Göçmenlere yuva olan Kortejolar 2: İzmir’e Yönelik Yahudi Göçleri

Tarih boyunca İzmir çok göç alan bir yer oldu. Hem Osmanlı Devleti sınırları içindeki farklı yerlerden, hem de Avrupa’nın farklı ülkelerinden çeşitli sebeplerle Yahudiler İzmir’e göç etti ve yerleşti. Kortejolar, göçmenlere barınak sağlayan yerlerin başında geldi.

Toplum
14 Ekim 2015 Çarşamba

Dr. Siren Bora

 

17. yüzyıl boyunca farklı sebeplerle, yakın yerleşim yerleri olan Tire ve Manisa’dan, sonra Batı Anadolu’nun diğer yerleşim yerleri olan Aydın, Akhisar, Urla, Nazilli ve Bergama’dan Yahudiler, İzmir’e gelip yerleşmeye başladılar. Kent, aynı yüzyılın ikinci yarısından itibaren, Sabetay Sevi Olayı nedeni ile dünyanın dört bir yanından gelen büyük bir Yahudi göçüne maruz kaldı. Mesih hareketi sona erdikten sonra, İzmir’de kalmayı yeğleyen Yahudilerin sayılarına ilişkin elimizde her hangi bir bilgi bulunmuyor. 16. ve 17. yüzyıllarda, Selanik’ten, 17. yüzyılın sonları ile 18. yüzyılın başlarında İstanbul, Ankara, Balkanlar, Orta Avrupa[1] İtalyan kentleri ve Akdeniz adalarından gelenler (Sakız, Girit, Korfu ve Rodos), Filistinli Yahudiler (özellikle Tsafet’ten gelen yoksul Yahudiler)[2], 18. yüzyılda önemli bir Portekiz (Converso, Marranos ya da Dönme) göçmen grubu ve 19. yüzyılın Doğu Avrupa ve Rusya göçmeni Yahudileri[3] bir arada İzmir Yahudi Cemaatini oluşturdular.[4].

19. yüzyılın sonları - Vilna, Haskala ve Talmud Çalışmaları ile Yahudi Aydınlanmasının Merkezi idi

 

19. yüzyıl, Doğu Avrupa ve Rusya Yahudileri açısından, gerçek bir göç dönemi haline geldi. Özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, Rusya, Almanya ve Romanya’da meydana gelen Yahudi aleyhtarı gelişmeler, yüzyıllardan beri bu ülkelerde yaşayan Yahudileri yerlerinden ederek göçe zorladı. Olaylar zinciri, 1764 yılında başladı;  bu tarihten bir süre sonra Polonya bölündü ve topraklarının bir kısmı Rusya tarafından ilhak edildi. İlhak arifesinde, Polonya-Lituanya arasındaki bölgede büyük bir Yahudi nüfusu barınmaktaydı. Polonya topraklarının ilhak edilmesinden sonra, ayırımcı ve kısıtlayıcı bir muameleye maruz bırakılan Yahudiler onlar için kısmen özgürlük sağlayacak olan Polonya-Lituanya arasındaki Pale yerleşim bölgesine hapsedildiler (1791)[5]. I. Nicholas döneminde, baskılara maruz kaldılar. 1827’de 25 yıllık askerlik mecburiyeti getirilirken; 1843’de, yüzyıllar boyunca yaşadıkları Kiev’le ilişikleri kesildi. Pale’deki zorlu koşullara rağmen, bölgedeki Yahudi kültürel yaşam gelişirken; bugün İbranice ve Yidiş edebiyatının kurucuları olarak kabul edilen pek çok yazar burada yetişti. 1863 yılında Polonya’da çıkan ayaklanmanın bastırılmasından sonra, Rusya sınırları içerisinde yaşayan Yahudiler dahil, azınlıkların tümünün özgürlükleri sınırlandırıldı[6]. 1791 - 1881 yılları arasında, kısmen özgür bir yaşam sürdürebilen Rusya Yahudilerinin yaşam tarzı, II. Aleksandr’ın öldürülmesinden sonra başlayan pogrom (katliam) ve saldırılarla sona erdi[7]. Tahta geçen III. Aleksandr’ın Rus Ortodoks milleti yaratma politikası, Rusya Yahudilerini, ya Ruslaşma ya da yaşadıkları topraklardan göç etme ikilemi ile karşı karşıya bıraktı. 1882 yılının mayıs ayında, Çar hükümetinin yayınladığı Yahudiler Hakkında Muvakkat Nizam ise, Rusya’daki Yahudiler için bir dönüm noktası oluşturdu[8]. II. Aleksandr’ın öldürülmesinden sadece iki hafta sonra, saldırı, şiddet ve pogromlara maruz bırakıldıkları bir ortamda yaşamak zorunda kalan Yahudiler, söz konusu genelge aracılığı ile sivil pek çok haktan da mahrum bırakılınca;[9] ülkelerinden göç etmeye başladılar. O yıl (1882 yılı) Almanya’da, Yahudi aleyhtarı uluslararası bir kongre toplandı. Kongrenin ardından, antisemit bir parti olan Hıristiyan Sosyalist Partisi, Alman parlamentosuna girdi ve kısa bir süre içerisinde ülkede, Yahudilere yönelik olarak kan iftirası olayları başladı. Aynı dönemde, Romanya’da yaşayan Yahudiler de baskı altındaydı. Sivil haklardan yoksun bırakılan Romanyalı Yahudilerin, toprak edinmeleri, ticaret yapmaları ve kendi mesleklerini icra etmeleri yasaklandı. Böylece, Romanyalı Yahudilerin de ülkelerini terk etme kararını aldığını görüyoruz.[10] Göç hazırlığına başlayan 256 bin Romanyalı Yahudi’ye ek olarak, hızlı nüfus artışı sonucunda yaklaşık olarak 5 milyona ulaşmış olan Rusya Yahudilerinin büyük bir kısmının yaşadıkları ülkeden ayrılması, 19. yüzyıl dünyasında pek tabi ki, kalıcı izler bırakacaktı. Çok büyük sayılara ulaşan söz konusu göçmen gruplarının hem terk ettikleri bölgelerde hem de sığındıkları ülkelerde yol açacakları sosyal, ekonomik ve kültürel değişimin en az sayıları kadar büyük olması kaçınılmazdı. 1881 ile 1891 yılları arasında, 500 bin olan Doğu Avrupalı Yahudi göçmen sayısı,[11] 1914 yılına kadar 2,7 milyonu geçti[12]

