Gounod’nun ‘Faust’u

Erdoğan MİTRANİ Sanat
17 Şubat 2016 Çarşamba

Fransız operasının en önemli eserlerinden, Charles Gounod’nun Goethe’nin aynı adlı trajedisinden esinlenerek yazdığı ‘grand opera’‘Faust’un prömiyeri, 13 Şubat gecesi Kadıköy Belediyesi Süreyya Opera Sahnesi’nde yapıldı.

İDOB Sanat Yönetmeni Kevork Tavityan’ın da ifade ettiği gibi, kurumun olanaklarına göre bu çok fazla büyük projenin Süreyya’nın ufacık sahnesine görkemli bir prodüksiyon olarak oturtulması ancak Recep Ayyılmaz gibi bir dehânın sihirli elleriyle mümkün olabiliyor.

Rejisör Recep Ayyılmaz, operayı sahnelerken, ebedi gençliğin hatırına ruhunu Méphistophélès’e satan Faust gibi, şeytana uymanın kaçınılmaz olduğu kanaatine varmış. Eserin ana fikrinden uzaklaşmadan, yaşadığımız dünyanın teknolojisini, botokstan fitness’e moderniteyi, savaş ve barış algısını, evlat katillerini, dehşeti ele almış. Operatik aktörlükten olabildiğince kaçarak, müzikal tiyatronun gerçekçi oyunculuklarını yeğlemiş. Hepsi de müthiş başarılı işler çıkaran yaratıcı kadrosunun desteğiyle, kostüm (Gizem Betil), dekor (Efter Tunç), ışık (Yakup Çartık), koreografi (Beyhan Mırphy) konseptlerine çok ilginç çağcıl yorumlar getirmiş.

Gounod’nun coşkulu müziği bu olağanüstü görselliğin etkisiyle sanki daha da etkileyici olmuş. Roberto Gianola’nın yönettiği orkestranın ve operanın en önemli karakterlerinden koronun performansları kusursuza yakın. Ayyılmaz, günümüzde birçok opera evinin yaptığı gibi ‘Walpurgis Gecesi’ balesinin eşsiz güzellikteki müziğini kesmeye kıyamamış, Beyhan Mırphy sayesinde müthiş bir çağcıl dans gösterisine dönüştürmüş. Goethe’nin yalınlığından epey uzak kalan Gounod’nun aşırı Katolik dindarlığını da kilise sahnesinde Méphistophélès’e şatafatlı bir piskopos elbisesi giydirerek zekice dengelemiş.

Fransız opera geleneği solist partisyonlarında özel bir esneklik, bir yumuşaklık ister. Operanın iki farklı solist kadrosundan, galada izlediğim Faust / Hüseyin Likos ve Marguerite / Ayten Telek ikilisi bence bu ‘souplesse’e yeterince ulaşamadıklarından yüksek volümlü okumalarında diminuendolar bir yana, piano ve pianissimo’lar bile dinleyicilere pek ulaşamıyordu. Dar kafalı bağnaz Valentin ile Méphistophélès karakteryel olarak böyle bir lirik yumuşaklıktan uzak oldukları için, Valentin / Caner Akgün ve özellikle Méphistophélès / Gökhan Ürben gecenin en başarılı solistleriydi. Ancak Recep Ayyılmaz, korosu, orkestrası, balesi, ışığı ve dekoruyla öyle görkemli bir iş çıkarmıştı ki, prodüksiyonun ihtişamının yanında solistlerle ilgili çekinceler ikincil kalıyordu.

Yıllarca konuşulacak çok başarılı bir çalışma. 16, 17, 18 ve 20 Şubat ile 25, 26 ve 29 Mart’ta  saat 20.00’de Süreyya Opera Sahnesi’nde.

Operaya meraklı değilseniz bile görülmeye değer derim.