Balkanlardaki yolculuğumuzda şimdiki durağımız 70 Müslüman vatandaşının Uluslararası Dürüst payesine layık görüldüğü Arnavutluk
Bir efsaneye göre 2000 yıl kadar önce, Roma’ya doğru yol alan, içi Filistinli Yahudi köle dolu bir Roma gemisi Arnavutluk sahillerinde karaya oturmuş, Romalılar da gemiden kaçan Yahudi kölelerin vahşi hayvanlar tarafından parçalanacağını varsayarak peşlerinden gitmemiş. Yine aynı efsaneye göre, Romalılarla savaşan yerli halk kaçan Yahudilere yardım etmiş ve kaçmalarını sağlamış ve hatta evlerini açmışlar. Efsane Illyria adlı bir bölgede geçmektedir. Illyria, Batı Balkanlar, şimdiki Arnavutluk’un Latince adıdır.
Arnavut tarihçi Apostol Kotani’ye göre bu olay MS 70 yılı civarında, Filistin’de Yahudi isyanının bastırılmasından sonra gerçekleşmiş olup, bu köleler 5. yüzyılda Sarande kentinde ilk sinagogu açacak olan Arnavutluk Yahudi Cemaatinin atalarıdır.
Tarihçi Flavius Josephus da Illyria’nın güneyinde birçok kent isminin Yahudi-Filistin kökenli olduğunu yazmıştı. Palasa-Filistin, Orikum-Yeriho kentlerini buna örnek göstermişti.
Ünlü seyyah Benjamin de Tudela da bölgede, Yahudi olduklarını söyleyen Yahudi isimleri olan kişilere rastladığını yazdı.
Arkeolojik kazılarda da Dardania kentinde MS 1. yüzyıldan kalma Yahudi dini simgeler barındıran kalıntılar bulunmuştur.
Ancak bölge Yahudileri hakkında bu ilk tarihi bulgulardan 15. yüzyıla değin pek fazla bir bilgi bulunmamakta.
Bölge 4. yüzyılda Bizans İmparatorluğu denetimine geçti.
İlk Yahudi göç dalgası
Gerçek anlamda ilk Yahudi göç dalgası 14. yüzyılda gerçekleşti. Bu göç dalgasını Selanik’ten gelen Romanyot Yahudileri oluşturdu. Yine aynı dönemde Macaristan’dan kaçan bir grup Aşkenaz Yahudisi bu topluma katıldı.
Bazı belgeler, Ortaçağ sonlarında Durres liman kentinde Yahudi varlığına işaret etmektedir. Ağustos 1319 tarihli bir belgede Durres kentinden bir Yahudi ile tuz alışverişinden bahsedilir. 24 Mart 1281 tarihli başka bir Venedik belgesinde Nikolai Martini adlı bir Venediklinin Leon ve Caro Calis adlı iki Yahudi ile ticaret yaptığı görülüyor. Yine aynı arşivde Ağustos 1366 tarihinde Durres’li bir Yahudi’nin Venedik üzerinden bir Ragusa’lıya (şimdiki Dubrovnik kenti) tuz sattığı belirtiliyor.
Bu belgelerden anlaşılacağı üzere Durres’te, özellikle tuz ticaretini elinde tutan bir Yahudi toplum yaşamaktaydı. 1478 yılında Arnavutluk’un önemli bir bölümü Osmanlı denetimine geçti. Piskoposluk merkezi olan Durres ise 1501 yılında Osmanlıların eline geçti. Arnavutluk’ta Osmanlı denetimi 1913 yılına kadar devam etti.
