Tüm renkleriyle Tire Yahudileri

Yüzyıllar boyunca Tire’de Müslüman ve Ortodoks halklarıyla uyum içinde yaşayan Yahudiler, zaman içinde bölgeden ayrılsalar da hikâyeleri günümüze kadar ulaştı. Murat Sanus ve Edip Adanalı ise, köklü tarihe sahip Tire Yahudilerini belgeleriyle kitaplaştırdı. Nüfus ve okula kayıtlarında yaptıkları detaylı araştırmaları eşsiz bir eserde bir araya getiren Murat Sanus ile bu belgesel tadındaki kitabı ve Tire Yahudilerini konuştuk.

Virna BANASTEY Toplum
9 Mart 2016 Çarşamba

Böyle kapsamlı bir çalışmaya başlarken motivasyonunuz neydi?

Açıkçası bu çalışmaya bir plan dahilinde başlamadım. Eşimle uzun soluklu bir dünya turunun yarısını gerçekleştirmişken, Tire Belediye Başkanı olan eniştemin çağrısıyla, annemin memleketine giderek belediyede danışman olarak çalışmaya başladım. Çağrı gerekçesi mali işlerin disipline edilmesiydi ancak birkaç ay içerisinde dış ilişkiler, sosyal işler, kültür ve turizm alanlarında daha yararlı olacağımı hissettim. O aralarda kentimizdeki eski cemaatimizin varlığını keşfettim. Başkanımızın da motive etmesi ve desteklemesiyle araştırmalarımı yoğunlaştırmaya karar verdim. 

 


Söz konusu kayıtlara ve belgelere ulaşmaya çalışırken, karşılaştığınız en büyük zorluk ne oldu?

Şu an veri bankamda 3.500’den fazla Tire doğumlu Yahudi’nin bilgisi var. Bu bilgilere ulaşabilmek için 20. yüzyıl başlarından itibaren resmi evlilik defterlerini, dini evlilik kayıtlarını, dört okulun kütük ve diploma kayıtlarını, defin, askerlik ve tapu kayıtlarını, Osmanlı’nın son nüfus sayımını (1904) araştırdım. Altındağ Mezarlığındaki kayıtlardan Tire doğumlu olanları buldum. Tire’nin çeşitli yerlerinde muhafaza edilen mezar taşlarının aynı yerde toplanarak Türkçe’ye çevrilmesini sağladım. Bugüne kadar 100 bin sayfadan fazla dokümanı elden geçirerek içlerinden Tire doğumlu Yahudileri ayıkladım. Yaklaşık 1,5 yıl, her akşam 6-7 saati bu işe adadım ama hiçbir zaman zor gelmedi. Ayrıca, İzmir cemaatimizin dini evlilik kayıtları ile Altındağ Mezarlığı kayıtlarını bana açma inceliğini göstermesi işimi çok kolaylaştırdı. Bunun için başta İzmir Cemaati Başkanı Sami Azar Beyefendi’ye ve cemaat merkezindeki Moiz Amcam ile Ezel’e (Roditi) şükranlarımı sunarım.

 

Özellikle 19. yüzyılda, ticaret açısından daha avantajlı olduğundan bir kısım Yahudi cemaatinin İzmir’e gittiğini belirttiniz. Ancak gidenlerin yerine Tire’ye aynı dönemde yurt dışından gelenler olduğunu vurguladınız. Yeni gelenler, genellikle hangi ülke/ülkelerden gelmişlerdi? Gelme sebepleri nelerdi?

