‘Başını Dik Tut´ evrensel konusuyla toplumumuzun sorunlarına ayna tutuyor

‘BAŞINI DİK TUT’ yarışmadaki beş Fransız filminden de iyiydi. 80 yaşına gelen Woody Allen ‘MANTIKSIZ ADAM’da formunu koruduğunu kanıtladı.

Viktor APALAÇİ Sanat
12 Ağustos 2015 Çarşamba

 

Macar Nemes’in ‘Saul’un Oğlu’ ile birlikte, 68. festivalin en iyi iki filminden biri olan ‘Başını Dik Tut’u evrensel konusuyla toplumumuzun sorunlarına ayna tutuyor. Emmanuelle Bercot bu filmle 28 yıl aradan sonra Cannes Film Festivalinin açılışını yapan ikinci kadın yönetmen oluyor. Mizahi yaklaşımlı suç ve cinayet filmlerine meylini bildiğimiz Woody Allen, ‘Mantıksız Adam’ ile polisiye soslu bir romantik komediye imzasını atıyor. Yaşama sevincini tekrar kazanmanın yolunun bir cinayet işlemekten geçtiğini düşünen felsefe profesörünün öyküsü, aşk oyunları, kader ve yazgı temalarını işliyor. Bu yazımla Cannes defterini kapıyorum

 

FESTİVALİN EN İYİ İKİ FİLMİNDEN BİRİ

68. festivalin en iyi iki filmi, Jüri Özel Ödülü’nü kazanan Macar Laszlo Nemes’in ‘Saul’un Oğlu’ ile Açılış Galasında gösterilen Emmanuelle Bercot’nun ‘Başını Dik Tut/La Tete Haute’ adlı filmleriydi.

Ne yazık ki Fransız kadın yönetmen Bercot yarışmaya dâhil edilmemişti. Coen Kardeşler başkanlığındaki jüri, seçici kurulun hatasını telafi edercesine Bercot’nun başrolünü oynadığı ‘Kralım/Mon Roi’daki müthiş performansını En İyi Kadın Oyuncu Ödülü ile taçlandırıyordu.

Geçen yıl Kanadalı harika çocuk Xavier Dolan ‘Mommy’ filmindeki müthiş arıza karakteriyle festivale damgasını vurmuştu. Bu yıl Emmanuelle Bercot, François Truffaut’nun ilk filmi ‘400 Darbe’ başyapıtının modern versiyonu olarak adlandırabileceğimiz ‘Başını Dik Tut’ ile suça meyilli gençleri otopsi masasına yatırıyor.

Ken Loach ve Dardenne Kardeşlerin filmlerini hatırlatan bir yorum ile Bercot, evrensel konulu, sosyal içerikli filmi ile toplumumuzun sorunlarına ayna tutuyor.

Sevgisiz büyümüş, bir baltaya sap olamamış, şiddeti yaşam şekli haline getirmiş, suçlu genç Malory’yi altı yaşından 18’ine kadar doğru yola sokup topluma kazandırmayı amaçlayan bir çocuk suçları hâkimi (Catherine Deneuve) ve bir eğitimcinin (Benoit Magimel) çabalarını izliyoruz.

Suça meyilli, amaçsız, isyankâr Malory’nin kaderini kadınlar çizecektir. Önüne gelenle yatıp kalkan, çocuklarının babalarıyla ilişkisini sürdüremeyen çocuklarına anne sevgisini, şefkatini aşılayamayan, sorumsuz, genç bir anne(Sara Forestier)… Aklıselimin temsilcisi, hayatını suçlu çocukları kurtarmaya adayan iyi kalpli bir kadın hâkim(Deneuve)… Ve ilk aşkını yaşadığı Malory’ye kendisini teslim eden, içi sevgi dolu yeni yetme bir genç kız…

Bu üç kadın arasında, duyguları değişen, kendi ile müthiş bir mücadeleye girişen, şiddetin esaretinden kurtulamayan, kafası karışık sorunlu ergen Malory’nin yetişkinliğe geçişini ve bu süreçte yaşadıklarını izliyoruz.

