Büyük Edirne Sinagogu´nun açılışında, Cemaat Başkanı İshak İbrahimzadeh´in konuşmasının tam metni

“Mübareksin sen Tanrım, evrenin kralı dul kalana sahip çıkan.” ... “mübarek olacaktır Mübarek olanı onurlandıran.”

Toplum
27 Mart 2015 Cuma

Yıkılmış terk edilmiş bir sinagog tekrar inşa edildikten sonra söylediğimiz kutsama duası: 

 

“Baruh ata Ad… eloenu meleh aolam matsiv gevul almana “–  

“Va’avareha Mevareheha” 

“Mübareksin sen Tanrım, evrenin kralı dul kalana sahip çıkan.” 

“mübarek olacaktır Mübarek olanı onurlandıran.”

 

Sayın Başbakan Yardımcımız,

Sayın Milletvekillerim,

Sayın Valiler,

Sayın Vakıflar Genel Müdürlüğü,

Sayın Ekümenik Patrik,

Sayın Belediye Başkanım,

Ravlarım,  Sayın davetliler..

Marsel’in, Violet’in, Yasef’in, Soli’nin, Moiz’in, Sara’nın, Beto’nun, Niso’nun, Roza’nın çocukluk arkadaşları, bir tanesini yukarda görüyorum, Cüneyt burada, Cüneyt Cuma akşamları özellikle bunu söylemek isterim, biliyorsunuz biz Şabatta elektrik kullanmayız onun için Cüneyt’i çağırırlarmış, o yardımcı olurmuş, Cüneyt ışıkları söndürürmüş, teşekkür etmek için de ona şeker verirlermiş.. Hoş geldin Cüneyt..    

Ve burada temsil etmekten ayrıcalık ve gurur duyduğum Sevgili Cemaatim…

Bugün burada bir ilk yaşıyoruz ve daha ilk cümlemden bugünün gerçekleşmesinde emeği geçen herkese teşekkür ederim.  Herkese teşekkür ederim derken bu mekanda çalışanlara özellikle teşekkür etmek isterim. Sevgili Osman Bey kardeşim, seni çok sıkmadığımızı ummak istiyorum, çok teşekkürler..

Görüyorsunuz çok heyecanlıyım buranın açılmasından öte farklı bir şey daha var, annem burada ve oğlunu seyretmeye geldi…

Evet, burası bizim için bir ilk, ancak gene bugün 102 yıl evvel şehit olan askerlerimizi de andığımız gündür, biraz evvel mezarlığımızda kendileri için dua ettik, burada da hepsinin şehadetlerinin önünde saygıyla eğiliyor, rahmetle anıyorum. İyi ki onlar vardı, iyi ki Edirnemiz var…

1913 yılının 26 Mart’ında Edirnemiz düştüğünde şehri teslim alanların başı olan komutan Vizof, Edirne hahambaşımız Rav Bicerano’ya gelerek “kendilerini nasıl hissettiklerini” sorar.

Hahambaşımız Bicerano “Kendimizi dul kalmış bir sevgili gibi hissediyoruz” diye cevap verir.

Ancak ayrılık kısa sürer ve Edirne Yahudileri kaybettiklerini zannettikleri Osmanlı’ya, Osmanlılıklarına altı ay sonra tekrar kavuşurlar.

Bugün de yirmi yıl evvel mülkiyetini o günkü kanunların doğrultusunda kaybetmemizle dul kalan ve bir daha cemaatine, Tora’sına kavuşamıyacağını zannettiğimiz Edirne Sinagogumuz’la, sevgilimizle bütünleştiğimiz gündür.

Tarihimizde bir ilk olan ve öğrenilmiş çaresizliklere oluşmuş, oluşturulmuş önyargıların, mülk sahibi ile ev sahibinin bu kutsal mekânda bütünleşmesiyle kırıldığı bu törene cemaatim adına hepinize hoş geldiniz diyorum.

Sevgili Naim ağabeyimin de bizleri bilgilendirdiği gibi bu görkemli ve bir o kadar da renklerin mütevazi tonlarıyla, o zamanın Yahudi toplumunun manevi ve kültürel zenginliğinin aynası olan sinagogumuzun inşasının izni Sultan Abdülhamid tarafından verilmiş. Aynı şekilde oturmakta olduğunuz sıraları da Sultanın ismi “Hamit”e atfedilen, Kadıköy’deki Hemdat İsrael Sinagogumuz’dan getirdik.