Avraham Galante’ye göre Tire, her zaman dışarıdan göçler almıştır. Geçmiş dönemlerde özellikle İstanbul, Bursa ve Selanik’ten gelen aileler vasıtasıyla nüfus yapısının korunmasının en önemli nedeni ‘Küçük Safed’ olarak anılan kentteki Yahudi varlığının sürdürülmeye çalışılmasıdır. Hatta, kentten göçlerin azalması ve mevcut cemaatin koşullarının iyileşmesi adına 19. yüzyılda cemaatimiz yöneticileri ile İzmir’deki hahamlar arasında yapılan bir anlaşmayla, Filistin’deki yardım derneklerine gönderilen yardımlar bir süre için Tire’ye kanalize edilmişti. Ben de 19. ve 20. yüzyılda Fransa, İtalya, Yunanistan, Hollanda gibi yabancı ülkelerle Manisa, Bursa, Turgutlu, Bergama, Aydın, Milas, Salihli gibi kentlerden yoğun şekilde gelenler olduğunu tespit ettim. Göç edenlerin genellikle evlilik nedeniyle Tire’ye geldiğini saptadım. Öte yandan, 1910’lu yıllarla birlikte Arjantin, Brezilya ve Uruguay gibi Güney Amerika ülkeleriyle Fransa ve ABD’ye gidenler de artmaya başlamış. İsrail Devleti’nin kuruluşuyla birlikte, zaman içerisinde, cemaatimizin varlığını yitirmişiz.

  

Sayısız evlilik ortaya çıkardınız. Bunları araştırırken bazılarının kişisel hikâyelerinizi de öğrendiğinizi tahmin ediyorum. Bunlar arasından ‘benim için en ilginci’ diyebileceğiniz bir hikâye oldu mu?

Olmaz mı! Çok ilginç belgelere rastladım, inanılmaz öyküler dinledim. Çalışmamın bir bacağı da, topladığım bu bilgileri, halen yaşayan cemaat üyelerimize ya da onların çocuklarına, torunlarına aktarmak. Bu vesileyle tüm dünyadan yüzden fazla Tire bağlantılı kişiyle ya da Tire konusunda uzman akademisyenlerle irtibat halindeyim. Ayrıca, Facebook’ta The Jews of Tire, Turkey adıyla bir grubum var. Biriktirdiğim öykülerin büyük kısmını mahremiyetleri nedeniyle paylaşamam ancak mesela 1930 yılında bir çift evlilik işlemlerini başlatmak üzere Tire Belediyesine başvuruyor fakat yasal süre olan 6 ay içerisinde gelmedikleri için başvuru iptal oluyor. Bu çiftin tam 11 yıl sonra tekrar belediyeye gelip evlenmesi bana çok enteresan gelmişti. Yine, Tire’de evlenemediği için, tavsiye üzerine Uruguay’a ve Tayland’a göç eden iki kişinin hikâyesini dinlemiştim torunlarından…

 

Evlilik-eğitim-ölüm istatistikleri bir grubun sosyal yaşamı hakkında epey bilgi verir… Bu bilgilerden yola çıkarak 19. yüzyılın sonu-20. yüzyılın başı için, Yahudi cemaatinin geniş topluma kıyasla şu alanlardaki toplumsal özellikleri hakkında ne söyleyebilirsiniz?

 - Eğitim durumu?

Yahudilerin eğitim ve bilgiye çok önem verdiği dünya çapında kabul edilen bir savdır. Ancak, Tire’deki cemaatin bu ortalamanın da çok üzerinde olduğunu rahatlıkla iddia edebilirim. Tire’nin büyüklerinden burada yaşayan Yahudilerin hemen hepsinin İbranice ve Ladino dillerini ustalıkla konuştuğunu öğrenebilirsiniz. Bunların yanı sıra, evlilik sözleşmelerine bakıldığında, cemaatimiz üyelerinin Cumhuriyet öncesi Osmanlıca, harf devrimi sonrası ise Türkçe olarak isimlerini yazdıklarını ve imza attıklarını görebilirsiniz. Rakamlarla ifade etmek gerekirse 1926-1960 arası gerçekleştirilen evliliklerde Müslüman nüfusun 12-13 kişide birinin mühür kullanmak yerine ismini yazıp imzaladığı görülürken, bu oran Yahudi erkeklerinde yüzde 90, kadınlarında ise yüzde 84’tür. Yine, yeni alfabenin bir an önce vatandaşlarca benimsenerek, okuma-yazma oranının artırılması için bizzat Ulu Önder’imiz tarafından teşvik edilerek 1929 yılında açılan Millet Mektepleri’ne cemaatten yoğun katılım olması da bir veridir. Tire’de biri Alliance Israelite tarafından açılmış olan iki okulun kapanmasıyla birlikte, 1931’den itibaren ailelerin çocuklarını normal okullara göndermeye başlaması cemaatimizin toplumla uyum içerisinde yaşadığını ve bilgiye ulaşma çabasını göstermektedir. Şu ana kadar iki çok önemli yazarımızı tespit ettiğimi de eklemek isterim: Haim Ad Haolam adlı kitabın yazarı Haham Haim Beja ve Moshe Eved’i yazan Moshe Corkidi.

