Yitshak Rabin’siz geçen 20 yılda neler değişti?

İsrail Başbakanı Yitshak Rabin’in, aşırı sağcı bir İsrailli tarafından öldürülmesinin üzerinden 20 yıl geçti. Bu acı olayın hem Ortadoğu’daki barış sürecine, hem de İsrail siyasetine etkileri ise çok büyük oldu.

Dünya
28 Ekim 2015 Çarşamba

Herhangi bir İsrail vatandaşına İbrani takviminde 12 Heşvan tarihinin ne ifade ettiğini sorsanız, muhtemelen çoğu günün önemini bilmeyecektir. Fakat bu insanlara “4 Kasım” derseniz, sorunun yöneltildiği otuz yaş üzeri kişilerin büyük çoğunluğu, yaşanan şok yüzünden ulusal bilince silinmemecesine kazınan bu tarihte İsrail Başbakanı Yitshak Rabin'in suikaste kurban gittiğini hiç tereddütsüz hatırlayacaklardır.

Rabin, kendisinden öncekiler gibi defalarca ölüm tehditlerine maruz kalmış olsa da, hiç kimse bir İsrail başbakanının, bir Yahudi tarafından öldürülmesini beklemiyordu. Bu tip tehditler sonucu gerçekleştirilen suikast girişimlerinin belki Filistinli bir teröristten veya komşu ülkelerdeki 'liderlerinin öldürürsek İsrail de yok olur' şeklindeki saptırılmış fikirlere inanan bir saldırgandan gelmesi neredeyse 'beklenir' hale gelmişti. Fakat bu teşebbüsün, hele de Yahudi olan bir İsrail vatandaşı tarafından gerçekleştirileceği kimsenin aklına gelmezdi.

Yigal Amir'in saldırısı, kendisinin ümit ettiği gibi sadece Oslo Anlaşması'na engel olma çabasının ötesine geçerek, İsrail halkının bundan sonra bir başbakanına olan erişimine de engel oldu.

Rabin'in suikastından hemen sonra görevi devralan Şimon Peres ile artan güvenlik tedbirleri, her yeni başbakanla birlikte, bir kez benzer bir olayın tekrar yaşanması ihtimali endişesiyle sıkılaşmaya devam ediyor.

Diğer yandan, maalesef, halk ise Rabin'in ölümünden beri başka büyük ve endişe verici olaylarla meşgul oluyor. İkinci İntifada ayaklanması, öncesindeki ve sonrasındaki münferit terörist saldırıları, turizmdeki düşüş ve bunun ekonomiye verdiği büyük zarar, siyasilerin yolsuzlukları - eski devlet başkanlarından Moşe Katsav'ın hapiste olması, eski Başhaham Yona Metzger ve eski başbakanlardan Ehud Olmert'in de hapse girme yolunda olmaları, cinsel tacizle suçlanan önde gelen din adamları, gözetim altında tutulan, haklarında suç duyuruları yapılmış belediye başkanları, valiler ve eski hükümet bakanları gibi olaylarla örneklenebilecek şekilde gündemi oldukça meşgul eden dini ve siyasi liderlerdeki yozlaşma haberlerinin ardı arkası kesilmiyor. Toplumun maruz kaldığı bunca sarsıcı ve büyük ölçülerdeki skandalların ardından, Rabin'in suikastı yıllar geçtikçe anısı silikleşen bir olay haline dönüşüyor. Hatta aslına bakılırsa, basılı ve elektronik medya olmasa ve ara sıra vatanı için çarpışmış bir asker ve sivil hayatında da İsrail ile tüm komşuları arasında barış olması için hayat boyu uğraş vermiş Rabin'i hatırlatmasa, belki de kendi askeri, siyasi ve sosyal çevresinde tanıdığı insanlar haricinde kimse bugün anmayacak.

Başbakan olduğu her iki dönem boyunca da Rabin, Kudüs'te Balfour Caddesi köşesinde bulunan Smolenskin Sokağı 9 numarada oturmuştu. Başbakanlığı boyunca evinin etrafındaki taştan yapılmış duvarlar alçak, evinin kapısı da ahşap çerçeveli çift cam bir kapıydı. Evin girişindeki ufak metal tarayıcıdan geçerken Rabin, sıcak günlerde ceketini omuzuna atar, işe gider gelirdi. Günümüzdeki gibi yüksek duvarlar, üzerine yerleştirilmiş kameralar, güvenlik bariyerleri, Balfour Caddesi ve Smoleskin Sokağının girişinde dubalar ve güvenlik kulübeleri bulunmayan adresteki adeta sıkı korunan bir kaleyi andıran ev, bir zamanlar sadece Kudüs'ün sakin bir bölgesindeki sakin evlerden biriydi.