Sefaradların Arnavutluk’a gelişi
Sefaradların bölgeye gelmeleri 16. yüzyıl başlarına rastlar. Bölgeye ikinci Yahudi göç dalgasını oluşturan Sefaradlar özellikle kıyı kenti Vlora’ya yerleştiler. Kentte Sefarad sinagogu ve mezarlığı açıldı. 16. yüzyıl boyunca Vlora’ya Sefarad göçü devam etti. Hatta bir ara kent nüfusunun üçte birini oluşturdular. Vlora’da 1507 yılında 97 olan Sefarad aile sayısı 1520 yılında 609’a çıktı. Daha sonraları Berat, Durrazo, Elbassan ve Valona kentlerinde de Sefarad cemaatleri oluştu. Bu bölgelerde geniş ticaret olanakları bulunmaktaydı ve Sefaradlar bu pazarın önemli aktörleri arasına girdiler. Neredeyse tüm Arnavutluk’ta Sefaradlar, geldikleri bölgeler olan, Kastilya, Katalonya ve Portekiz sinagogları açtılar. Aynı dönemlerde Berat’ta 25 Sefarad aile kaydedilmişti.
1685 yılında Osmanlı-Venedik savaşları esnasında neredeyse tüm Vlora Yahudileri kenti terk edip Berat kentine taşındılar.
Arnavutluk Yahudileri için zor bir dönem
1788 yılı ile 1822 yılları arası dönem Arnavutluk ve Arnavutluk Yahudileri için zor bir dönem oldu. Tepedelenli Ali Paşa 1788 yılında Yanya (Ionnina) valiliğine getirildi. Bu dönemlerde, özellikle Rumlar bağımsızlıklarını kazanmak için çalışmalar yapıyorlardı. Tepedelenli Ali Paşa din ve etnik kimlik gözetmeksizin bu bağımsızlık hareketlerini bastırmak için çok sert önlemler aldı. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin zayıflamasından yararlanarak nüfuz alanını Arnavutluk içlerine kadar genişletti. Avrupa devletlerinin de desteğini alarak bağımsız bir devlet kurma aşamasına geldi. Padişah II. Mahmut onu görevden alınca isyan başlattı. Bu isyan ancak 1822 yılında bastırılabildi. Ali Paşa öldürüldü.
Bu dönemin başında Ali Paşa’nın baskılarını yaşayan Yahudi toplumu isyan bastırıldıktan sonra bu kez Rum ve Arnavut isyancıların baskılarıyla karşı karşıya kaldılar. İsyancılar Yahudileri Müslümanlarla bir tutuyor ve onları Osmanlıya sadık kalmak ve hatta onlara yardımcı olmakla suçluyorlardı. Sonuç olarak bu kargaşa döneminde başta Sefaradlar olmak üzere çok sayıda Yahudi Arnavutluk’u terk etti.
1850’li yıllarda Arnavutluk’a üçüncü Yahudi göç dalgası gerçekleşti. Bu göç dalgası özellikle Yanya ve Preveze’den gelen Romanyotlardan oluşuyordu. Başta Vlora olmak üzere tüm ülkeye dağıldılar.
1894 yılında bir Rus Yahudi delegasyonu ülkeyi ziyaret edip, Rus Yahudileri için yerleşim olanaklarını inceledi. İlk adımda 30-40 kadar ailenin geleceği söylenmiş olsa da gerçekten yerleştiklerine dair herhangi bir belgeye rastlanmamıştır.
Bu aşamada, tarihte biraz geriye giderek Arnavutluk’ta gerçekleşen Yahudi tarihinde önemli bir olaya bakalım.
Sabetay Sevi Arnavutluk’ta sürgündeydi
Hepimiz Sabetay Sevi olayını biliriz. Padişah kendisine ya İslam’a geçmek ya da ölüm tercihini sununca Sevi, İslam’a geçmeyi tercih etmiş ve peşinden çok sayıda müridi de İslam dinini kabul etmişti.
Din değiştirmesine rağmen, yine karışıklık çıkartacağı görülünce, Vezir, 1673 yılında, artık Aziz Mehmet Efendi adını alan Sevi’yi Dalmaçya kıyısında Arnavutluk kenti Ülgün’e (Ulcinj, şimdiki Karadağ sınırları içinde) sürgüne gönderdi. 1676 yılında yine bu kentte veya başka bir söylentiye göre Berat kentinde öldü. Mezarı da Berat kenti yakınlarında Osum nehri kıyılarındadır. Sabetay Sevi’nin ölümünden kısa bir süre önce Berat Yahudilerine yazdığı ve halen Yeruşalayim Müzesinde bulunan mektupta yaklaşan Roş Aşana Bayramı için kendisine dua kitabı gönderilmesini istediği görülmektedir.
