40 yıl rötarlı mektup

Bir baba-oğul çatışmasını anlatan ‘DANNY COLLİNS’ komedi ile dram türlerini ustalıkla harmanlayan, duygu yüklü bir film

Viktor APALAÇİ Sanat
8 Nisan 2015 Çarşamba

Geçmişteki hatalarını onarmak, yeni bir başlangıç yapmak, ihmal ettiği oğlu tarafından affedilmek isteyen bencil bir rock yıldızının öyküsünü anlatan filmin hareket noktası bir mektup. Danny Collins, acemilik döneminde, John Lennon’un kendisine yazdığı mektubu, 40 yıl sonra ele geçirip okumasından sonra, hayatına yeni bir yön vermek istiyor. İlk filmini yapan bir yönetmenden beklenmedik bir beceri ile Dan Fogelman, senaryosunu da yazdığı filmde, duygu ağırlıklı sinema diliyle, tıkır tıkır işleyen mizanseni ile izleyicisini perdeye bağlamayı beceriyor. Feleğin çemberinden geçmiş, pişmanlıklar içinde kıvranan ‘yaşlı rocker’ kompozisyonunda Al Pacino harikalar yaratıyor. Annette Bening ondan aşağı kalmıyor.

‘Danny Collins’, ünlü bir pop yıldızının, acemilik döneminde John Lennon’un kendisine yazdığı bir mektubu 40 yıl sonra ele geçirip okumasından sonra, hayatına yeni bir yön verme çabalarını anlatıyor.

John Lennon’un şöhret ve paranın kendisini değiştirmesine izin vermemesini öğütlediği mektubunu, 40 yıllık bir rötarla alan pop yıldızı, hiç görmediği oğlu ve ailesiyle bağ kurmaya çalışıyor.

Danny Collins karakteri hayali de olsa, ilk kez yönetmen olarak kamera arkasına geçen Dan Fogelman’ın, İngiliz folk şarkıcısı Steve Tilston’un yaşadığı mektup olayından ilham alarak filmin senaryosunu yazdığı biliniyor.

Tilston’a çok dostane bir şekilde, Lennon’un yazdığı mektubu, bir anı koleksiyoncusunda gören Dan Fogelman, filmin jenerik yazılarında “gerçek bir hikâyeden değişikliklerle uyarlanmıştır,” diyerek kurmaca bir karakter olan Danny Collins’e hayat vermiş. Komedi ile dram türlerini ustalıkla harmanlayan film, başta ‘İmagine’ ve ‘Working Class Hero’ olmak üzere, ünlü John Lennon besteleriyle de hitap edip, keyifli bir müzikal yolculuğa çıkarıyor.

Vasat komedilerin ve çizgi filmlerin senaryo yazarı olarak tanınan Fogelman’ın, Hollywood klişelerine yaslanan, sürpriz barındırmayan, tahmin edilebilir senaryosuna rağmen ilk yönetmenlik sınavından geçer not aldığı söylenebilir.

‘Danny Collins’in, yolun sonuna gelmiş yaşlı bir İngiliz pop yıldızının, babasının cenazesine katılmak için gittiği ABD’de babasının izini bulduğu, ancak yerini bulmaya ömrü yetmediği bir Nazi subayının peşine düşmesini anlatan ‘Olmak İstediğim Yer’ filmi ile akrabalıklar taşıdığını söylemek mümkün. Paolo Sorrentino’nun 2011 tarihli filminde, Sean Penn şaşırtıcı bir kompozisyon çiziyordu.

Baba-oğul hesaplaşması yönünden, film geçen yıl Robert Duvall’e Oscar adaylığı getiren ‘Yargıç’ ile kıyaslanabilir. Müzisyenlerin hayatlarını beyaz perdeye aktaran, Cameron Crowe’un ‘Almost Famous’(2000), Coen Kardeşler’in ‘Sen Şarkılarını Söyle’ (2013), Jeff Bridges’in oynadığı ‘Çılgın Kalp/Crazy Heart’(2009) gibi filmlerin zincirine, ‘Danny Collins’ son halka olarak katılıyor.