Rabin için yas tutan bir vatandaş

Suikast öncesi günlerde, göstericiler, sokağın köşe başına değil, Rabin’in evinin ön kapısına gelerek protestolarını dile getirirdi.

Evinde önemli toplantılar olduğunda Rabin, gazeteciler evin önüne toplanır, kapıdan izledikleri gölgelerden toplantının sona ermekte olduğunu anlardı. Günümüzde gazeteciler en fazla bir sokak aşağıya yanaşabiliyor ve doğal olarak bu mesafeden içeride neler olduğuna veya bakanların çalıştırdıkları arabalarının motor sesleri olmasa toplantıların sona erdiğine dair hiçbir fikir sahibi olamıyorlar.

Rabin sokağa çıktığında veya herhangi bir yere katıldığında, güvenlik görevlisine takılmadan, yanına yaklaşarak birkaç cümlelik bir sohbet etmek günümüze göre çok daha kolaydı.

Pek çok kişinin bildiği gibi, suikastın gerçekleştiği akşam Tel Aviv'de büyük bir barış yürüyüşü düzenlenmişti. Solcu kuruluşların ayarladığı pek çok otobüs dolusu büyük bir kalabalık, tüm ülkeden gösteri alanına gelmişti. Gösteriye katılanların çoğu üzerinde üyesi oldukları kuruluşun logosunu taşıyan mavi tişörtler giyiyorlardı. Günümüzde Rabin Meydanı olarak geçen, o gün Malchei Yisrael olarak bilinen devasa alanda, her yaştan barış taraftarı ve gösterici bulunuyordu.

Barış dolu yeni bir dönemin geldiğini sanmanın heyecanıyla neredeyse gözleri dolan Bağımsızlık Savaşı ve diğer savaşların gazileri alanda yerlerine alınırlarken meydandaki atmosfer ancak sevinçten havalara uçan insanlarla dolu olarak açıklanabilirdi. Gösterinin sona ermesinin ardından, kalabalıktan dolayı itiş kakış içinde fakat neşeyle otobüslerine dönmeye uğraşan insanların alanı terk edebilmeleri bile büyük başarıydı. Henüz cep telefonlarının çıkmadığı bu dönemde otobüse biner binmez her şoförün ilk hareketi radyoda haberleri açmak oluyordu. Bu heyecan dolu geceyle ilgili haberler ardı ardına gelirken, o gece birden yayın kesildi ve başbakanın vurulduğu bildirildiğinde ise tüm nefesler tutuldu. Derken mermilerin boş olduklarına dair bir açıklama yapıldı. Bu ve bunun gibi pek çok dramatik fakat belirsiz açıklamaların ardından Rabin'in sağ kolu Eitan Haber tarafından, Rabin'in bulunduğu İchilov Hastanesi kapısında, Rabin'in suikasta kurban gittiği şeklindeki şok haber paylaşıldı. Sokaklar insanların çığlıkları, ağlama sesleri ve daha sonra da radyodan gelecek haberleri duyabilmek için kendilerine hakim olma çabası içinde hıçkırık sesleriyle doldu. Herkes sanki babasını kaybetmiş ve bununla ilgili detayları öğrenmeye muhtaç hale gelmiş gibiydi.

Dünyadan pek çok devlet liderinin de katıldığı cenaze töreninin gerçekleşmesinden önce, Rabin'in naaşı İsrail meclisi binası Knesset'e getirilerek, mumlar yakan, hislerini dile getiren on binlerce insan tarafından ziyaret edilebilmesi sağlandı. Rabin'in hayatını kaybettiği nokta adeta bir açık hava anı müzesine çevrilerek, oradan ayrılmayan binlerce gencin ziyaret ettikleri bir yer haline geldi.

Rabin'in ölümünün ardından pek çok komplo teorisi üretildi. Halen de cinayetle ilgili pek çok cevaplanamamış soru bulunmakta. Yine de gerçek ne olursa olsun, 1995 yılındaki o korkunç gecede görünmez bir sınır aşıldı ve İsrail halkı bir şekilde o sınıra geri dönebilmek için hep birlikte mücadele etmek mecburiyetinde.

Kaynak: GREER FAY CASHMAN / Jerusalem Post

Derleyen: Rakela Palombo