Osmanlı dönemi boyunca Arnavutluk Yahudileri yönetim kademelerinde görev alamadılar. Tespit edilebilen ender isimlerden biri Osmanlı ordusunda doktor olarak görev alan Dr. Salamon Efendi’dir.
20. yüzyılda Arnavutluk tarihine geçmeden önce 1430-1913 yılları arasında Büyük Arnavutluk coğrafyası içinde yer alan Yanya Yahudilerinden bahsetmek istiyorum.
Yanya, Romanyot Yahudilerinin merkezi olarak görülür. Kentte varlıkları 9. yüzyıla dayanır. Sayıları ise dönemlere göre değişiklik göstermiştir. 15. yüzyılda Sefaradların gelmesi ile en yüksek nüfusa ulaşmışlardı. 1831 yılında 212 olan Yahudi aile sayısı 1856 yılında 343’e ulaştı. 1870 yılında Vlora’ya göç nedeniyle bu sayı 250’ye düştü. 6 yıl sonra bu sayı 3000 kişiye yükseldi ve büyük göçün yaşanacağı 1912 yılına kadar aynı seviyede kaldı.
Arnavutluk bağımsızlığını ilan etti
1912 yılında Arnavutluk bağımsızlığını ilan etti. 1. Dünya Savaşı’nda ülke olarak tarafsız kalmasına rağmen savaşan büyük ülkeler tarafından coğrafyasında değişiklikler yapıldı. Ancak 1920 yılında İtalyan güçleri ülkeyi terk ettikten sonra Arnavutluk yeniden kısmi bağımsızlığına kavuştu. 1923 yılında Arnavutluk sınırları yeniden çizilmiş ve topraklarının neredeyse yarısı elinden alındı.
1924 Haziran ayında ilk demokratik başkanı Fon S. Noli yönetimi devraldı ve aynı tarihlerde Arnavutluk Milletler Cemiyeti’ne kabul edildi. Noli dönemi ancak 6 ay sürdü, Aralık 1924’de, bir diktatör, Zog olarak tanınan A.B. Zogolli yönetime el koydu. Zog 1924 yılında kendini Cumhurbaşkanı, 1928 yılında ise kral ilan etti.
1925-1938 yılları arası Arnavutluk Yahudileri için altın bir dönem olarak görüldüğü söylense de aynı dönemde Yahudi ve Sefarad kültürü düşüşe geçmiş, tek sinagog yıkılmış ve son Yahudi okulu da kapanmak zorunda kalmıştı. Yahudi Cemaati ancak 2 Nisan 1937’de resmen tanındı. Diğer önemli bir olay ise, 1930 yılında Vlora Belediyesi dükkânların cumartesi günleri açık pazar günleri ise kapalı tutulmasına karar verdi. Karşı gelenler için de ağır cezalar ön görüldü. Genelgenin yayınlanmasından sonra ilk cumartesi Yahudi işyerleri açılmadı, peşinden öngörülen cezalar uygulandı. İkinci hafta cezalar ağırlaştırıldı. Üçüncü hafta bir kısmı kapalı kalırken, bir kısmı açmayı ancak satış yapmamayı tercih etti. Sonunda Yahudi işyeri sahipleri konuyu yüksek mahkemeye götürdü. Yüksek Mahkeme Yahudileri haklı görüp uygulamayı kaldırttı ve kesilen cezaların iadesini sağladı.
1928 yılında çıkartılan bir yasayla ülkenin resmi bir dini olmadığını, ülkede var olan tüm dini inançların eşit olduğu ve serbestçe uygulanabileceği karara bağlandı.
1930 yılı ortalarında resmi sayıma göre Arnavutluk’ta yaklaşık 1000 Yahudi yaşamaktaydı. Çoğu da kendini Romanyot olarak tanımlıyordu.