- Yaşam süresi?

Türkiye’de ve dolayısıyla Tire’de 1931 yılından itibaren ‘Defin Kayıt Defteri’ tutulmaya başladı. Bu defterleri başlangıcından 1980 yılına kadar geçen 50 yıl için inceledim. 1960’a kadar Yahudi kayıtları buldum. Genel olarak Tire’de yaşayanların ortalama yaşam süresinin ülkemiz genelinin oldukça üstünde olduğunu rakamsal olarak ortaya koyabildim. Ancak, Yahudi vatandaşlarımızın ortalama ömrü Tire ortalamasının da üstünde çıktı. Türkiye’de ortalama yaşam süresinin 1930’larda 38 yaş civarında iken, 1950’lerde 50 yaşlara yaklaştığı dikkate alındığında, cemaatimiz üyelerinin yüzde 86’sının 50 yaşın üzerinde ömür sürmesi, 75 yaşını aşan kadınların oranının ise yüzde 44’leri aşması bu çarpıcı farkı gözler önüne seriyor.

- Sağlık durumu?

Bu konuya da kitabımda detaylı şekilde yer vermeye çalıştım. Araştırdığım 30 yıllık dilimde doğal yollar dışında vefat eden bir vatandaşımız olmamış. Ölüm nedenlerinde ise başı, kadınlarda kalp rahatsızlıkları ve ihtiyarlık, erkeklerde kalp hastalıkları ve zatürre çekmiş.  Bebek ve çocuk ölüm oranları ülke ortalamasının çok altındaydı. Tire, kendine özgü mikro kliması, yılda 3 ürün alınabilen muhteşem ovası ve meyve ağaçlarıyla dolu dağlarıyla uzun ve sağlıklı yaşamak için her türlü olanağı sunmaktaydı. Tire Yahudileri de bu olanağı fazlasıyla değerlendirmiş, kendilerine zamanın koşullarına göre iyi bakmış ve sağlıklı yaşamışlar anlaşılan.

 

Tire’deki Yahudi cemaatinin geniş toplumla-Müslüman çoğunlukla, ilişkileri hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Bu konu hakkında günlerce konuşabilirim. Gerek Yahudilerden gerekse Müslümanlardan ilişkiler hakkında yüzlerce hikâye biriktirdim. Bazıları dinlerken gülümseten bazıları gösterilen vefa karşısında gözleri dolduran. Size birkaçını anlatayım:

- Avram Amcam var mesela. Avram Cen. İzmir’de oturur, istisnasız her salı Tire’ye dostlarını görmeye gelir. Torbalı’da bir deri fabrikası var ama vergi kaydı Tire’de. Bir gün sordum kendisine: “Ya, Avram Amca. Sen vergi kaydını neden Torbalı’ya almıyorsun? Böylece her evrak vesaire gerektiğinde onca yolu gelmemiş olursun.” Cevabı duyunca çok utanmıştım: “Evlat, ben Tireliyim. Neden verdiğim vergi burada kalmasın da başka kente gitsin? Bir şey lazım olursa geliriz ne olacak. Hem gelmişken de dostlara uğrarız.” Böyle bir bakış açısını bugünlerde kaç kişide görebilirsiniz?

