Genel olarak hep bugünleri konuşuruz; mesela Fenerbahçe-Beşiktaş derbisini konuşuyoruz şu aralar. Peki ya biraz geçmişe gitsek… Yaşadığımız topraklar üzerinde sporun geçmişi nedir? 624 yıl bu topraklarda hüküm sürmüş Osmanlı İmparatorluğunda spor önemli miydi? Nelerle uğraşılırdı? Aslında bu soruyu uzun zamandır sorar dururum, cevaplar çok farklı olmasa da, esasında Osmanlı da bile sporla uğraşıldığı açıkça görülüyor.
Başlıktan da anlaşılacağı üzere bu hafta konumuz fazlasıyla tarih içermekte. Köklü Osmanlı’nın spor geçmişine bir göz atalım.
Bugüne kadar uzanan spor: Güreş
Doğruya doğru, bilmezdim güreşin Osmanlı İmparatorluğundan geldiğini. Hatta bu gelenek Selçuklular’dan geliyormuş bugünlere. Asıl amaç, küşti (pehlivanların altına giydiği kısa tayt) giyip, Hz. Muhammed ve Hz. Ali’nin adının ağzına alınmasıydı. Bugünlerde güreş şekil değiştirse de, bu sporun kökleri esasında 1100’lü yıllara kadar ulaşıyor.
Bir padişah keyfi: Avcılık
Sancılı yıllara kadar birçok Osmanlı padişahı, boş zamanlarını av partilerinde geçirirmiş. Hatta öyle ki, Kanuni Sultan Süleyman at üstünde geçirdiği hayatının dışında neredeyse zamanının çoğunu avda geçirmiştir. Tabii bu avcılığa düşkünlüğün iki sebebi var: Birincisi Oğuz boyundan gelen töreler. Zira Osmanlı hanedanı Oğuzların Kayı Boyundan gelir. İkinci sebep ise ava gidildiğinde halkla sohbet edebilme imkânıdır. Kaynaklarda, 1. Süleyman’ın (Kanuni) bir kadının dertlerini dinlediğini yazar. O zamanın şartlarında, avcılık savaştayken düşmanını okla vurmak için harika bir antrenman sayılırdı. Günümüzde spor olarak sayılmayan avcılık, o dönemlerde çok önemli bir spor olarak görülüyordu.
.
Bugünkü binicilik: Cündicilik
Cündicilik tam olarak binicilik ile eşleşmese de en yakın sayılabilecek spordu. Zira cündicilik, at üstünde bayrak taşıyanlara ve bir zamandan sonra padişahlara koruyanlara verilen isimdi. Yıldırım Bayezid, şehzadelik dönemlerinde kardeşlerine karşı savaşabilmek için çevik kuvvet kurmak istemişti. Bunu da atlı askerlerden kurmuştu. Bu sebepten dolayı, en yetenekli cündiciler arasında yarışmalar yapılmıştı. Bu zamandan sonra, cündicilik çok ciddi bir spor olarak görülmeye başlandı.
Tahmin etmesek de: Bilek güreşi
Yıllar yılı padişahlar kuvvetlerinden ve ihtişamlarından gurur duyarlardı. Ancak bu güçlerini de savaş meydanları haricinde hiçbir yerde kanıtlayamıyorlardı. Ta ki, Abdülaziz döneminde yapılan bilek güreşi yarışmaları başlayana kadar. Mermer masalar ceylan derisi kaplatılır ve bu şekilde bu masaların üstünde yarışmalar tertip edilirdi. Abdülaziz de gücünü ve ihtişamını, savaş meydanı haricinde kanıtlamış ilk padişah oldu.
Savaş hazırlığı sporu: Matrak
Matrak, genelde kılıç tutan erkeklerin, şehzadelerin ve padişahların oynadığı bir oyundu. Süngerden kaplı bir sopa ve yastığa demir geçirilmiş şekilde bir kalkanla oynanan bu oyunda amaç, rakibin vücuduna üç kere elindeki sopayla vurabilmekti. Üçe varan kazanıyordu. Okuyunca belki çok kolay gözükse de, Osmanlı’da en çok terleten sporların başında gelirdi. Ancak oynanması için, kılıç kalkan talimi tecrübesi çok önemliydi. Savaştan önce çok iyi bir hazırlık süreci oluşturulurdu
İstanbul ve İzmir olur da o olmaz mı: Yüzme
Tabii ki böyle deniz kenarında böyle iki büyük şehriniz varsa, yüzme sporu kaçınılmaz olarak oralarda gelişir. Biraz geç olsa da, Osmanlı’da yüzme sporu İstanbul ve İzmir’de deniz kenarlarına yapılan ‘deniz hamam’ları ile gelişmişti. Buraya gelen müşteriler, yüzmeyi öğrenip bunu spor olarak yapmaya başlamışlardı.
Görüldüğü üzere, bugünden farklı olsa da Osmanlı İmparatorluğunda da insanlar boş durmamış ve kendilerini bir nebze de olsa harekete adamıştı.