Anadolu, Doğu Avrupa ve Rusya göçmeni Yahudilere, bir cennet olarak tanıtılmış ve buraya yerleşmeleri konusunda özendirilmişlerdi. Ancak Osmanlı yönetimi, ülkeye gelen göçmenlerin yerleşebileceği yerler konusunda kısıtlamalar getirecekti. Sözgelimi, Filistin’e ve İstanbul’a girişler sınırlanmış hatta yasaklanmıştı. Ayrıca Osmanlı yönetimi, göçmenlerin taleplerine göre değil; kendi isteğine göre, uygun gördüğü bölgelere Doğu Avrupa ve Rusya’dan gelen Yahudi göçmenlerin yerleşmesine izin vermişti. Ayrıca, yer seçiminde Yahudi cemaatlerinin yoğun olarak yaşadığı kentler seçilmişti. Nitekim gelen göçmenlerin, büyük Yahudi cemaatlerinin yaşadığı İzmir, Bursa, Selanik gibi kentlere yönlendirildiği, aşağıda vereceğim örneklerden de anlaşılıyor: Söz gelimi, 1892 yılında, Aleksandr vapuru ile Rusya’dan gelen 45 Yahudi göçmen, İzmir ve Selanik’e yerleştirildi[13]. Yine 1892 yılında, Sivastopol’den geldikten sonra Kavak Karantina İstasyonundaki karantina sürelerini dolduran Olek adlı Rus gemisindeki Yahudilerin, Posta vapuruna aktarılarak İzmir ve Selanik’e gönderilip orada iskân edilmelerine karar verildi[14]. Göçmenler hakkında verilen bilgiler gözden geçirildiği zaman görülüyor ki; yoksulluk ve çaresizlik, Romanya ve Rusya’dan gelen Yahudi göçmenlerin ortak özelliğiydi. İskân talebi ile gelen sığınmacılara Osmanlı yöneticileri, Alliance Israelite Universelle ve İzmir Yahudi Cemaati yardım etmeye çalıştılar. Maliye ve Dahiliye Nezaretleri tarafından göçmenlere ayni ve mali yardımlarda bulunuldu[15]. Ayrıca, gıda ve iskân masraflarının karşılanabilmesi için, Dahiliye Vekaleti tarafından Aydın Vilayetine yazı yazılarak onlar aracılığı ile İzmirli zengin ve yardımsever Yahudilerden yardım talep edildi[16]. 1892 yılında İzmir’e iskân edildiğini saptadığımız 150 Rusya göçmeni ailenin (2500 kişi), temel gereksinmeleri başlangıçta Alliance Israelite Universelle’in bu iş için ayırdığı fonlardan karşılandı. Yerel zengin Yahudiler, Alliance tarafından kiralanan hanlarını (Kortejolar), göçmenlerin ikametine açtılar. Anlaşıldığına göre, bir süre sonra Alliance, kiraladığı hanların kira bedelini ödeyemedi. Böylece, göçmenlerle Alliance Israelite Universelle yöneticilerinin ve onları maddi yük olarak algılayan yerel Yahudi halkın arası açıldı. İzmirli Yahudiler, artık göçmenleri aralarında istemediklerini ima etmeye başladılar; hatta İzmir’de Lehli lakabı, Rusya göçmeni Yahudiler kastedilerek hakaret amacı ile kullanılmaya başlandı. Alliance’ın İzmir’deki erkek okulunun müdürü olan G. Arie, Paris’e gönderdiği 9 Nisan 1894 tarihli raporunda Rusya göçmenleri ile Alliance arasındaki ilişkiyi şöyle betimliyor: “Rus göçmenler çekilmez hale geldi. Para artık yetmiyor. Yarın Pazar, büyük bir kalabalık bu sabah okulda toplanıp yumrukları ile beni tehdit etti. ‘Para istiyoruz!’ diye bağırdılar. Öğlen öğrenciler okulu terk ettiği zaman kapıların açılmasından yararlanıp bahçeye doluştular. Aç ve yorgun çocuklarını gösterdiler”[17]. İzmir Yahudi Cemaati yönetiminin, İzmir’e gelen göçmenlerin gereksinmelerini (barınma, yiyecek, giysi hatta psikolojik destek) karşılayabilecek iki yardım kurumu vardı: Hahnasat Orehim (Konukseverlik) ve özellikle Rusya göçmeni Yahudi ailelerin kadınlarına yardım etmek amacı ile Alliance Israelite Universelle öğretmenlerinden biri tarafından 1893 yılında kurulan, ‘Bayanlar Kurumu’[18]. İzmir Yahudi Cemaati son derece yoksul olmasına rağmen, her iki kurum da elinden geleni yaptı.

