Çağdaş sanata hayatınızda yer açın

Vera Koronyo özel bankacılık kariyerinden sonra hayat boyu eğitim prensibinden yola çıkarak sanat tarihine, özellikle de çağdaş sanata ilgi göstermeye başladı.

Selin SEVİNDİREN Yaşam
27 Ocak 2016 Çarşamba

Seneler süren kurslar, eğitimler, workshoplar ve Art Walk’lardan sonra Vera, bu birikiminden bir değer yaratma, dahası herkesi sanatın değişen ve dönüşen süreciyle ilgili bilgilendirme sevdasıyla iki ortağıyla bir oluşum başlattı. 'Mim Project Art', bünyesine çok değerli sanat tarihi profesörleri de katarak, bugüne dek yüzlerce meraklının çağdaş sanata bakış açısına yeni bir boyut getiriyor. "Çağdaş sanatı anlamıyorum, bunu dört yaşındaki çocuk da yapardı" diyenlerin ise önyargılarını kırıyor, onlara yepyeni bir zevk kazandırıyor.

 

Vera çağdaş sanata olan ilgin nasıl başladı?

Tamamen tesadüfi aslında. 2012’de işimden ayrılınca İstanbul Modern Müzesinin sanat eğitimleri çıktı karşıma. Zamanlama açısından en uygunu Çağdaş Sanat seminerleriydi. Derslere başlamamla, konunun ne kadar derin, ne kadar geçmişle bağlantılı olduğunu gördüm, aynı zamanda sanat tarihi konusundaki eksikliğimle yüzleştim. Çağdaş sanat tarihinin önemli dönüm noktalarından biri olan Marcel Duchamp’ın ‘pisuvar’ını ilk defa bu dersler sırasında öğrendim. Bu işin derinine inmem gerektiğini fark ederek Batı Sanat Tarihi derslerine devam etme kararı aldım. Sonrasında da Mim85 ve Sema Şener vesilesi ile Yalçın Sadak ile Klasik Sanat ve Modern Sanat, sonrasında da Esra Aliçavuşoğlu’nun Çağdaş Sanat dersleri ile devam ettim. Hâlen de eğitim almayı sürdürüyorum.

 

Seni cezbeden ne oldu bu öğrenim sürecinde?

İşlerin altında yatan felsefeyi, sanatçıların vizyonerliklerini, başkaldırılarını, yaşam biçimlerinin değişimi ile sanatın değişimindeki paralelliği fark etmek beni çok heyecanlandırdı. Her dönemin kendi sanatsal değerlerini yarattığını gördüm. En önemlisi de ‘Bunu ben de yaparım’ dememenin nedenlerini öğrendim. Özellikle yurt dışına yaptığım seyahatlerde müze, galeri ve sanat fuarlarını gezmeye başladım. Tarihe adını yazdırmış sanatçıların eserlerini yerinde görmenin nasıl bir keyif olduğunu anlatamam. Öğrendikçe araştırmaya, araştırdıkça gezmeye devam ediyorum. Farklı işler görmek  görme biçimimi  geliştiriyor.  Mesela, iki sene önce gördüğüm bir işe yaptığım yorum veya mesafeli yaklaşımımın şimdi farklılaştığını görüyorum.

Bunu bir katma değere döndürme fikri nasıl doğdu peki?

Avrupa ve Amerika’ya nazaran yaşadığımız coğrafyanın henüz emekleme döneminde olduğumuzu uzun süredir aramızda tartışıyorduk. 2014 yılında Frieze Çağdaş Sanat Fuarı ziyaretimde tanıştığım Uluslararası Sanat Danışmanı Federica Bonacasa ile geçirdiğim iki gün sırasında hem kendisinin Türkiye sanat ortamını hiç bilmediğini hem de bizim nasıl kısır bir sanat ortamı içinde çırpındığımızı öğrendim. Dönüşte Sema Şener ve Esra Aliçavuşoğlu ile nasıl bir farkındalık yaratılır diye kafa yormaya koyulduk. Böylelikle Mim Art Project- MAP doğdu.

Maalesef Türkiye’de öğrenmek, araştırmak yerine daha çok kulaktan dolma bilgilerle, sanat eseri satın alabiliyor insanlarımız. ‘Birkaç kişi aldıysa kesin iyi biridir, biz de alalım’ mantığı var. Genel bir sanat tarihi bilgisi olmadan, hele ki uluslararası sanat ortamından bihaberseniz sergilenen işlerin özgün mü yoksa daha önceden üretilmiş işler mi olup olmadığını bilebilmek imkansız. Bu bazı durumlarda, Türk sanat ortamının aktörlerinin de işine gelebilen bir durum olduğundan fazla önemsenmiyor sanki. Biz asıl bu farkındalığı yaratmak için gezerek, takip ederek, okuyarak öğrenilebileceğini ve sanat piyasasına katkıda bulunulabileceğini düşündük.