Film, ünlü bir şarkıcı olan Danny Collins’in (Al Pacino) hayranlarını çılgına çevirdiği bir Los Angeles konseriyle başlıyor. İlerleyen yaşına rağmen, kızı olabilecek yaşta seksi sevgilisi ile yaşayan, bol alkol ve uyuşturucu tüketen, şöhretin tadını çıkaran, zevk ve sefa peşindeki Collins’e, konserlerindeki orta yaşlardaki hayranları büyük bir servet kazandırmıştır.

KAN KANSERİ  ANA-OĞULUN YAZGISI

Doğum gününde hediye olarak en iyi dostu olan menajerinden (Christopher Plummer) bir anı koleksiyoncusundan satın aldığı John Lennon’un kendisine 40 yıl önce yazdığı mektubu alır.

Sevgilisi tarafından boynuzlandığını bilen, kalabalıklar içinde yalnız bir hayat süren Collins, müzik kariyerini bitirip, 30 yıldır arayıp sormadığı oğlu Tom’u (Bobby Cannavale) bulmaya karar verir.

Kan kanserinden ölen annesinin kaybından babasını sorumlu tutan, şirin kızı ve hamile karısıyla (Jennifer Garner) mütevazı ama mutlu bir hayat süren Tom, babasıyla görüşmeyi reddeder. Zekâsı ve becerisiyle gelininin ve torununun sempatisini kazanan Danny, oğlunun güvenini kazanıp affedilmek için sayısız planı hayata geçirir.

Oğluna yakın olabilmek için yaşadığı şehri terk edip New Jersey’de bir otele yerleşen Danny, yaşı yaşına uygun, iki koca eskitmiş otelin müdiresi Mary (Annette Benning) ile flört etmekten geri kalmaz. Ancak Mary yaşlı kurtun birlikte yemek tekliflerini hep ustalıkla, kibarlıkla atlatır.

Danny torununu, babasının istediği ancak pahalı olduğu için okutamadığı bir okula sokunca, oğlu ile arası ısınır gibi olur. Ancak Tom’un kan kanseri tedavisi gördüğünü ve işlerin kötüye gittiğini öğrenmesiyle, planlar bozulur gibi olur.

Film, pişmanlıkların yaş ilerledikçe su yüzüne çıktığını, pişmanlıklarla dolu, sorumsuz bir müzisyenin şahsında anlatıyor. Hayatta kendisine ikinci bir şans verilmesini isteyen, üzdüklerinden özür dileyen, yeni bir başlangıç yapmaya çalışan bir insanın mücadelesini, film duygu yüklü bir tonla işliyor.

John Lennon’un hayat dersleri içeren, insanlığımızı hatırlatan mektubu üzerine bina edilen film, duygu ağırlıklı sinema diliyle, tıkır tıkır işleyen mizanseni ile baştan sona, eksilmeyen bir ilgi ile izleniyor.

İlk filmini yapan bir yönetmenden beklenmedik bir başarı kazanan Don Fogelman’a, görüntü yönetmeni Steve Yedlin nefis kadrajları ile Theo Shapiro-Ryan Adams ikilisi John Lennon’un unutulmaz bestelerinden oluşan müzikleri ile yardımcı oluyorlar.

Al Pacino’nun başı çektiği oyuncu kadrosunda aksayan yok. Feleğin çemberinden geçmiş, şöhretin tadını çıkaran genç partnerlerle seksi dolu dolu yaşayan, bencil ‘yaşlı rocker’ kompozisyonunda Al Pacino harikalar yaratıyor.

Olgun otel müdiresinde Annette Bening’in Hollywood’un en kaliteli aktrislerinden biri olduğunu gösteren oyununu izlemek başlı başına bir keyif. Jennifer Garner, kocasını taparcasına seven, fedakâr anne Sam rolünde mükemmel.