Sultanın Baştabibinin rahmetle andığım Yaşar Kemal’in ilk eşi Tilda hanımın dedesi Jak Mandil Paşa olduğunu üstadın vefatı dolayısı ile tekrar hatırladık, öğrendik.

Halbuki bizlere neden farklı bir Sultan Abdülhamid ve Yahudi tebası ilişkisini algılatılmaya çalışılmıştır?

Neden Aslı Hanım’ın açılış konuşmasında belirttiği kader birliği yapmış bizler bu ve benzeri yaratılmış söylemlerin sonucunda ayrıştırıldık, ötekileştirildik? 

Dün haber ajanslarımızın haber başlığında okuduğumuz şekliyle neden bugüne medyamız “ hoşgörünün yeniden inşa edildiği gün” başlığını atıyor? Neden hoşgörüyü tekrar inşa etme ihtiyacını duyuyoruz?

Neden sadık tebaasıyla uyum, anlayış, güven birliği içinde yaşamış olan Sultan Abdülhamid’in hükümdarlık süresinde yaşamış olduğu olumsuzluklar bir Yahudi üzerinden kurulan komplo teorileri ile zamanla tüm Yahudileri ihanetin ve yıkımın sebebi olan gerçekler görüntüsüne getirilir?

Bu ve maalesef bu şekildeki söylemler ve yaşanmış acılar, sadık tebaadan vatandaş konumuna geçişimizdeki azınlık kavramının üstünden geliştirilen ayrıştırma ve ötekileşme sonucu yalnız o günlerde sadece Edirne’de 20.000 kişilik bir Musevi nüfusu varken bunlar bugün tüm Türkiye’de 17.000 kişiye azalışımızın öncelikli sebebi olmuştur.                                               

Maalesef bizler de, maalesef halen devletimize bağlı kimi kurumlarda dahi varlığını sürdürebilen, bu tip itham ve her kötü olayın altında bir Yahudi aramak veya yaratmak, bunu genelleştirerek Yahudiliği vatanımızın düşmanı, bizleri de toplumun bilinçaltlarına vatan haini olarak  gösteren söylemler karşısında her seferinde kendimizi bu vatanın sadık ve faydalı vatandaşları olduğumuz açıklamaları yapmak zorunda hissetmişiz.

Bu kısır döngünün yarattığı girdabın çözümsüzlüğünün içinde kalmanın çıkmazında ilerleyememişiz, içimize kapanmışız, toplum olarak geleceğe olana umudu kaybetmişiz, azalmışız.

İşte bugün Edirne Sinagogumuz’un tekrardan açılışı bütün bu yaratılmış tarihe ve söylemlere, ayrışmalara devletimizin vermiş olduğu en iyi cevaptır.

Bizim için bir milattır, teşekkür ediyorum.

Azınlık vakıflarının dar bölge hukuku ile mazbut hale getirilen taşınmazları bizim için ilk kez devlet tarafından vakfiyesinin doğrultusunda hizmete alınmış ve devletimiz bu konularda bir kez daha ezberleri ve önyargıları kırmıştır.

Doğrudur ki daha kat edilecek yolumuz var ancak şükrediyorum ki ilerleyebileceğimiz bir yol da var ve bu yolu açtınız.

Vakıflar Genel Müdürümüz tüm azınlık cemaatlerimizin kalbinde ayrı bir yeri olan Sayın Adnan Ertem’in ‘Selimiye bize ne ifade ediyorsa Büyük Edirne Sinagogu da Musevi vatandaşlar için aynı şekilde ifade bulacaktır’ söylemi, gerek sinagogumuzun yapım aşamasında ve gerek bu değişimin gerçekleşmeye başladığı günlerden beri söylemleri ile ezberlerimizi bozan, doğrularını ifade etmekte hepimize örnek olan Başbakan yardımcımız Sayın Bülent Arınç, devraldığı Başbakanlık görevi sonrası başlatılmış bu olan bu yolu genişleterek  ve geliştirerek devam ettiren Başbakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu yarınlara olan bakışlarımızı değiştirmişlerdir.

Bu bağlamda herkesin önünde bir itirafta da bulunmak istiyorum.