Bu dönemde yani 19. yüzyılın sonunda, İzmir’in nüfusunun, hızlı bir artış süreci içine girdiği biliniyor. 1840’larda başlayan ve 19. yüzyılın ikinci yarısında büyük bir ivme yapan nüfus artışı ile birlikte, var olan kent içi yerleşim alanları önce sıklaştı, sonra da genişlemeye başladı. Bunun nedeni, Osmanlı yönetiminin, güvenlikle ilgili denetim kolaylığını sağlayabilmek amacı ile başlangıçtan itibaren dinsel cemaatlerin özellikle de gayrimüslim cemaatlerin fiziksel çevresine sınırlama getirmesiydi. Böylece, kendilerine özel alanlarda yerleşip orada kalmaları sağlandı. Uygulamanın kentin fiziki görünümündeki yansımaları ise, kent içerisindeki belirli yerlerde, bina kütlelerinin giderek yoğunlaşması ve boyutlarının giderek büyümesi olgusu olmuştu. Bu koşullar altındaki kente, 19. yüzyılın ikinci yarısında gelen Müslüman ve çoğunluğunu Romanya, Polonya ve Rusya’dan gelen göçmen Yahudiler oluşturduğu göçmenler, kentin fiziki olanaklarını iyiden iyiye zorladılar[19]. Pek çok aileye bir arada barınma olanağı tanıdığı için ‘aile evi’ olarak da adlandırılan İzmir Kortejolarının sayısının, özellikle bu dönemde büyük bir patlama yaptığını düşünüyorum.