Aileleri sorunlu, eğitimleri kısıtlı, sevgisiz bir ortamda büyüyen, şiddetin kucağına düşmüş gençleri, doğru yola getirmek için görevlendirilen, konunun uzmanı, tecrübeli bir eğitimcinin(Benoit Magimel) çabaları, senaryoda gerçekçi tespitlerle yer alıyor.

Bercot, çocuk suçlarıyla ilgili çalışmalarının semeresini senaryosunu Maiwenn ile yazdığı ‘Polis’in 2011 Cannes Jüri Ödülü ile almıştı. ‘Başını Dik Tut’ta Bercot’nun Marcia Romano ile müştereken yazdığı senaryo, başarılı karakter tahlillerine yer verirken, insancıl bir bakış açısıyla evrensel bir sorun olan suça meyilli gençler için iyimser olmamız gerektiği mesajını finalde veriyor.

Truffaut’nun otobiyografik başyapıtı ‘400 Darbe’nin çocuk kahramanı Jean-Pierre Léaud’yu akla getiren Malory’yi Rod Paradot olağanüstü bir yorumla canlandırıyor. İlk rolü ile sinemanın müthiş bir oyuncu kazandığını müjdeleyen Paradot, geçen yılın flaş filmi ‘Mommy’nin kahramanını canlandıran Antoine Olivier Pilon’un başarısını yakalıyor.

İki tecrübeli oyuncu Deneuve ile Magimel bilinen rahatlıkları ile tam not alırken, asıl sürpriz sorumsuz anneyi canlandıran Sara Forestier’den geliyor. Çenesine yerleştirilen bir protezle çirkinleştirilen Forestier, görgüsüz anne rolüyle kariyerinin en başarılı performansını çıkarıyor.

MANTIKSIZ FELSEFE PROFESÖRÜ

12 filmle Cannes Film Festivaline yarışma dışı katılma rekorunu elinde bulunduran Woody Allen, Fransa’da en az ülkesinde olduğu kadar seviliyor. Üç filmini bu ülkede çeviren sanatçı, Cannes’da hiç yarışmaya katılmadığı halde, buradan iki ödülle ayrıldı.

1985’te ‘Kahire’nin Mor Gülü’ ile Uluslararası Sinema Eleştirmenleri (FIPRESCI) Ödülünü kazanan Allen’e, Cannes Film Festivali 2002 yılında, eserlerin tümü için bir Onursal Altın Palmiyesi sundu.

‘Hollywood Ending’ ve ‘Paris’te Gece Yarısı’ ile 2002 ve 2011 yıllarında Cannes’da Açılış Galalarında yer alan Allen’in filmleri ortalama 1 milyon Fransız tarafından izleniyor. Yani nüfuslarına kıyasla Fransa’da Amerika’dan çok izleyicisi var.

Aralık ayında seksenine basacak olan sanatçı, her yıl bir film üretme prensibinden yorgun gözükmediğini bu yıl Cannes’da gösterilen ‘Mantıksız Adam/Irrational Man’ ile kanıtladı. Mizahi yaklaşımlı suç ve cinayet filmlerine meylini bildiğimiz sanatçı, bu son filmiyle hayranlarını şaşırtma âdetinden vazgeçmediğini de gösteriyor.

Alfred Hitchcock filmlerini aratmayacak bir olay örgüsüne sahip film, kusursuz bir cinayet işlediğini düşünen felsefe profesörü Abe’in (Joaquin Phoenix) hikâyesini anlatıyor.

Alkolik, kadın düşkünü ve depresif Abe, yeni tayin edildiği Newport’taki üniversitede, Rus ruletinde kafasına iki kurşun sıkacak kadar hayattan bezdiğini, yaşama sevincini tümden kaybettiğini gösteren ilginç bir kişiliktir.

Küçük bir kasabanın kampusunda tanıştığı iki kadın hayatına renk katar: Erkek delisi, olgun kadın Rita (Parker Posey), kâbusa dönüşen evlilik hayatından kurtulmanın Abe’in yatağından geçmekten kaynaklanacağından emindir.