İşinin ehli menajer rolünde izlediğimiz 86’lık delikanlı Christopher Plummer, gençlik yıllarındaki kadar rolüne asılıyor. Oyuncu kadrosunun başarısını Tom’da Bobby Cannavale tamamlıyor.

Özetle ‘Danny Collins’ varlığından haberdar olmasına rağmen yaşlı bir insanın, 30 yıldır görmediği oğlu ve ailesiyle yakınlaşma ve geçmişteki hatalarını onarma çabalarını duygusal bir dille anlatan, John Lennon’a selam sarkıtan bir film olarak izlenmeyi hak ediyor.

‘DANNY COLLİNS’

 Sen ve Yön: Dan Fogelman

Gör: Steve Yedlin

Müz: Ryan Adams-Theodore Shapiro

Oyn: Al Pacino-Annette Bening-Christopher Plummer-Jennifer Garner-Melissa Benoist-Bobby Canavale

 



Ferrara, Pasolini dosyasını açıyor

Seks düşkünü Dominique Strauss Kahn’ın politik yaşamını bitiren seks skandalını anlatan ‘New York’a Hoş Geldiniz’ ile birlikte, ‘Pasolini’yle Abel Ferrara, Filmekimi’nde iki filmi gösterilen tek yönetmen olmuştu.

Amerikan bağımsız sinemasının prestijli ismi Ferrara, 40 yıldır gizemini koruyan bir olaya, İtalyan şair, yönetmen, gazeteci ve aydın Pier Paolo Pasolini’nin kendi arabasıyla ezilip öldürülüşüne ışık tutmaya çalışıyor. Sinema tarihinde eşcinsel konulu filmlerin en büyük ustalarından Pasolini, İtalyan sanat ve siyaset çevrelerinin en tanınmış ve aynı zamanda en tartışılan isimlerinden biriydi. Gizem, Pasolini’nin 1975 Kasımı’nda,  korku ve tutkunun hüküm sürdüğü, yoz ve bitik bir İtalya’da vahşice öldürüldüğünden bu yana ortadan kalkmadı. Bazı söylentiler ve zanlılar ortaya çıktı, ama gerçek katil ne belirlendi ne de cezalandırıldı. 2005 yılında yeni kanıtlarla tekrar açılan vaka dosyasının da ardından Ferrara, Pasolini’nin ölmeden önceki son günlerine odaklanarak, bu karanlık olaya ışık tutmayı amaçlıyor ve ortaya siyaset ve sinema tarihini birlikte ele alan bir film çıkıyor. Ancak bu iddialı film, katillerin kimliği ve cinayet konusunda bilinenlerin dışında yeni bir şey söylemiyor. Ne yazık ki ‘Pasolini’ Ferrara’nın zengin filmografisinin en sönük, en zayıf işlerinden biri oluyor. Oysa Abel Ferrara Venedik Film Festivali’nde yarışan filminin prömiyerinde, gazetecilere “onu kimin öldürdüğünü biliyorum” diyerek iddialı konuşmuştu.

Ferrara, ‘Mamma Roma’, ‘Medea’, ‘Teorem’, ‘Aziz Matta’ya Göre İncil’ ve ‘Kral Oedipus’ gibi filmlerinden hayran olduğu Pasolini’den kariyerinin başında esinlendiğini söylüyor. Yönetmen, Pasolini’nin üstünde çalışıp da çekemediği ‘Porno Teo Kollosal’ filminden bazı sahneleri bu yarı belgesel filmine dâhil ediyor. Pasolini’nin fetiş oyuncusu, büyük bir aşk yaşadığı Ninetto Davolini’yi yaşlı bilge Epifanio rolünde oynatıyor. Dönemin genç Davolini’sini ise Riccardo Scamarcio oynuyor. Pasolini’ye zaten benzeyen Williem Dafoe’nun başarılı performansı filmi kurtarmaya yetmiyor. Filmin yumuşak karnı senaryosu.

Maurizio Braucci’nin, Pasolini’nin siyasal, sinemasal ve toplumsal görüşlerine de yer veren senaryosu dağınık, karanlık ve muğlak.