“Her gün seveceğin yeni bir sen yarat”

Yoğun bir iş hayatının sonucu olarak geçirdiği yüz felci ile yaşamına yepyeni bir yön vererek iyileşen Cindy Kohener ile yaratıcılığı, tüketmek yerine üretmeyi ve an’ı yaşamayı konuştuk. Günümüz insanın tüketim kölesi haline geldiğini savunan Cindy, doyuma ulaşmak için üretime ve yaratıcılığa odaklanmak gerektiğini vurguluyor.

Sandra FRANKO Yaşam
25 Mayıs 2016 Çarşamba

 Tabağımda tatlılar, lounge’da uçağımı beklerken, bir yandan da çok keyifli bir röportajın son düzenlemelerini yaparken; yemek yemek - tatile gitmek - yazı yazmak üçlüsünü ne kadar çok sevdiğimi düşünüyorum. Yemek ve tatile bir başka yazıda dokunurum. Yazı yazmaya gelince; bilgisayarın başına oturup, yazmaya başladığımda bambaşka bir dünyaya giriyor ve bundan sonsuz keyif alıyorum.

Birazdan okuyacağınız röportajımda, yazı yazmanın bu kadar hoşuma gitmesinin pek şaşırtıcı olmadığını öğrendim. Ne olursa olsun bir şeyler yaratmak, anda kalmak, kendine güvenmek, yaratıcılık kasımızı çalıştırmak ve çalıştırırken fark etmek, şifalanmak için birebirmiş! Ayrıca yaratmak için illa ressam, besteci, yazar ya da zanaatkâr olmak gerekmiyormuş. Yaratıcılık zaten hepimizde var olan bir özellikmiş.

“Yarat, eğlen, fark et, sev!” mottosuyla eğitim, workshop ve seminerler düzenleyen Cindy Kohener, bu röportajında bize, yaşamdan daha çok keyif alabilmenin yaratıcılıkla ne kadar bağlantılı olduğunu anlatıyor. Cindy ile yaptığım röportajdan sonra, yazmaya daha çok önem vermeye başladım ve ilk fırsatta bir ‘workshop’una katılmayı kafama koydum.

Bana kalırsa siz de röportajımıza kulak, yaratıcılığınıza şans verin!

 

 Seni tanımayanlar için, Cindy Kohener kimdir?

Klasik tüketim hayatında kaybolan ruhlara tekrardan hayal kurmayı, yaratıcılıklarını hatırlatmaya çalışan bir hayalperest. Bireyin kendine has özelliklerini hatırlamasına, gerçek kimliğini ve amacını tekrar fark etmesine yardımcı olmaya çalışan biri. Sistemden özgürleşip, içinde kaybolduğumuz kalıpları ters yüz ederek monotonluktan kurtulma sanatını icra eden biri de diyebiliriz. Amacım yaşanılabilir, sağlıklı ve keyifli bir hayat; aracım ise yaratıcılık.

1983’te İstanbul’da doğdum. “Neden? Nasıl?” sorularını sıkça kullanarak büyüyen bir çocuk olarak önce dansla, sonra resimle, sonra tiyatroyla tanıştım. İlkokulda başlayan tiyatro eğitimim farklı ekollerden isimlerle üniversite yıllarımın sonuna kadar devam etti. En sonunda tüm sanat dallarını içinde barındıran, yaşamı anlatan hikaye dolu sanata aşık oldum ve Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde Sinema ve TV Bölümünü bitirdim. 2001’den bugüne yerli ve yabancı olmak üzere çeşitli sinema ve reklam prodüksiyonlarında çoğunlukla yardımcı yönetmen ve yönetmen olarak yer aldım. Çoğunlukla diyorum çünkü meraklı ben yine durmadı ve işin mutfağının her kısmında olmak istedi. Kurgusu, efektleri, animasyonları çekimi derken her alanında bir dönem çalıştım. Osman Sınav, Gani Müjde, Cem Yılmaz, Ezel Akay ve daha birçok ustayla çalışma şansını yakaladım. 

Altı yıldır, gerçek beni bulmak, içsesimi duyabilmek güdüsü ile kişisel gelişim alanında çalışmalara katılıyorum. Dünyanın birçok yerinden şamanlarla çalışıyor, Hindistan’daki OSHO Ashram ve benzeri merkezlerde eğitimler alarak dünyayı geziyorum.