Sayın Cumhurbaşkanımızı beş yıl evvel Başbakanlık makamındayken ilk kez gördüm. Azınlık hakları konuları açıldığında bizlere “Hak neyse ve kimin hakkıysa hukuku ona göre düzenlemeliyiz” şeklinde konuşurken,   bu sözleri alışılagelmiş söylemler olarak değerlendirmiştim.

Ancak zaman içinde bizlere imkânsız gibi görülen İzmir Cemaati’mize hükmi şahsiyetinin verilmesi, yaşayan vakıfların mülklerinin iadesi, okullarımıza verilen destek ve burada yaşadığımız mutluluk kendisinin bir kez daha ön yargılarımı kırmasına sebep olmuş ve umuda dönüştürmüştür.

Sayın Cumhurbaşkanımız bu değişimi Siz yarattınız, çok teşekkür ederim.

2023 yılı hedefimize ilerlerken azınlık kelimesinin “vatandaş” tarifinin içinde kaybolduğu, ötekileşmenin bütünleşme yolunda, farklılıkların zenginliğinin, birlikteliğin yarattığı güce dönüştüğü, hepimizin bireysel ve bir bütün olarak en büyük tehdidi olan nefret söylemi ile düşmanlık tohumları ekenlerin hukukun kuvveti ile kaynağında yok edildiği Türkiye’mizin yarınlarına inanıyoruz ve güveniyoruz.

Onun içindir ki her ne kadar Edirne’mizde bir cemaatimiz kalmadıysa da bugün ilk defa böylesi kalabalık bir birliktelikle buradayız.                                                                                                     Evlerimize dönerken eski Edirneli kardeşlerim çocukluk anılarıyla; Van, Gaziantep, Çorlu, Çanakkale, Gelibolu, Milas gibi artık cemaatimizin bulunmadığı yerlerden gelen kardeşlerim ayrılmak zorunda kaldıkları mekanların nostaljisi ile; biz İstanbul’da yaşayanlar ise burada yaşadığımız milat ile torunlarımızın bizlerin yaşadığı yerleri turist olarak gezmeye gelmeyecekleri,  bir cemaat olarak devamlılığımızı sağlayabilecek olmanın umudu ile dönüyoruz.

Sayın Vakıflar Genel Müdürümüz,

Bizlere yaşattığınız coşkuyla evlerimize dönerken çocuklarımızın mirası, hayat yolumuzun rehberi Tevrat’ımızı buradaki evimize teslim etmiş olmanın mutluluğu, sinagogumuzun ibadet dışı, ziyarete açık olduğu zamanlarda da Tevrat’ımıza ve inancımızın kutsal günlerine vakıflar idaremizce en hassas şekilde sahip çıkılacağının huzuru içinde olduğumuzu da belirtmek isterim.

Sözlerimi sinagog konuşmalarımızın geleneği olan Tevratımızın bir öğretisi ile bitirmek istiyorum.

Yahudi takvimine göre yeni girdiğimiz Nisan ayını, Tanrı bizim için ayların başı olarak belirlemiştir.

Mısır çıkışının bayramı olan Pesah’ta bu başlangıcın tarihsel olayıdır.

Mısır İbranice anlamıyla  Mitsrayim “sınırlamak” anlamını taşır.

Pesah, özgüven eksikliği ve egolarımızın etkisiyle yarattığımız önyargı duvarlarının içine hapsolmayı seçtiğimiz çaresizlik dünyasının farkındalığını tekrar idrak etmemizi sağlayarak,  mayasız ekmeğin yarattığı bilinçle özeleştiriye yönelmek suretiyle Mubarek olanın farkındalığını idrak ederek benliğimizde oluşturduğumuz Firavunlara karşı birlikteliğin verdiği güç ve umutla tekrar yeni bir yolculuğa çıkışımızın bayramıdır.

Bu toplumsal öz eleştirilerileri burada olduğu gibi hep birlikte yapabildiğimiz ve geçmişin kuvvetli bağlarını tekrar inşa ettiğimiz sürece Serhat şehrimiz Edirne’nin örnek mesajını anlayış ve sevginin farkındalığını kaybetmiş dünyamıza da ulaştırabiliriz.

Bu birlikteliğimizin ‘Yurdumda sulha ve cihanda sulha’ katkı yapması dileklerimizle,

Yolun ve yolların açık olsun Türkiye’miz, Türkiye’m..

“Odu l’Ad. Ki tov ki leolam hazdo”