İzmir Yahudilerinin Sosyo-Ekonomik Profili:

A.Galland’a göre, 1678 yılında İzmir’de, kent merkezinde yedi sinagog çevresinde kurulmuş mahallelerinde oturan 150 Yahudi ailenin pek çoğu kendi evlerine sahipti[20]. Galland’ın betimlemesinden çıkarılabilecek sonuç; “17. yüzyılda İzmir’de Yahudi ailelerin büyük bir kısmının içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik koşullar son derece iyi” şeklinde olmalı. Ancak elimde, 17. yüzyılın ikinci yarısında İzmir Yahudi Cemaati’nin sosyo-ekonomik profiline ilişkin farklı bir betimleme bulunuyor. E.Bashan’ın Fransa’nın İstanbul’daki elçilik sekreterinin bir mektubundan aktardığına göre, 17. yüzyılda İzmir Yahudi Cemaati, küçük ve yoksul bir cemaatken zamanla, kentin ticari aktivitesinde aktif bir rol oynayarak zenginleşmişti[21]. 1887 yılında, bu kez İzmir Yahudilerinin yaşam koşullarının tamamen değiştiği görülmekte: Artık, “her yerden kovulmuş, dışlanmış yirmi bin İzmir Yahudi’sinin çoğu, dokuz havranın çevresinde bulunan mahallelerindeki damlarında sefil bir yaşam sürmeye”[22] başlamışlardı. Alliance Israelite Universelle’in[23] İzmir’de kurduğu okullardaki okul müdürleri tarafından, düzenli olarak Paris’teki merkez büroya gönderilen raporlarda da, aynı konunun dile getirildiği görülüyor. İzmir’de 1873 yılında açılan ilk Alliance Okulunun müdürü olan D.Cazes’in yazdığı bir rapora göre 1873 yılında İzmir’deki Yahudi nüfusun, 3500 aile ve toplam 20 bin kişiden oluştuğu anlaşılıyor. 3500 ailenin sadece 100’ü zengin. Bu ailelerin reisleri büyük ticarethane sahipleri. Orta sınıfı oluşturan ailelerin sayısı, 1500 ile 2000 arasında olup, onlar da simsar, tüccar, hamal ve küçük iş sahipleri. 500 ailenin reisi ise, haham unvanını taşımakta (büyük olasılıkla bahşişler ile geçiniyorlar). Geriye kalan 1000 aile de cemaatin en yoksul kesimini oluşturuyor. Okul müdürünün betimlemeleri şu şekilde devam ediyor: “….1000 kadar aile halkın bağışları ile geçinmekte ve bunların yaşadığı yer Yahudi mahallesinin ve dolayısı ile İzmir’in en pis ve iğrenç semtini oluşturmakta”[24]. Paul Dumont, 19. yüzyılın son çeyreğinde, Alliance müdürlerinin Paris’e gönderdikleri raporlardaki açıklamalarının hep, yoksulluk, sefalet ve felaket üçlemesi ile vurgulandığının altını çiziyor[25]. Bu raporların bir diğer özelliği, aynı zamanda, yoksul ailelerin oturdukları evleri ve bu evlerdeki yaşam koşullarını ayrıntılı bir biçimde betimlenmesi: “İzmir’deki Yahudiler, küçük bir sayı dışında Türkler gibi yaşar. Yerde yatar. Bir ailenin bütünü aynı sahandan yer ve aynı maşrapadan su içer….Avlu salon yerini tutar. Buna karşılık odalar son derece ihmal edilmiştir ve hane halkı yazın avluda yatarlar çünkü odalarda tahtakurusu çoktur…”. Yoksul ailelerin evlerindeki yaşam koşulları içler acısı: “Bu yoksul insanların oturdukları evlere girildiği zaman insan sinirlenir ve gözünden yaşlar akar. Bu ailelerin 8-10-12 kişiden oluştuğu ve tek bir kapıdan girilen bir odada yaşadıkları görülür. İnsan denen yaratıkların sağlıkları bozulmadan böyle bir yerde nasıl yaşadıklarını anlamak mümkün değildir”[26]. Betimlenen yerler, İzmir’de yoksul Yahudilerin, geleneksel olarak yaşamlarını sürdürdüğü mekânlar olan Kortejolar.