- Avram Amca 75 yaşında. Gençken o, Savaş Üçer ve bir arkadaşları daha, çok iyi arkadaşlarmış. Bir gün Savaş Amca hariç ikisine askeri celp gelmiş, iki yıllığına askere gitmişler. Savaş Amca büyük bir boşluğa düşmüş. Tüm zamanını birlikte geçirdiği arkadaşları gidince ne yapacağını bilememiş. Bin türlü maceranın sonunda mahkeme kararıyla yaşını büyütmüş ve o da arkalarından askere gitmiş. Böylece ayrılıkları dört yerine iki yıl sürmüş. Avram Amca her salı Tire’ye gelir demiştim ya, işte her geldiğinde Savaş Amca’yla buluşurlar. Birlikte diğer arkadaşlarını dolaşırlar…

- Bu aralar Alliance Israelite Universelle’in Tire arşivini inceliyorum. Orada, Tire’deki okulun müdürünün merkeze yazdığı bir mektup elime geçti. Tire’nin işgalden kurtuluş tarihi 4 Eylül 1922’dir. Mektup da 29 Eylül’de yazılmış. Yunan askerinin kentten kaçarken Müslümanlar kadar Yahudilerin de mallarını talan ettiği, zarar verdiği yazıyor. Müdür B.Amiel’in yazısından Tire’yi nasıl sahiplendikleri, Müslüman dostları için ne çok endişe ettikleri ve işgalin sona ermesinden ne derece mutlu oldukları o kadar güzel anlaşılıyor ki. Bu mektup beni çok etkiledi.

- İsmael Cohen vardır; 1909’dan itibaren Tire’nin hahamlığını yapan. O dönemde Tire’nin müftüsü şehir dışına çıkacağı zaman vekâleti kendisine verirmiş, kendisi de müftüye. Düşünsenize vekâlet bir başka dini temsil eden kişiye veriliyormuş. Yunan işgali sırasında bir gece bir Yunan askeri Efeler tarafından öldürülünce işgal ordusu komutanı büyük bir cenaze merasimi yapılmasını ve tüm protokolün katılmasını emreder. Amacı gözdağı vermek ve halkı sindirmektir. Cohen, Müftü’ye gider ve törene katılıp katılmayacağını sorar. Müftü’nün katılmama şansı yoktur ama katılırsa da komutanın kendisine çok kötü muamele yapacağı aşikârdır. Haham: “Sen bir işi bahane ederek İzmir’e git ve bana vekâlet ver” der ve törene kendisi katılır. Komutan olayı duyunca Cohen’e çıkışarak, zaten cemaatin kendileriyle işbirliği yapmadığını, Yunanlıların onları da kurtarmak için Tire’ye geldiğini ama Yahudilerin nankörlük yaptığını söyleyerek kendisini aşağılar. Haham da cevaben halkının burada mutlu olduğunu ve barış içerisinde yaşadığını, kurtarılmaya gereksinim duymadıklarını belirtir. Bunun üzerine kendisi için çok zor günler başlar ve 1922 yılında Safed’e dönmek zorunda kalır. Ama kendisine ne zaman bu olay sorulsa, yaptıklarından pişman olmadığını ve yine olsa aynı şeyi yapacağını söyler. Bu olayı İsrail’de yaşayan büyük torunu Dov Cohen’e de teyit ettirmiştim.

- Peki, uzaya ilk çıkan Yahudi olan İlan Ramon’un (dönüşte Columbia uzay mekiği parçalandığı için vefat etmiştir) eşi Rona Ramon’un ailesinin Tireli olduğunu biliyor muydunuz? Rona ile sık görüşüyoruz ve açacağımız Tire Yahudileri Müzesi için bana İlan’ın şahsi eşyalarını gönderecek.

-Türkiye’de sadece Tire’de bilinen karambol oyunu da Yahudilerimizden bize mirastır. Tıpkı sübye, somata, karpuz çekirdeği kavurması, boyoz ve daha niceleri gibi. Kentimizin civardaki en modern kent olması ve ticarette sözün senetten değerli olması da bize kalanlardandır. İşte ben de, Belediye Başkanımızın desteğiyle, bu çalışmalarımla kentimin eski cemaatimize olan gönül borcunu ödemeye çalışıyorum. Ataları Tire’de yaşamış olan her bir Yahudi vatandaşımızın da bana ulaşmasını isterim. Kitabımın belgesel haline getirilmesi için teklif aldım ve çalışmalar başladı. Bir de müzenin açılışını gerçekleştirebilirsek büyük yol almış olacağız.

 

Murat Sanus’a ulaşmak için: [email protected]