 

 Bir anda yol değiştirip kişisel gelişim alanında çalışmaya başladın. Bu değişim neden ve nasıl oldu?

Her zamanki gibi uykusuz geçen, yoğun çalışma döneminde bir sabah sete giderken vücudum bana ‘dur’ dedi. Yüz felci olmuştum. Apar topar götürüldüğüm doktora,  “Hemen ilacı verir misin? Berna Laçin beni sette bekliyor” diyecek kadar işkolik olan ben, “En az 4 ay çalışmayacaksın!” denmesiyle şok oldum. Yüz felci olduğumu duymaktan daha çok çalışamayacağımı duymak beni şaşırtmıştı. Ne de olsa vücudum bir şekilde toparlardı ama onca iş ne olacaktı?! İşte tam da bunlar kafamdan geçerken, doktorun “Kendine iyi bakmazsan yüzün böyle kalabilir” sözleri bir balyoz gibi vurdu. İlk defa durmamın, ertelenebilecek bir seçenek değil hemen gerçekleşmesi gereken bir zorunluluk olduğunu anladım.

Sonrasında gittiğim başka bir nöroloğun yüzümün böyle kalacağını söylemesiyle, modern tıbbın belki de bana yardımcı olamayacağını anladım. İlk iş olarak çocukluk arkadaşım, Metin Hara’dan yardım istedim. Doktorları da şaşırtacak kadar kısa bir sürede hiç iz kalmadan iyileştim.

“Önce ruh sonra beden hastalanır” der Metin Hara. Ben de ‘Ruhu iyi beslersek, bedenin de hastalanmasını engelleyebiliriz’in peşine düştüm. Yani ruha gıdalarını vererek hayattan keyif almanın fakına varmak... Metin’le başlayan ‘Yol’culuğum devam ediyor.

 

 Peki, sen yaratmayı nereden öğrendin ve neler yaratıyorsun?

Yaratmak bana da herkese olduğu gibi doğuştan bir yetenek olarak verildi. Ben yaratıcığın öğrenilen bir şey olduğuna katılmıyorum. Çoğunlukla sanatsal yatkınlık ve kabiliyetle karıştırılıyor. Oysaki yaratım; yemek, uyumak kadar içgüdüsel ve doğal.

Hani şu klasik soru var ya; ıssız bir adaya düşsen yanında ne götürürdün diye, işte onun cevabı yaratıcılık olabilir bence. Ne de olsa aç kalmamak için üreteceğin yöntemler için ve korunaklı bir yer oluşturmak için yaratıcılığa ihtiyacın olacak. Her türlü çözüm bir soruna, duruma verilen tepkiden doğar. Unutma, yaratıcılığını ne kadar kullanabiliyorsan o kadar fazla çözüm önerin olur.

Kendi yarattıklarıma gelince; öncelikle bol bol keyif, neşe ve mutluluk... Anda kalmanın tadını yaşıyorum ve yaratımım da sonrasında, o ruh halimi hatırlatan bonus bir hediyem oluyor.  Araçlarım ise oyunlar, resimler, heykeller,  müzikler,  hikâyeler, masallar, senaryolar, filmler…

 

 Yaratıcılık tam olarak nedir? 

Termodinamiğin birinci yasası bizlere evrende var olan enerjinin kendiliğinden var olamayacağını ve var olanın da yok edilemeyeceğini açıkça ortaya koyar. Bu durumda bilimsel olarak aslında hiçbir şeyin yaratılmadığını ve yoktan var olmadığını söyleyebiliriz.

Peki, yaratmıyorsak nasıl oluyor da yaratıcılık diyoruz? Yaratıcılığı, dönüştürme becerisi, bir çeşit simyacılık gibi de düşünebiliriz. Alışılagelmişin dışına çıkmak, var olanı farklıya dönüştürebilmek ve farkı hayata geçirmektir. Aslında hayalperestlik, risk alma ve azimle birleştiğinde muhteşem sonuçlar doğurabilir.

 

 Ne oluyor da bastırıyoruz ki bu yeteneğimizi?