19. yüzyılda İzmir’e gelen Rusya göçmeni Yahudiler (Aşkenaz) kuşkusuz göç esnasında salgın tehdidine maruz kalmış hatta belki de, hastalık yapan mikro organizmaları yanlarında taşımışlardı. 1893 yılının ağustos ile ekim ayları arasında etkili olan kolera salgını sırasında, Hizmet gazetesine göre 343; Hristo Solomonidi’ye göre ise 413 kişi, hastalıktan hayatını kaybetti. Bunun 204’ü Yahudi’ydi[27]. Bu arada gazetelerde, salgının özellikle Yahudi mahallelerinde ve Karataş’taki Kortejolarda etkili olduğu vurgulanıyordu. 1900 tarihli veba salgını, İzmir Dikilitaş’ta oturan Yuda adlı bir Yahudi’nin hastalanması ile başladı. Yuda tedavi edildi ancak bir süre sonra, Keçeciler’de bulunan Kortejolardan birinde oturan Yahudi asıllı Mişon hastalandı. Yerel basında yayınlanan haberlerden ve Aydın Vilayeti ile nezaretler arasında yapılan yazışmalardan anlaşıldığına göre; hastalığa alenen veba denilmemekle birlikte karantina önlemlerinin alınması ihmal edilmemişti[28]. Veba salgını sırasında iki farklı komisyonun kurulduğu görülüyor: ‘Sağlık Komisyonu’ ve ‘İane Komisyonu’. İane Komisyonu, Müslim ve gayrimüslim cemaatlerin ekmek gereksinmelerini saptadı ve belirlenen sayıdaki ekmeği her gün dağıtmaya başladı[29]. Sağlık komisyonu ise, hastalık Kortejolarda başlayıp yine aynı yerlerde devam ettiği için; bu yapılardaki nüfus oranını seyrekleştirebilmek adına, şu yaptırımların uygulanması zorunluluğunu getirdi: Yahudilerin Belavista (Gündoğdu) Tepesinde kurulmuş olan çadırlara nakledilmesine[30]; nakledilenlere belediye tarafından yeni elbiseler verilmesine; eski giysilerin ise, bedelleri ödenmek kaydı ile toplatılıp yakılmasına karar verildi. Bu arada, hastalanan kişilerin evleri, tam olarak dezenfekte edildikten sonra evlerde bulunan paçavraların ve köhne eşyaların da, değerleri saptanıp yakılması kararı alındı. 1900 tarihli veba salgını sırasında, özellikle Yahudi mahalleleri ve Kortejolara yönelik olarak bir dizi ciddi önlem paketinin art arda uygulandığını görüyoruz. Demek ki Kortejolar, salgının odak noktası olarak saptanmıştı. Hatta alınan önlemler arasında, bazı Kortejolara ikamet yasağı getirildiği de görülüyor. Yasağın uygulandığı yerler; Başdurak’taki Mecidiye Hanı (kapatılmıştı), Eşrefpaşa’daki Ali Rıza Bey Hanı[31], Emirler Hanı ve Hüseyin Ağa Hanı’ydı[32]. Öte yandan hastalanan Mişon’un Keçeciler’deki Kortejoda yer alan hanesi, tahta perde ile ayrılmış; diğer bölümlerde oturan Yahudi aileler ise, çadırlara nakledilmişlerdi. Burada sekiz günlük karantinaya tabi tutulmaları kararlaştırıldı. 28 Mayıs’tan haziran ortalarına kadar geçen süre içerisinde ise, çadırlarda ikamet etmeye başlayan Yahudilerin sayısı, nerede ise, 1000’e ulaştı[33]. İzmir’de yayınlanan Yahudi gazetelerinden biri olan Meserret, kentteki bütün Kortejolardaki ve Lazaretto’daki Yahudilerin, dağlarda kurulan çadırlara nakledildiği haberini veriyordu. Konuya açıklık getirmek amacı ile İzmir Askeri Hastanesi Baştabibi ve Vilayet Sıhhiye Komisyonu Reisi Faik Paşa, yoksul Yahudi ailelerin yaşadığı Kortejolarda gördüğü manzarayı nasıl betimlediğini vermeliyim: “Yahudihaneler…erbab-ı sefalet ve ihtiyacın ikametine tahsisi edilmiş ekser odası mezar-asa taht-ı elzemin açılmış, ziya ve havadan mahrum, dar, ratıb-ı murdar, kümes kabilinden yerlerdir”[34]

20. yüzyılın başlarından itibaren, İkiçeşmelik, Karataş, Karantina ve Göztepe’deki Yahudi nüfusu kademeli olarak günbegün artmaya başladı. Özellikle Kurtuluş Savaşı’nın bitiminden - 1922 yılından - itibaren Turgutlu, Menemen, Manisa, Bergama, Tire, Milas ve Aydın’da yaşayan pek çok Yahudi ailenin İzmir’e göç ettiği biliniyor. Söz gelimi, Turgutlu’da yaşayan 50 - 60 civarındaki Yahudi ailenin hepsi birden, Turgutlu’yu terk ederek İzmir’e yerleşmeyi yeğlemişti. Böylece, 1922 yılında 40 bin civarında olan İzmir Yahudi Cemaati’nin nüfusu, 1922’den sonra, 55 bine yükselecekti. Gelenlerin bir kısmının Kortejolara yerleştirildiğini tahmin ediyorum.

