15 KASIM 2003: 
Televizyondaki bej paltolu kadın

“Sinagoglar... Bu sefer daha kötü, çok ölü var. Her ikisine de saldırmışlar”.


Riva HAYİM Toplum
4 Kasım 2015 Çarşamba

Telefonlar susmuyor.

“Duydun mu!?
”

-Ne olmuş?


“Sinagoglar... Bu sefer daha kötü, çok ölü var. Her ikisine de saldırmışlar”.


 

Televizyonu açıyorum. Bir kanalın haber muhabiri patlamadan sonra oraya varmış, röportaj için oranın halkıyla konuşuyor.
İlk mikrofon uzatılan kişi hâlâ hafızamda.

Bıyıklı bir bey,arkada sinagogun olduğu sokaktan, toz duman tüterken şöyle diyor: “Yahudilere hiç bir şey olmadı, patlamadan sonra sinagogdan takım elbiseleriyle kaçtılar onlar. Olan esnafa oldu zaten. Yeter artık hep saldırı, sinagogu buradan alsınlar, götürsünler taşısınlar başka yere!”


 

Karanlık…

Niye açtım ki televizyonu?

 

Derken hemen mikrofonun önüne bej palto giymiş kahverengi bir kadın atlıyor: “Beyefendi ne yapıyorsunuz? Utanın bu dediklerinizden! Onlar burada en az 500 yıldır var. Onların da mahallesiydi burası, onlar komşularımız… İbadethanelerine saldırı olmuş, yakınları ölmüş… Acıları varken bu nasıl konuşmak?”

 

Aydınlık…

 

Kulağımda o kadının sesi… Yelkenleri düşürmüşken toplanıyorum.İçimden diyorum “Oraya gidebilirim.”


Saldırı olan hangi sinagoga gideceğimi bilemiyorum.

Şişhane’deki yere mi gitsem Şişli’deki mi?


Taksiye atlıyorum. “Abla nereye?” Cevap veriyorum: “Şişli.”

“Yalnız, saldırı olmuş orada diyorlar, dikkatli olun!”

Sessiz, oturuyorum.

 

Taksi, yakınlarda bir yerde indiriyor. Koşarak patlamanın olduğu yere gidiyorum.

Bu sinagogun benim için yeri ayrı. Sokağında çocukluğumu geçirdiğim, önünden okul servisine bindiğim,eski evim de burada. Ben patlamanın olduğu bu sokakta büyüdüm.

Sokağın başına kadar gelip, duruyorum. İnsan ilk idrak edemiyor.

Her yer taş, cam.

Şehirdeki çocukluk anılarım moloz altında.


Evimin camları yerde...

 

Önünde barikatlar.
İbadethanem patlamış.

Karanlığım.

Böyle zamanlarda güçlü ve dik durmak lazım.

Aklımda hep o bej paltolu kadın.

 

Taksiyle Şişli Etfal’e gidiyorum.

Kan lazım mıymış?

Gerek yok diyorlar, çok kişi geldi.

Hepimiz telefonlaşıyoruz, “İyi misin? Onu tanıyor musun? Akraban mıydı?”

Kardeşim odasına kapanmış… O  gün odasından çıkmamış, saldırıda bir arkadaşını kaybetmiş.

Gazetelerden tiksiniyorum.

Olayı veriş şekilleri...

Başka ülkelere bağlama sevdaları, bizi haberlerde veriş şekilleri...

Her biri sınıfta kalıyor gözümde.

 

Derken Başbakan konuşuyor... Bizi sahiplenen, terörü çok sert lanetleyen bir şeyler söylediğini hatırlıyorum, kaç sene gitmiş hâlâ unutmamışım:

Türkiye’ye terörle verilmek istenen bir mesaj varsa bunu elimin tersiyle ittiğimi ve ayaklarımın altına aldığımı tüm dünyaya haykırıyorum.”

 

O sırada o kadar çirkin şeyler okuyorum ki, Başbakan’ın ağzından çıkacak sözden sonra daha güvende hissettiğimi hatırlıyorum.

O ana kadar hep korku var.

 

Bir karanlık,bir aydınlık…

Bir aydınlık, bir karanlık..

 

(Televizyonlar kapalı).

 

Acılar tazeyken,saçma sapan,ruhsuz yorumlamaların yapıldığı haber programlarını dinlemek en son ihtiyaç.

 

Hüzün, umutsuzluk bastıkça aklımda mikrofona herkesten önce konuşan o bej paltolu kadın. “Beyefendi ne yapıyorsunuz!?”

 

Kendisi bilmiyor belki ama o anda ona çok ihtiyacım vardı.


Bu yazıyı onun için yazdım.

Ne zaman antisemitizm nefes aldırmayacak olsa onlar gibiler de var diyorum.


Kendisi hep hafızamda.

 

“Beyefendi ne yapıyorsunuz?”

Bej paltolu kadın…

Elimde kumanda... En umutsuz anımda...

 

Umarım bu yazıyı okur…

İyi ki varsın bej paltolu kadın…

 

Bu da benim anım…

 

Not: Bu yazı 2015 yılında yayınlanmış tekrar bir yazıdır