine ulaştı.

Birinci Dünya Savaşı sonunda Irak, Sykes - Picot planı uyarınca İngiliz mandasına bırakıldı. 1932’de ülkenin bağımsızlık kazanmasına kadar Yahudiler ülke yaşamında önemli roller üstlendi. Irak’ın ilk maliye bakanı Yahudi Sassoon Eskel oldu. Bu dönemde Yahudiler ülkenin her alanda gelişmesinde büyük katkılar sağladı. Yargı, ulaşım, ticaret ve kültür konularında gelişimler sağladılar. Irak meclisinde önemli sayıda Yahudi temsilci bulunmaktaydı. 1932 yılında İngiltere ile yapılan anlaşma sonrasında gelen özgürlük ile bu durum değişti.

IRAK’TA YAHUDi KARŞITLIĞI

 

Ülkede 1920 yılından itibaren Yahudi karşıtı hareketler başladı. 1924 yılında, bu coğrafyada ilk kez görülen, Avrupa benzeri, Yahudilere yönelik komplo teorileri yayınlanmaya başlandı. Sadık Rasul el Kadiri Yahudilerin ‘küresel güçleri’ ile ilgili yazıları bir gazetede tefrika halinde yayınlanmaya başladı. Siyonizm destekçisi olarak görülen Sir Alfred Mond’un 1928 yılında Bağdat’ı ziyareti esnasında ilk anti-Siyonist gösteriler gerçekleşti. Gösteri alanlarından geçen Yahudiler darp edildi.

1933 yılında, Kral Faysal’ın ölümünden hemen sonra Yahudilerin semitik halklardan sayılmaması için bir hareket başlatıldı. Bu hareket devlet kademelerinde de taraftar topladı. Milli eğitim müsteşarlarından Dr. Sami Shawkat, Hitler gençliği benzeri ‘Al Futtuwa’ hareketini kurdu. Konuşmalarında, gençlere Nazi görüşlerini överken, Yahudileri iç düşmanlar olarak tanımladı. Bir konuşmasında ise, Hitler’in iç düşmanlarını yani Alman Yahudilerini nasıl dışladığını aktardı ve bundan örnek alınması gerektiğini vurguladı. Almanya Büyükelçisi Dr. Grobba bu hareketlere hem maddi destek hem de malzeme sağladı. 1934 yılında Maliye bakanlığında çalışan on Yahudi görevden alındı ve bu tarihten itibaren Yahudilere kamu görevlerinde kota uygulanmaya başlandı.

1936 yılındaki Arap ayaklanması Irak’ta da destek buldu. Yahudi karşıtı broşür dağıtımıyla başlayan hareket, Bağdat ve Basra’da üç Yahudi’nin öldürülmesi, bir sinagogun ve Yahudi derneklerinin bombalanması ile devam etti. Basın ve halktan gelen baskılar akabinde Bağdat Cemaat Başkanı Rav Sassoon Kadoorie, Filistin’de Arap başkaldırısını destekleyen ve Siyonizm’i telin eden bir açıklama yapmak zorunda bırakıldı.

Bu baskılar ve saldırılar 1940’lı yıllara kadar yükselen şiddette devam etti.

IRAK YAHUDİ   KARŞITLIĞINDA EN ÖNEMLİ AKTÖR

Irak’ın özgürlüğünü ilan ettiği 1932 yılından itibaren İngilizlerin ülkeyi tekrar işgal ettikleri 1941 yılına kadar ülkenin siyasi görüşlerini yönlendiren iki isim görüyoruz.

Dr. Fritz Grobba, Ekim 1932’de Almanya Büyükelçisi olarak Bağdat’a gönderildi. Çok iyi Türkçe ve Arapça bilen Dr. Grobba kısa sürede Arap milliyetçileri ile ilişkilerini geliştirdi. İngilizlerin yalnız Irak’tan değil tüm Ortadoğu’dan çıkartılması yönünde kışkırtmalara başladı. Kral I. Faysal’ın 8 Eylül 1933’te ölmesi sonrasında yerine geçen Kral Gazi’yi, bir grup Irak askerinin Almanya’da askeri eğitim almaları konusunda, daha sonra ise, 50 Alman subayının Irak’taki tatbikatlara katılması konusunda ikna etti. Peşinden de Alman ‘askeri geçici araştırma gezileri’nin tertiplenmesini sağladı. Ancak bu gezilere katılan Alman askerler 1941 yılına kadar ‘kalıcı’ oldular.

1933 yılında Hitler’in başa geçmesinden sonra Dr. Grobba ‘Al Alam Al Arabi- Arap Dünyası’ gazetesini satın alıp Alman propaganda aracı haline dönüştürdü. Bu gazete Arapçaya tercüme edilmiş ‘Kavgam’ kitabını fasiküller halinde dağıtmaya başladı. Yedililer olarak bilinen aşırı İngiliz ve Yahudi karşıtı yüksek rütbeli Irak subaylarına her konuda destek verdi. Bu gruptan ‘Altın Kare’ adıyla anılan dört liderin Irak siyasetinde büyük önemi vardı. Almanya’nın bu dörtlüye destek vermesini sağladı. Berlin Radyosu’nun Arapça yayın yapmasını başlatan yine Dr. Grobba oldu.

1938 yılında Irak’ta İngiliz ana petrol hattı ateşe verildi. Bu olayın arkasında olduğu anlaşılan Dr. Grobba ülkeden kaçmak ve arası İngilizlerle iyi olmayan Suudi Arabistan’a sığınmak zorunda kaldı. 1939 yılı sonuna kadar bu ülkede büyükelçilik yaptı. Daha ileride göreceğimiz gibi Dr. Grobba Mayıs 1941’de çok kritik bir dönemde tekrar ortaya çıktı.

İkinci önemli isim ise çoğumuzun adını ve faaliyetlerini bildiğimiz Kudüs Müftüsü Hacı Emin el Hüseyni’dir. 1929 Hebron katliamının baş aktörlerinden olan El Hüseyni, 1936 Filistin Arap ayaklanmasının da lideri oldu. Hitler’in başa geçmesinden sonra Almanya’dan destek almaya başladı. 1937 yılında bir İngiliz subayının Araplar tarafından öldürülmesinin ardından olayın planlayıcısı olarak aranmaya başlayınca Lübnan’a kaçtı. Ancak burada da siyasi faaliyetlerine devam etmesi üzerine Fransızlar tarafından ev hapsinde tutuldu. 1939 yılında Irak’a kaçtı. Irak’ta Alman desteğinin genişletilmesi için aracı oldu. Desteklediği Raşid Ali al Gaylani darbesinin hemen peşinden İngilizlere karşı Cihat fetvasını yayınladı. Fetvasında Yahudileri de hedef gösterdi.

 

Devam edecek