20. yüzyılın başlarından itibaren, iş bulmak amacı ile Anadolu’dan İzmir’e gelen Müslüman Türk göçmenlerin büyük bir kısmı (hamal, amele ve rençperler), Kortejolarda yaşamaya başladılar.  Kortejolarda ikamet edenlerin sayısı o kadar çoktu ki; hem iş bulmak amacı ile gelenlerin, hem de İzmir’in yoksul, “yedi sekiz bine ulaşmış nüfusunun, saika-i zaruretle taht ül arz (yer altında) ratıb (yaş, nemli, küflü) mahallerde ikamet ve imrar-ı hayat etmeleri” sonucunda, salgın hastalıklar ortaya çıktı. Dahiliye Nezaretine gönderilen raporda ayrıntılı olarak betimlenen konutlar, salgınların odak noktasını oluşturacak olan Rumhaneler, Kortejolar, bekar odaları ve Arastalardı. Bu mahallerde, “beş altı kişi müçtemian bir arada yatıp kalkmaktaydı”.[35]

Haftaya : Karataş Kortejoları

Yazının 1. bölümü : İzmir’de göçmenlere yuva olan kortejolar

 
 

[1] Söz gelimi 1745 yılında, 70.000 Prag Yahudi’si yaşadıkları kentten sınır dışı edilmişti. http://www.friends-partners.org/partners/beyond-the-pale/english/17.html.

[2] 16. yüzyıla kadar tekstil endüstrisini tekellerinde tutan Tsafet’li Yahudiler, Tsafet ekonomisinin çöküşü ile birlikte yoksullaştılar. Böylece Tsafet, dini ve ekonomik merkez olma niteliğini kaybetti. Bkz. Yakob Barnai, “The development of community…..”, s.5. Yakob Barnai, “LeToledot hakeşerim şebeyn Yahudi İzmir leYahudi Eretz İsrael bemeot haşeva asara ve haşmone asara”, Şalem 5(1987), s.96.

[3] Osmanlı kentleri, 1856 Kırım Savaşı ve 1877-1878 Osmanlı Rus harbi sırasında hem Yahudi hem de Müslüman Türk göçlerine maruz kalmıştı. Üstelik söz konusu göçler, 20. yüzyılın ilk çeyreğine dek kesintisiz devam etmişti.

[4] Görüldüğü gibi, İzmir’e yönelik Yahudi göç olgusu başlı başına bir fenomen. Bu olgunun ayrıntılı olarak araştırılması, incelenmesi gerektiği kanısındayım.

[5] The History of the Jews in Russia 1995. http://www.friends-partners.org/partners/beyond-the-pale.

[6] Beyond the Pale - The Jews of Lithuania and Poland. http://www.friends-partners.org/

[7] 1791 yılında, Rusya’nın Polonya’dan ilhak ettiği topraklar üzerinde, Rusya Yahudilerine ikamet etme hakkı tanınmıştı. “Pale yerleşim bölgesi” adı ile bilinen bu bölgede Yahudiler, adeta gettoda gibi bir arada, kısmen özgür, yaşamlarını sürdürebiliyorlardı. Özgürlükleri kısmi idi; çünkü onlar için özel çıkarılan yasalar aracılığı ile Rus toplumundaki Yahudi olan ve olmayan ayırımı pekiştirilmekteydi. 1825 yılında çıkarılan bir yasa ile 12 yaşından başlamak üzere tüm Yahudi gençlerine, Rus ordusunda askerlik yükümlülüğü getirildi. 1855 yılından itibaren ise, sadece Rusça eğitim veren liselerde eğitim gören Yahudilerin haklarının genişletilmesi; Rus Yahudilerini, asimilasyon tehlikesi ile karşı karşıya bıraktı.