Yahudi göçmenlere yardım
Nazilerin Almanya’da yönetimi ele geçirdikleri 1933 yılından itibaren Almanya ve Avusturya’dan Arnavutluk’a Yahudi göçü başladı. Kristallnacht sonrası bu göç hızlandı. Arnavutluk, Avrupa, ABD, Güney Amerika ve hatta Türkiye’ye transit geçiş noktası olarak kullanıldı. Diğer ülkeler Yahudilere vizeleri kısıtlarken Arnavutluk her talebi karşıladı. Sorun Arnavutluk’a girmek değil sonraki gidiş noktası vizesini temin edebilmekti. 1939 yılında ABD Arnavutluk Büyükelçisi Bernstein çok sayıda Alman ve Avusturya Yahudi’sinin ülkeye yerleşmesini sağladı. Arnavutluk Yahudi Cemaati yeni göçmenlere yardım sağladı, göçmenlere çalışma olanakları verildi.
İtalya Arnavutluk’u Nisan 1939’da işgal etti. İtalyan işgali döneminde Yahudi karşıtı bir takım önlemler alındıysa da çoğu uygulanmadı. Normal gündelik hayat devam etti.
1943 baharında İtalya’nın teslim olması üzerine Almanlar Arnavutluk’a girdiler.
Onur yasası
Bu aşamada, geçen yazımda kısaca bahsettiğim BESA – onur yasasına tekrar değinmek istiyorum.
Yüzyıllarca önce Arnavutluk dağlarında oluşturulan sözel ahlak yasası zaman içinde ‘Kanun’ adı verilen yazılı yasaya dönüştürüldü. Bölgelere göre çeşitli versiyonları oluştu. Dukagjini yasası olarak da bilinen bu yasa 1933 yılında yazılı yasaya dönüştürüldü. 1262 madde içeren bu yasa Arnavutluk içinde bulunan tüm dini ve etnik grupları ve ülkede bulunan yabancıları da kapsar. Enver Hoca bile tüm gayretlerine rağmen bu yasayı kaldıramadı. Savaş döneminde Yahudilere de uygulanan ‘Kanun’dan bazı maddeler:
- Arnavut evi Tanrı ve misafirlerinin hizmetindedir.
- Herkes Tanrı önünde eşittir.
- Bir insan hayatı pahasına bile olsa misafirini korumalıdır.
- Günün herhangi bir saatinde, herkes elinde ekmek ve tuz misafir karşılamaya hazır olmalıdır. Misafire sıcak bir yatak ve yastık sunulmalıdır.
İşte bu ‘Kanun’ nedeniyle ne Arnavut ne de göçmen Yahudiler Nazi zulmünden zarar görmediler. Saklanmalarına yardımcı olundu. Baskılara rağmen Nazilere Yahudi listeleri verilmedi. Savaş boyunca Arnavutluk’ta bulunan 2394 göçmen Yahudi’den hiç biri zarar görmedi. Bu nedenle 73 Müslüman Arnavut Yad Vaşem tarafından Uluslararası Dürüst unvanına layık görüldü.
1944 yılı sonunda Arnavutluk kurtarıldı. Kısa bir süre sonra başa geçen Enver Hoca ülkeyi Komünist Devlet ilan etti. Bu tarihlerde çok sayıda Yahudi Filistin’e göç etti. Savaş ertesinde Arnavutluk’ta 600 Yahudi kaldı. 1949 yılında İsrail ile tüm ilişkilerini kesti ve göç yasaklandı. 1961 yılında Sovyetler Birliği ile arası açılınca kapılarını tüm dünyaya kapattı. 1967 yılında tüm dinler yasaklandı.
1969 yılında çoğu Sefarad olan 200 kadar Yahudi kalmıştı. Bu sayı kaçak göçler nedeniyle 1989 da 73’e düştü. 1991 ve 1997 yıllarında göçler sonrasında ülkede 40-50 kadar Yahudi’nin (yarı Yahudi veya Yahudi atası olan) bulunduğu sanılmaktadır.