Kontrolcülük, değersizlik duygusu, kendini tanımamak, kendini ifade edememek, başarısızlık ve risk almaktan korkmak, yargılanmak, konfor alanında sıkışıp kalmak, baskıcı yarış ortamı, kaybetme korkusu ve daha birçok sebebi var...

Küçükken resimler yapıyor, oyunlar yaratıyor, şarkılar söylüyor ve andan keyif alıyoruz, onaylanıyoruz, alkışlanıyoruz. Resimlerimiz sadece biz yaptığımız için duvarlara asılıyor. Sonra bir dönem geliyor, okulda derslerde yaptığımız resimler notlanmaya başlıyor. Kıyaslamalar başlıyor. İşte yaratıcılığın katillerinden, değersizlik hissi, yeterince iyi olmama korkusu hayatımıza giriyor. Risk alamamak da cabası. O zaman da kısır döngüler, monotonluklar başlıyor.

Küçük bir çocuğun sınırsız hayal gücünü düşün. Üzerine korkuları, sosyal baskıyı, özgüven zedelenmesini ekle. İşte bizim yaratıcılığımıza olanların hikâyesi böyle başlıyor. Riskten kaçınmak uğruna başkalarının değerleriyle, yargılarıyla, zevkleriyle yaşamayı tercih ediyoruz, yaratma potansiyelimizi kullanmıyoruz.


Yaratmak ve üretmenin, tüketmekten farkı nedir?

Bu soruya şöyle mini bir örnekle cevap vereyim. İlk senaryoda, pazar günü Belgrad Ormanına yürüyüşe gittin. Yemyeşil çimen kokusu, bol oksijen, kuş cıvıltıları, adımlarınla çıkan çıtırtı sesi, tenindeki rüzgâr…

İkinci senaryoda, çok üşendin ve çıkamadığın sıcak yatağınızda orman belgeseli seyrediyorsun. Beş duyu organından sadece ikisine hitap eden bir gerçeklik, daha az hisle tatmin oluyorsun. Tıpkı dizilere, filmlere olan bağımlılık gibi. Minimum eforla maksimum duygu yaşamaya çalışıyoruz.

Bu senaryolardan birinde deneyim yaratıyorsun, yeniliklerle karşılaşma şansını arttırıyorsun, diğerinde sunulanı tüketiyorsun. Yeniyi yaratabilmek için yaşanmışlık, dönüştürebilmek için deneyim gerekir. Tüketim ise sana sunulanı sonlandırmak üzere var olan bir mekanizmadır. Tüketilecekler bittiğinde yenisine ihtiyaç duyarsın. İçinde yaratıcılık olmayan yeniler, kendini yineler ve sen monoton durağan ve sıradan bir kısırdöngünün içinde kalırsın. Sorunların çözülmez, ertelenir ve sadece farklı kimliklerde geri gelir.

Zamanla amaç daha iyisine ulaşmaya dönüşür. İşte o zaman da bu yeni ödüle ulaşmak için daha da çok çalışmaya, ruhunu doyurabilmek için doyumsuzca çalışmaya başlarsın. Sonrasında kendini yaşama zamanı kalmaz. Günümüz modern insanının tüketimin kölesi olma hikâyesi de böyle başlar.

Öte yandan dengeli bir üretim, yeniyi öğrenmeyi, merakı, başarıyı ve doyumu getirir.  Üretmeye programlanmış varlıklar olarak bu yeteneğimizi bastırmamalıyız.

 

 

 Düzenlediğin ‘Yarat, Eğlen, Fark Et, Sev’ yaratma potansiyelini ortaya çıkartmaya yönelik bir workshop öyleyse?