[8] Nurdan İpek Şeber, “II. Abdülhamit döneminde Rusya ve Romanya’dan gelen Yahudi Muhacirler”, Tarih Dergisi, sayı 53 (2011/1), İstanbul 2012, s.41-42. Rusya Yahudilerinin emlak tasarrufunda bulunmasına ve bazı vilayetlerde ikametine kısıtlamalar getiren bu genelge aynı zamanda, Moskova’dan sistematik olarak sürülmeleri de öngörüyordu.

[9] The Evening Star gazetesi, genelge ile getirilen kısıtlamalar hakkında şu açıklamayı yapıyor: “Bu genelge geniş Yahudi nüfusunun yaşadığı yüzlerce köy ve kasabayı içermektedir. Buna göre Yahudiler, toprak satın alamayacak, madenlerde hisse sahibi olamayacak ve çalışamayacak, asker olmaları, tıp, hukuk okumaları, iyi bir meslek edinmeleri engellenecek, hükümette görev alamayacak ve yaşam alanları, on altı bölge ile sınırlandırılacaktır.” Akt.  Şeber, “a.g.m.’’, s.42.

[10] Şeber, “a.m.”, s.48.

[11] Şeber, “a.m.”, s.41.

[12] İzmir’e gelen yoksul Doğu Avrupa ve Rusya göçmenlerinin kendilerine ait bir ev edinebilmeleri olanaksızdı. Kentte yerleşebilecekleri yegâne konut; Kortejolardı. Çoğunlukla üst katlarda sığınacak yer bulamayan Rusya göçmeni aileler, sefalet içinde Kortejoların bodrum katında yaşamlarını sürdürmekte ve toprak üzerinde gecelemekteydi. Bkz. Ahenk, 2 Eylül 1323 (15 Eylül 1907).

[13] Başbakanlık Osmanlı Arşivi, BEO 43/3211 (09/M/1310). DH. MKT. 1982/84 (10/M/1310).

[14] Başbakanlık Osmanlı Arşivi, BEO 44/3276 (13/M/1310). DH. MKT. 1983/4 (11/M/1310). 1892 yılında, Karantina süreleri bittikten sonra İstanbul’a gelen Sezaroviç adlı Rus gemisindeki Yahudilerin İzmir’e iskânına karar verilmişti. Bkz. Başbakanlık Osmanlı Arşivi, DH. MKT. 1980/111 (7/M/1310). 1892 yılında, İstanbul’a gelen Rus vapurundaki Yahudi göçmenlerden Gürcü Kumpanyası ile gelenler, İzmir’e iskân edilmişlerdi. Bkz. Başbakanlık Osmanlı Arşivi, DH. MKT. 1985/23 (16/M/1310). 1892 yılında, Sinop’taki Karantina İstasyonunda karantina sürelerini dolduran Rusya göçmeni Yahudilerin İzmir’e iskânlarına karar verilmişti. Bkz. Başbakanlık Osmanlı Arşivi, DH. MKT. 2000/62 (19/S/1310). 1893 yılında, Çikopof adlı Rus vapuru ile gelen Rus ve Osmanlı vatandaşı göçmenlerin İzmir’e iskânına karar verilmişti. Bkz. Başbakanlık Osmanlı Arşivi, İrade-i Hususiye vesika no 87 (15/S/1311). 1894 yılında, Rusya’dan gelecek 200 kişiden oluşan Yahudi göçmen grubunun 100’ünün İzmir’e yerleştirilmesine karar verilmişti. Bkz. Başbakanlık Osmanlı Arşivi, MV. 81/51 (16/Ra/1312). BEO 478/35834 (19/Ra/1312).

[15] Başbakanlık Osmanlı Arşivi, DH. MKT. 1471/24.  DH. MKT. 14/28.  DH. MKT. 1985/16.

[16] Başbakanlık Osmanlı Arşivi, DH. MKT 1985/117.

[17] Akt. Henri Nahum, Les Juifs de Smyrne a la fin du XIX. eme siecle et au dedut du XX.eme siecle, (yayınlanmamış doktora tezi) Paris 1990, s.173-174.

[18] Avram Galante, Histoire des Juifs d’Anatolie-Les Juifs d’Izmir (Smyrne), İstanbul 1937,  s.89.

[19] Serçe, “İzmir’de Muhtarlık Teşkilatı’nın Kurulması ve İzmir Mahalleleri”, s.7.

[20] Archives Historique de I’Alliance Israelite Universelle, Henri Nahum, “The Jews in Smyrna of confinement at the opening to the World”, Journal of Muslim Worlds and the Mediterranean, (online) 107-110, September 2005, posted May 4, 2005, accessed June 18, 2014.  URL: http://remmm revues.org/2799.