‘Sanat bir kültür yapıcıdır’ diye not almışım kendime, Esra Hocam söylemişti. Kendimizi bu konuda  eğitirsek çocuklarımıza, gelecek nesillere aktarabileceğimiz kültürel bir mirasa katkı sağlamış oluruz diye düşünüyorum.

Projenizin başlıca amacının, çağdaş sanatı takip etmenin ‘zorunlu’ olduğu günümüzde rehberlik etmek olduğunu okudum. Neden ‘zorunlu?’ Bunu açabilir misin?


Her sanat akımı çıktığı dönemin çağdaşı oldu aslına bakarsanız. Geçmiş dönemlerde de sanat, yaşam tarzına göre değişti, evrildi. Her yeni akım bir diğerine tepki olarak doğdu. O dönemlerde de  üretilen eserler farklılık gösterdiğinde ‘böyle sanat mı olur’ dendiği oldu. Ancak zaman ilerledikçe fark edildi ki sanat-hayat birlikteliği kaçınılmaz ve her dönem kendi sanatını yaratıyor. Henüz hayatımıza giren sosyal medya kullanımı ile, hayatımızda nelerin değiştiğini düşünecek olursanız tüm bunların sanata yansımamasına imkan var mı? Kısacası hayata ayak uydurmak nasıl bizim için kaçınılmaz bir olguysa, çağdaş sanata bakış açımızı ehlileştirmemiz de o derece gerekli sanırım.            

Kabul edelim ki çağdaş sanat anlaşılması pek de kolay olmayan bir alan. Bir eserin yanına yerleştirilen açıklama(!) yazısında örneğin “Renk titreşiminin birincil koşulu, kromatik modülasyon süresince bazı öğelerin istikrarlı kalmasıdır,” cümlesini görünce anladığınızı sandığınız eseri de aslında anlamamış olduğunuz kanısına varıyorsunuz. Sonra bir ümitle yan esere geçiyorsunuz. Mim Art ile gezildiğinde o yapıtlar anlam kazanacak mı gözümüzde?

Evet. Bu işlere bakış açınızı değiştirmek bizim hedefimiz, özellikle de o mesafeli yaklaşımı kırmayı hedefliyoruz. Hocalarımız gittiğimiz sergileri anlatırken, günümüz yaşamıyla bağlantı kuruyor. Sanatçının hedefi de o oluyor zaten genelde. Değişik medyumlar kullanarak meselesini anlatmaya çalışıyor sanatçı. Biz de vermek istediği mesajla, sanatı arasında aracılık görevini üstleniyoruz.  Ama bazen bilinçli bir anlamsızlaştırma olabiliyor, o zaman sizlere bu bakış açısını kazandırmaya çalışıyoruz.

Vera lütfen bu skeptik yaklaşımımı mazur gör. Zero sergisinden, Fontana’nın kağıt tuval üzerine kesikler eserine bakan bir klasik sanat ressamı bu iş için ne der? Yetenek yerini mesaj verme kaygısına mı bıraktı?

fontana

Öncelikle tekrar bir vurgu yapmak istiyorum; bu sorunun cevabı sanat tarihinin içinde saklı.Klasik sanat 2 boyutlu tuval üzerinden 3 boyutlu bir algı yaratmak üzerine kuruluydu. Daha sonra Cezanne, Matisse, Picasso gibi sanatçılar tekrar bu 3 boyutluluğu 2 boyutlu hale getirdiler. Fontana ise tüm bu batı kurallarını yok etmek amacıyla tuvale çizik atarak 3 boyutluluk illüzyonunu daha somut bir hale soktu, böylelikle resim sanatının geleneksel tavrına bir başkaldırı yapmış oldu, farklılık getirdi ve tepki gösterdi. Fontana bunu yaparken geleneksel sanat becerisini de sorguladı. Sanat zihinsel bir süreçtir ona göre. Yani sanat sadece el becerisinden kaynaklanmaz düşünme becerinizi de eklediğinizde tamamlanır.

Üryan Çıplak Nü sergisinde çok değerli sanat öğretmeni Dr. Ayşegül Sönmez ile bizi bir araya getirdin. Kendisi sergiyi anlatırken Botiçelli’nin Venüs’ünden girip Pirelli’nin son takviminden çıktı. İtiraf edeyim her dakikası bilgi dolu, beklediğimden çok daha interaktif ve akışkan bir anlatım oldu.

