“Benim için müzik özgürlük demek”

Buğulu ve masum sesiyle Yael Naim, üç yıl aradan sonra yeniden İstanbul’da...

TUNA SAYLAĞ Sanat
22 Nisan 2015 Çarşamba

Buğulu ve masum sesiyle   Yael Naim, üç yıl aradan  sonra yeniden  İstanbul’da...  Tunuslu Yahudi bir aileden  gelen Paris doğumlu  sanatçı, ustalık  boyutundaki piyanistliği,  folklorik-caz etkileri taşıyan  şarkılarıyla son yılların   yükselen yıldızlarından…  25 Nisan akşamı CRR’de  unutulmaz bir konsere  imza atmaya hazırlanan  Naim’e yolculuk  öncesinde merak   ettiklerimizi sorduk

 

Paris’te Tunus göçmeni Yahudi bir ailenin çocuğu olarak doğan Yael Naim, dört yaşında ailesi ile birlikte İsrail’e göç etti. İsrail’de eğitim gören şarkıcı, askerlik görevi süresince Hava Kuvvetleri Orkestrası’nda solistlik yaptı. Müzik kariyerine ‘Les Dix Commandements’ müzikalinde başlayan ve ilk albümü ‘In a Man’s Womb’u 2001 yılında piyasaya süren Naim, ayrıca ‘Harrison’s Flowers’ filmi için Bruno Coulais‘in şarkısı ‘You Disappear’i söyledi. Müziğe ilk başladığı yıllarda Yaël olarak tanınırken, 2007’de Fransızca, İbranice ve İngilizce olarak Yael Naim adıyla ve çok sevilen ikinci albümünü çıkarttı. Bir yıl sonra müzik listelerinde hızla yükselen ’New Soul’ isimli şarkısının yanı sıra ‘House Bunny’ ve ‘Wild Target’  filmlerinin de albümlerinde yer aldı. Aynı yıl Fransa’da ‘Victoires de la Musique’ Ödülleri’nde ‘Yılın En İyi Albümü’ ödülüne, 2011’de de ise ‘Yılın Kadın Şarkıcısı’ ödülüne layık görüldü. Müziğini, ‘farklı türlerden etkiler taşıyan pop şarkılar’ olarak niteleyen sanatçı, son EP (Extended play- kısa albüm) çalışması ‘Coward’ da birlikte çalıştığı caz müzisyenleri ile zirveyi zorluyor.

Mesleğinizin ilk dönemlerindeki çalışma koşullarınız nasıldı?

David ile tanıştığımda kendi müziklerimizi yapmak istiyorduk ve neredeyse iki buçuk yıl boyunca Paris’te küçük bir apartman dairesinde beş parasız ve bir plak şirketinin desteği olmadan kayıtlar yaptık. Müziklerimizle gerçekten mutlu olmaya başladıktan sonra işler de yoluna girmeye başladı.

Müziğe çok genç yaşlarda başladınız; deneyimlerinizin ışığında o günlerden bugüne neler değişti?

İşe sıfırdan başlamayı öğrendim. Önemli olan gerçekten sevdiğiniz müzikleri ortaya koymak, zaten bu işin en uzun ve en zor kısmı. Sevdiğiniz müziği bir kez yakalayabildiğinizde ise iyi işler çıkarmaya başlıyorsunuz. Samimi olduğunuzda, yaptığınız işe inandığınızda ve sevdiğiniz insanlarla çalıştığınızda daha güçlü ve güzel bir enerjiniz oluyor, mucizeler yaratabiliyorsunuz.

Yıllar içinde şarkılarınız birçok ülkede listeleri zorlamaya başladı; kariyerinizin dönüm noktasına geldiğinize hangi olayla hissettiniz?

İlk büyük şansımızı ‘New Soul’ şarkısı ve albüm Fransa’da tam 6 ay boyunca en çok satanlar arasına girdiğinde yaşadık. Üstüne Amerika’daki reklam filmi de eklenince dünyanın hemen her yerinde müziklerimizin duyulması için yeni kapılar açılmış oldu.

Şarkı sözleriniz oldukça kişisel; bunlar özel hayatınızdan sırlar da barındırıyor mu? Müziği-nizi yaparken en çok nelerden etkileniyorsunuz?

Sırlar mı? Sanırım evet. Bir şekilde fazlasıyla kişisel şarkılar oluyorlar. Kendini sanatı yoluyla ifade eden Joni Mitchell gibi şarkıcılara ya da Frida Kahlo gibi sanatçılara hep hayranlık duydum. Aslına bakarsanız şarkılarıma duygularımı taşımak bana büyüme, yol alma ve iyileşme şansı veriyor. En fazla kendi yaşamımdan ilham alıyorum. 11 yaşımdan beri şarkılar yazıyorum. Yaşadığım ve beni etkileyen her ne varsa, hepsini ifade edebilmek benim için en doğal yollardan biri haline geldi.  O yüzden şarkılarımın oldukça duygusal bir tarafı da var.

Son çalışmanız ‘Coward’a cazcılar katkıda bulunmuş; biraz bundan söz eder misiniz?

Aslında orijinal sürümünün müziklerinde Bach gibi dev isimlerden klasik etkiler vardı. Sonrasında hazırladığımız versiyonda bir caz piyanisti olarak Brad Meldheau hem caz dehasıyla hem de klasik müzik etkileriyle harika bir iş ortaya çıkardı. Yine sonra eklediğimiz Metropole Orkestrası versiyonu da da   ha çok film müziği gibi oldu.

Anlaşılan müziklerinizde herhangi bir sınır yok da diyebiliriz

Benim için müziklerin içindeki his önemli. Müziğin türünden çok duygusuna bakıyorum. Farklı kültürlerden, çok farklı müzikler de olabilir. Farklılıkları buluşturabilen özgür müzikleri seviyorum. Yeni yollar bulabilir, deneysel işler de çıkarabiliriz, benim için müzik özgürlük demek…