[21] Eliezer Bashan, “Contacts between Jews in Smyrna and The Levant Company of London in the seventeenth and eighteenth centuries”, Jewish Historical Studies- Transactions of The Jewish Historical Society of England 29 (1988),  s.50.

[22] Gaston Deschamps, Sur les Routes D’Asie, Paris 1894,  s.169.

[23] 1860 yılında Paris’te bir grup Yahudi genci tarafından kurulan Alliance Israelite Universelle’in amacı, Yahudiler arasında ülkelere göre değişen sosyal, ekonomik ve kültürel alanlardaki bölgesel farklılıkları ortadan kaldırmak ve Yahudilerin bilinçlenmesini, manevi değerlerinin gelişmesini sağlamaktı. Karanlıktaki Doğu Yahudiliğinin sefalet ve cehaletten teknik, ilmi çalışma, eğitim ve nüfus planlaması ile kurtulacağı inancında idi. 1862 yılından itibaren başta Bağdat, Edirne, İstanbul ve İzmir olmak üzere Osmanlı kentlerinde ardı ardına çıraklık okulları, ziraat okulları ve modern eğitim veren okullar açtı. Ayrıntılı bilgi için bkz. Henri Nahum, Les Juifs de Smyrna a la fin du XIX. eme siecle et au debut du XX.eme siecle (yayınlanmamış doktora tezi), Paris 1990, s.s.100-110 ve s.s.131-144. Aron Rodrigue, French Jews, Turkish Jews The Alliance Israelite Universelle in Turkey 1860-1914, Harvard University 1985.

[24] 1000 aile, Yahudi nüfusun hemen hemen üçte biri anlamına geliyor. Okul müdürlerinin raporlarında yazdıklarından, bağışlarla yaşamaya çalışan bu ailelerin aynı zamanda dilencilik yaptığı da anlaşılıyor. Bkz. Henri Nahum, Les Juifs de Smyrne….., s.126-127. Paul Dumont, “Jewish Community in Turkey during the last decades of the nineteenth century in the light of the Alliance Israelite Universelle”, Christians and Jews in the Ottoman Empire,  vol. 1 New York 1982, s.216.

[25] Paul Dumont, a.m, s.210.

[26] Nahum, a.g.e., s.127.

[27] a.e., s.156-157.

[28] Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Y. PRK. MYD. 23/25. “İzmir’de bir Yahudi’nin vebaya benzer bir hastalığa tutulduğu, bunun dışında sıhhat-i umumiyesinin berkemal olduğu” hakkında yazılmış belge. Ayrıca bkz. Başbakanlık Osmanlı Arşivi, DH. MKT. 2343/50. BOA, DH. MKT. 2344/10. Başbakanlık Osmanlı Arşivi,  İ. HUS. 82/18. BOA, İ. HUS. 82/22.

[29] Mesut Ayar, “1900 İzmir ve 1901 İstanbul Salgınları Bağlamında Vebanın XX. Yüzyıl Başlarında Osmanlı İmparatorluğu’nda Devam Eden Etkisi”, History Studies – International Journal of History, vol. 2/2 2010, s.181.

[30] Ayar, “a.m.”, s.176-177. Beyru’nun verdiği bilgilere göre ise; Yahudiler, onların “hamisi” Rothschild’in mali desteği ile Değirmendağı’nda yaptırılmış olan barakalara nakledilmişti. Beyru, a.g.e., s.332.

[31] Ayar’ın verdiği bilgilere göre bu han, veba odağı olarak nitelendirilmekteydi. Bkz. Ayar, “a.m.”, s.178. Örnek Hanların adlarından da anlaşılacağı gibi burada söz konusu olan Aile Evler ya da diğer adıyla Kortejoların mülkiyeti İzmir’in zengin eşrafından olan Müslüman Türklere aitti.

[32] “a.m.”, s.178.  Beyru, a.g.e., s.350.

[33] “a.m.”, s.178.

[34] Yetkin, “İzmir’de Veba Salgını…”, .”, s.377.

[35] Dahiliye Nezareti’ne 18 Ocak 1911 tarihinde gönderilen belgeden Akt. Sabri Yetkin, Kolera Günlerinde İzmir, www.izmirkitap.com/sabri_yetkin_2.htm