Değerli hocamız bize bu örnekleri vererek her defasında hayat- sanat birlikteliğinin üzerine vurgu yapar. Senin olduğun gün Beyoğlu Arter’de ‘Sejla Kameric’ adlı bir Bosnalı sanatçının sergisini de gezdik. Bir çalışmada aynı caddenin iki tarafına  ‘EU CITIZENS’ ve ‘OTHERS’ tabelalarını koyduğu eseri hatırla. Sergiyi tek başına gezsen, resimde gördüğün caddenin iki tarafına konmuş bu iki tabela sana ne ifade ederdi? Oysa bir bilen anlattığında hepimiz anlamlandırmaya başladık. Bosna Hersek ve Slovenya savaş öncesi tek bir ülkeydi. Slovenya’nın ayrılarak AB’ye girmesi sonrasında sanatçının bir sergisi için oraya gitmesi gerektiğinde, vize almak ve ‘OTHERS’ sırasına girmek zorunda oluşu sanatçı üzerinde bir çöküş yarattı. Bu ironi tam da sanatçının hayatının sanatını nasıl etkilediğinin kanıtı.

Bir sergiyi konusunda uzman bir kişi ile gezdiğinde, edindiğin bilgi sergi ile sınırlı kalmıyor, aynı zamanda dönemin şartlarını, sanatının çıkış noktalarını, farklı dönem ve sanatçıları, hayatın içinden örneklerle karşılaştırmalar yapılarak dinliyorsun. Grup dinamiğinde de katılımcıların farklı katkıları ile yorumlar farklı noktalara gidebiliyor. Farklı bakış açıları ile çağdaş sanata yaklaşılabileceğini görüyorsun.

Ayşegül Hoca genellikle eser ile ilgili katılımcılardan yorum istediğinde üzerine basa basa her defasında ‘sorduğum sorunun doğru bir cevabı yok’ der. Bence de çağdaş sanatın dikte etmek istediği mutlak bir doğrusu veya mesajı yok.

Sergileri kalabalık gezmenin de bir avantajı oluyor demek..

Deneyimi zenginleştirdiği kesin. İnanıyorum ki gezilerimize katılan dostlarımız memnun kalıp başkaları ile paylaştıkça çağdaş sanata olan mesafe azalacak, insanlar çağımızın sanatına daha çok şans vermeye başlayacaklar.

Hedefimiz ve hizmetlerimiz sadece gruplara yönelik yurtiçi sanat gezileri ile sınırlı değil.  Kişiye ve kurumlara özel çağdaş sanat odaklı eğitimler, yurtdışı gezileri, özel galeri ve atölye ziyaretleri, Art Walk’lar, özel koleksiyoner evi ziyaretleri de yoğunlaşmak istediğimiz başlıca alanlar. Koleksiyon oluşturma, geliştirme, değerleme ve  sanat ortamına daha bilinçli oyuncular yetiştirmek de MAP’in hedeflerinden biri.

Geleneksel sanat eserlerinden farklı olarak karşımıza sıkça enstalasyonlar ve video gösterimleri çıkıyor. Tuvalden farklı mecralarda gördüğümüz bu sanat tarzının eleştirel ve baş kaldıran yönleri baskın oluyor, sıklıkla politik mesajları oluyor. Ülkemiz de bu bağlamda epey doyurucu. Türkiye çağdaş sanatın bu kolunda ne düzeyde? İyi işler çıkıyor mu?

Çağdaş Türk Sanatı özellikle 1990’lardan sonra müthiş bir çeşitlilikle kendini var etmeye başladı. Buradaki kastım her şey 90’lar sonrasında başladı değil elbette. Hem konuların ele alınış biçimi hem de kavramlar ve bağlamlar oldukça çeşitlendi. Çağdaş sanatçıların kendilerinden önceki kuşaklara oranla daha cesur, daha alternatif arayışlar içinde olduğunu söyleyebiliriz. Buna karşın izleyicinin aynı ilgi yoğunluğu ile karşılık verdiğini sanırım söyleyemeyiz. Genellikle popüler ve moda olan işlerin peşinden gitmeyi yeğliyorlar.  Ama bunun değişeceğine inanıyorum.

Çağdaş sanata yeni gönül vermeye başlayan biri için neler tavsiye edersin?

Öncelikle eğitim şart! Çağdaş sanatı anlamanın yolu, nasıl bu hale geldiğini anlamaktan geçiyor, bunun için de filmi en başa sarmak gerek. Klasik sanattan başlayıp günümüze kadar bir fikir sahibi olmak sanatın bugünkü halini anlamak için bir anahtar. Hem yurtiçinde  hem de imkan buldukça yurtdışında müzeleri, galerileri, sanat fuarlarını ziyaret etmek, okumak, trendleri takip etmek gerekiyor.

Dünyamızın hali hiç de iyiye gitmiyor; savaşlar etrafımızı sardı ama biz yaşamaya devam ediyoruz. Bu mücadele içinde sanat insana nefes aldıran, algılama biçimini değiştiren güzel bir kaçış noktası. Herkese şiddetle tavsiye ediyorum; çağdaş sanata mutlaka bir şans verin.

Okuyucularımız gezi programlarınız hakkında nasıl bilgi edinebilirler?

 [email protected] adresine mail yollayabilirler ya da mim_art_project instagram hesabından ulaşabilirler.