ikincikat’ta geçmişe ve geleceğe yolculuk: P*RK

Bir gidiş düşün. İşte her şey ondan sonra başlıyor. 31 Mayıs 2014 soruyor: Sen ne için yaşıyorsun bu hayatta? Unutmamak için mi? Ama bu çok zor? O zaman gerçek tarihe içelim. Cheers!

Erdoğan MİTRANİ Sanat
20 Mayıs 2015 Çarşamba

ikincikat’ta Sami Berat Marçalı’nın yeni oyunu ‘P*RK’, nisan ayı ortalarından beri sahneleniyor.

31 Mayıs 2014’de, Can’la Deniz’in çalıştıkları Londra’da bir bar. Londra’da eğitim görürken Gezi olaylarını duyar duymaz ülkeye dönen ve bu konuda bir tez yapmak isteyen, geçen yıl Park’ta tanıştıkları Tuğçe’nin peşine takılarak gelmişler buraya.

Pek ideolojik kaygısı olmayan, Gezi Parkına otoriteye öfkeleri kadar özgürlük havasının ve ortamın çekiciliği için de gelmiş olan Can ve Deniz, oyunun tanıtımında da belirtildiği gibi “devrimin sadece kelime anlamıyla haşır neşir olmuş” iki genç arkadaş.

Öfkeli ama örgütsüz ve bağlantısız bir genç kuşağın bu iki temsilcisi, parkta giderek parçası oldukları ütopyanın polisin şiddetli müdahalesi sonucu yıkılmasının ardından, ülkenin artık yaşanmaz olduğunu düşünecekler, biraz da Tuğçe tezinde ayaklanmalardan söz ederken onları anlatacağı ve böylece tarihe geçecekleri umuduyla kızın peşine takılacaklardır.

Can gerçekçi, akılcı ve depresif. Gezi yenilgisini hiçbir zaman hazmedemediği için müthiş öfkeli ve saldırgan. Direnişi bir başına sürdürmeye çalışıyor ama giderek umutsuzluğa sürükleniyor ve direnişini sonunda yaşama, daha doğrusu kendi yaşamına yönlendirerek intiharı düşünmeye başlıyor.

Hâlinden memnun olmasa bile kabullenmiş gibi görünen Uğur daha dengeliymiş gibi duruyor ama sorunu, alanlarda gözünü kaybetmiş bile olsa, aslında devrimci olmayışı. Saptırarak götürse bile bir mücadele ruhu olan Can’ınkine benzer bir tür bilinçlenme yaşamamış. Arada bir isyan ettiğinde sadece yıkmaktan bahsediyor; “ s…cem, vuracam” diyor ama ne s…yor ne vuruyor.

Sağduyusu, mantığı ve sevecenliği ile ikilinin denge unsuru Tuğçe, aynı zamanda Deniz’in doğum günü olan direnişin yıldönümünde, ahlaki ve vicdani nedenlerden ötürü yersiz ve yakışık almaz bulduğu tezini vermekten vazgeçince, özgürlüğü ne orada ne de burada bulamamış olan gençlerin hiç olmazsa tarihte bir iz bırakmak umutları da sona erecektir…  

Sami Berat Marçalı öyküsünü, bir ‘sıfır noktası’ndan başlayarak, biri ileriye Londra’ya, diğeri geriye, Gezi olaylarının sonundan başına doğru uzanan iki paralel kurguyu büyük bir ustalıkla harmanlayarak anlatıyor. Türkiye’yi iki yıl önce temellerinden sarsmış olan depremi değil, sonrasını anlatan P*RK, bir Gezi olayları güzellemesi ya da bir siyasi hiciv değil. Gezi’ye bir ağıt da değil. Çünkü en beklenmedik anda izleyicinin duygularının en derinine inmeyi başaran az sayıda yazardan biri olan Sami, Gezi’nin en başına döndüğü finalinde oyunu müthiş sevecen ve umutlu bir finalle bağlıyor.

Jesse Gagliardi’nin işlevsel dekorunda, Adnan Devran ve Merve İbiş’in koşar değil uçar adım desteğiyle çok sayıda sahne değişimini tempoyu hiç aksatmadan orkestralayan Sami, yazdığı metni başarıyla sahneliyor. Her oyununda çıtayı birkaç tık daha yükselten, kuşağının iyi oyuncularından Barış Gönenen’le (Can) seyretmesiyle dinlemesi gözlerle kulaklar için her zaman bir ziyafet olan Heves Duygu Tüzün (Tuğçe) çok iyiler. ikincikat’ın deneyimli ikilisinin arasında ilk kez izlediğim Uğur Uzunel’in parlak Deniz kompozisyonu da çok etkileyici.

Yazın tiyatroyu kapatmamayı gelenek hâline getiren ve bu yıl temmuzdan itibaren ‘Savaş ve Barış Oyunları’nı sergileyecek olan ikincikat’ta P*RK, 21, 22, 29, 30 Mayıs’ta ve haziran ayı boyunca devam edecek. Kaçırmayın.