‘Yarat, Eğlen, Fark Et, Sev’ aslında benim eğitimlerimin genel mottosu. Her gün seveceğin yeni bir sen yaratmak üzerine çalışmalar yapıyorum. Eğitimlerimim çıkış̧ noktası anı yaşamak, zevk alıp yaratmak ve dönüştürmek, hayattaki problemlerimize aktif yaratıcılığımızı kullanarak kalıcı çözümler üretmek, bizi yaşama bağlayan ve sadece sürüklenmektense, sağlam adımlarla ilerlememizi sağlayan hayat amacımızı hatırlamak, hem sonuç̧ hem de süreçten zevk almayı deneyimlemek, kaliteli zaman geçirirken, algı kapılarımızı açmak ve deneyimlerle fark etmeyi sağlamak, onaylanmanın, alkışlanmanın ve aşırı kontrolcülüğün bağımlılığından kurtulup sadece biz olmayı deneyimleyerek kendimize yaptığımız haksız eleştirilerden kurtulmak ve kendimizi ödüllendirmeyi öğrenmek, “ama”, “lazım”, “fakat”,  kelimeleri ve “–meli, -malı” ekleriyle geçen bir hayattansa isteklerimizi yaşamak, kısaca yaratıcılık kasımızı çalıştırmak ve çalıştırırken de fark etmek, şifalanmak...

Workshoplarımda sanattan, danstan, filmlerden, kişiye özel oyunlardan, mandalalardan, mantralardan, hatta bazı meditatif ve tantrik uygulamalardan faydalanıyorum. Danışanların, içlerindeki gerçek yaratıcıyı hayata döndürecek, içlerindeki özgür çocuğu deneyimletecek, yaratıcılığa ilham verecek meditasyon ve terapi çalışmalarının tümü benim için bir araç.

 

 Verdiğin eğitim ve workshoplara birkaç örnek verebilir misin?

Özgür Yaratım ve Hayal Gücü Atölyesi,

Yaratmak ya da Yaratmamak İşte Bütün Mesele,

Yaratıcı Görsel Düşünce ile Hayatı Şekillendirmek,

Bir Terapi Şekli Olarak Sanat ve Sanat ile İyileşmek,

Bir İfade, Dışavurum Dili Olarak Sanat,

Ters yüz Et, Döndür Bak,

Beynin Sağ Tarafı ile Çizmek,

Hobilerle Fobileri Ayırmak,

Kendi Kendinin Kahramanı, 

Mandala Workshopları.

 

 Workshoplarına genellikle kimler katılıyor?

Kendini özgürce ifade etme sorunu yaşayanlar, öğrenilmiş şekilcilik ile aşırı kontrolcülük mekanizmaları içerisinde kaybolan ruhlar, sorunlarına yaratıcı çözümler bulup adım atmak isteyenler… “Ben gerçekten kimim ve gerçekte neyi seviyorum?” sorusunu soran, hayatlarını daha keyifli hale getirmek isteyenler, hayatlarında değişiklik yapmak isteyip, nerden başlayacağını bilemeyenler. Bir şeylerin yanlış ya da ters gittiğini fark edip değişime nasıl başlayacağını sorgulayanlar. Kapana kısılmış, kısırdöngüde sıkılan bedenlere sıkışan ruhlar. “Benim yeteneklerim nedir? Ben nelerden hoşlanırdım?” sorularının yanıtlarını unutanlar, ilham arayışında olanlar…

Ve sadece merak edenler de var ki zaten workshoplar boyunca en sevdiğimiz şey merak ederek, yeniyi keşfetmek oluyor...

 

 Sadece seninle konuşmak bile insanda yaratma isteği uyandırıyor. Acaba workshoplarına nerede katılabiliriz? Eğitimlerin bireysel mi yoksa grup eğitimleri şeklinde mi gerçekleşiyor?

Genellikle ‘İnsana Güven’ çatısı altında workshoplar düzenliyorum. Bunun dışında kurumlara ve özel gruplara yapılan eğitimlerin yerleri talep edilen eğitimin konseptine göre şekilleniyor. Bugüne kadar otellerde, Soho House gibi özel etkinlik alanlarında, evlerde, kumsalda, ormanda kısaca aklına gelebilecek bir sürü yerde eğitimim oldu. Tek kişilik seanslarım olduğu gibi 200 kişilik grup eğitimleri de veriyorum. 

 Seni ve workshoplarını nereden takip edebiliriz?  

cindykohener instagram ve facebook sayfalarında da aktif olarak güncel eğitim bilgilendirmelerini paylaşıyorum. 

http://www.insanaguven.com/cindy-kohener-yarat-eglen-fark-et-sev linkinden bireysel seans, eğitim ve workshop detaylarını öğrenebilir, mail adresinizi bırakarak düzenli olarak duyuruları alabilirsiniz. www.cindykohener.com web sitem de çok yakında online olacak.