Sınıfın en parlak öğrencisi, hayat dolu Jill(Emma Stone) Abe’in ilk önce arkadaşı, sonra sevgilisi olur. Abe, Jill ile birlikte olduğu bir gün, bir boşanma davasında bir kadına haksızlık ettiğini düşündüğü, herkese çok kötü davranan bir hâkimin konuşmasına tanık olunca radikal bir karar alır.

Yaşama sevincini tekrar kazanmanın yolunun bir cinayet işlemekten geçtiğine kanaat getiren Abe, delil bırakmadan hâkimi ustalıkla öldürür. Hayatının bu cinayetin ardından, eski düzenine kavuştuğuna inanan Abe, polisin bulamadığı cinayet delillerine son derece zeki iki kadın olan Rita ve Jill’in ulaşmasıyla sarsılır; yaşama sevincini sürdürmek için yeni kararlar almak zorundadır.

Filmin finaliyle izleyicisini ters köşeye yatıran Allen, Abe karakterini senaryosunda çok iyi çizmiş. Hınzır ve zeki diyaloglarıyla izleyicisini gülerken düşündüren sanatçı, demirbaş görüntü yönetmeni Darius Khondji’nin de desteğiyle özenli bir mizansene imza atmış. Allen, Khondji ile ‘Anything Else’(2003) ile başlayan beraberliğini beş filmdir sürdürüyor.

Polisiye soslu bu romantik komedide aşk oyunları, kader, ahlaki değerler ve yazgı temaları ustalıkla işleniyor. ‘Match Point’ ve ‘Blue Jasmine’ kadar gizemli olmasa da ‘Mantıksız Adam’ Allen’in filmografisinde başarılı bir kara film olarak yerini alıyor. Scarlett Johansson’dan sonra, ‘Magic in the Moonlight’da oynattığı Emma Stone, W. Allen’in fetiş oyuncuları arasına giriyor.

Stone, Cannes’a ilk kez gelirken, rol arkadaşı Joaquin Phoenix(tümü James Gray’in filmleri olmak üzere) Cannes’a evvelce dört kez katılmıştı.

CANNES NOTLARI

Sinema tarihine auteur yönetmen olarak adını yazdırmış, ancak Cannes’da hiç Altın Palmiye almamış üç ünlü sinemacı, evvelce Onursal Altın Palmiye Ödülüne layık görülmüştü. Bunlar Woody Allen (2009), Clint Eastwood(2009) ve Bernardo Bertolucci(2011) idi.

68. festivalde Fransız yönetmen Agnés Varda’ya verilen Onursal Altın Palmiye, festival tarihinde bir kadın yönetmene verilen ilk ödül oldu. Fotoğraf sanatçısı-oyuncu-senaryo yazarı-yönetmen Agnés Varda, 1962’de başyapıtı ‘Beşten Yediye Cléo/Cléo de 5 a 7’ filmiyle uluslararası şöhrete ulaşmış, 1985’te Sandrine Bonnaire’in rol aldığı ‘Sensiz ve Kanunsuz/Sans Toi ni Loi’ ile Venedik Film Festivalinde Altın Aslan Ödülü almıştı.

1962’de ünlü yönetmen Jacques Démy ile evlenen sanatçı bu birlikteliğini Démy’nin öldüğü 1990 yılına kadar sürdürmüştü. Kocasının ölümünden sonra Varda, anısına (içlerinde ‘Jacques Démy’nin Dünyası’nın da olduğu) üç film yapmıştı.

Michel Legrand’ın müziklerini yazdığı, bütün diyalogların şarkı ile verildiği ilk film olarak sinema tarihine geçen (Catherine Deneuve’lü) ‘Cherbourg Şemsiyeleri/Les Parapluies de Cherbourg’ ile Jacques Démy 1964 Cannes Film Festivalinde Altın Palmiye kazanmıştı.

68. Cannes Film Festivalinin yürütme kurulunun Onursal Altın Palmiye ile ödüllendirdiği Agnes Varda 87 yaşında.