Bu hafta ağımıza takılanlar

• “Bazen çok yakın arkadaşlarım bile Yahudilerle ilgili kötü şakalar yapıyorlar. Fakat sanırım hepimizin bir zırhı var, incinmemek için geliştirdiğimiz, ben de bu zırhla koruyorum kendimi. En yakın arkadaşıma çıkışacak değilim ama mesela “Siz yabancı mısınız?” diyenlere çıkışıyorum. Pardon yani! Öfkeleniyorum. Bir de, ‘hanım’ yerine ‘bayan’ denmesine deli oluyorum. Neden bayan diyorlar? Bay ve bayan; bayan, bayın eşi oluyor. Bayan, baysız, tek başına olamazmış gibi... Ve Türklere bayan demiyorlar! Azınlıkların kendi içinde bunu kullanması da çok tuhaf. Anlamsız geliyor bana ve her seferinde tersliyorum; ‘Bayan Gila değil, Gila Hanım!’” GİLA BENMAYOR – (RİTA ENDER www.agos.com.tr)

Diğer
11 Mart 2015 Çarşamba
  • OBAMA YÖNETİMİNİN İRAN İLE OLASI BİR ANLAŞMAYI HEMEN UYGULAMAK İÇİN KONGRE’YE İHTİYAÇ DUYDUĞUNA TAM ANLAMIYLA İNANIP İNANMADIĞI BELLİ DEĞİL

Obama yönetiminin İran ile olası bir anlaşmayı hemen uygulamak için Kongre’ye ihtiyaç duyduğuna tam anlamıyla inanıp inanmadığı belli değil. ABD yönetimi, yapılan geçici nükleer anlaşmada olduğu gibi Başkan Obama’nın Kongre’nin onayı olmadan yaptırımlardan vazgeçebileceğinin sinyalini verdi. Başbakan Netanyahu, son sözü söyleme hakkının Kongre'ye ait olacağı bir tasarının geçmesini istiyor. Senato da bu tasarıyı gündeme almaya hazırdı ve sonra Netanyahu’nun Kongre'de konuşma yapacağı duyuruldu. Demokratların tasarıyı Mart’a kadar bekletecekleri açıklamasının gelmesi çok uzun sürmedi. Başkan Obama elini kolunu bağlayacak bütün tasarıları veto edeceğini söylüyor. Cumhuriyetçilerin ise Başkan’ın veto kararını değiştirmesi için Demokrat üyelerin desteğini alması gerekiyor. Ancak Netanyahu’nun bu konuşmadan sonra destek görme ihtimali zayıf - özellikle de Kongre üyeleri Netanyahu’nun Başkan’ı dış politikasını eleştirerek kendi vekilleri önünde küçük düşürdüğüne inanırlarsa.

Patty Culhane

http://www.aljazeera.com.tr/blog/netanyahu-ziyaretinin-dort-sonucu

 

  • PEW ARAŞTIRMA MERKEZİ’NİN 2014 KAMUOYU ARAŞTIRMASINA GÖRE AMERİKAN HALKI DA, ÖZELLİKLE GENÇ NESİL, AMERİKA’NIN DIŞ POLİTİKASINI ŞEKİLLENDİRİRKEN İSRAİL’İN DEĞİL KENDİ ULUSAL ÇIKARLARINI GÖZETMESİNİ İSTİYOR

Bir Amerikan Dışişleri Bakanı’nın İsrail Başbakanını bu kadar sert bir dille eleştirmesi, Amerikan yönetiminin en tepesinden art arda gelen eleştiriler, Kongre’nin verdiği tepki Amerikan tarihinde daha evvel görülmemiş türden tepkiler.

Görünen o ki Netanyahu’nun ziyareti Amerikan siyasetinde tarihi bir kırılmanın önünü açtı.

Bugüne dek İsrail hem Cumhuriyetçilerin hem de Demokratların desteğini alırken, bugünden sonra İsrail’e destek ağırlıklı olarak Cumhuriyetçilerden gelecek gibi görünüyor.

Netanyahu’nun Obama ile Kongre üzerinden çekişmesine Amerika’daki Yahudi toplumun verdiği tepki de bir başka kırılmayı gözler önüne serdi. İsrail’in mevcut hükümetine yakınlığıyla bilinen pek çok grup Netanyahu’nun ziyareti konusunda Obama’nın yanında yer aldı.

İsrail lobisinin en güçlü ayağı olan AIPAC’ın içinden dahi farklı farklı sesler yükseldi.

Yani artık kabaca ‘Yahudi toplumu’ ya da ‘İsrail Lobisi’ olarak niteleyeceğimiz yekpare bir grup yok.

Tüm bu olanlar şunu gösteriyor: Amerika-İsrail ilişkilerinde bir süredir içten içe kaynayan birşeyler var. Artık Amerika bölge siyasetini körü körüne İsrail’in tercihlerine bağlamıyor.

Pew Araştırma Merkezi’nin 2014 kamuoyu araştırmasına göre Amerikan halkı da, özellikle genç nesil, Amerika’nın dış politikasını şekillendirirken İsrail’in değil kendi ulusal çıkarlarını gözetmesini istiyor. Yine Pew’in 2013’te yaptığı bir ankete göre genç nesil Amerikalıların büyük çoğunluğu İsrail-Filistin meselesinde körü körüne İsrail’in tarafını tutmuyor. Her iki tarafın da haklı olduğu ve hata yaptığı noktaların olduğuna inanıyor. Ve büyük bir çoğunluk Amerika’nın İsrail’i korumak için İran ya da herhangi başka bir bölge ülkesine askeri müdahalede bulunmasına karşı.

İsrail lobisi de güç kaybediyor. AIPAC’ın başkanlık seçimlerini etkilediği, Beyaz Saray ve Kongre’ye her istediğini dayattığı günler geçmişte kalmışa benziyor. Amerika’daki Yahudi toplumu da, özellikle de yeni nesil, artık dünyayı İsrail ve onun güvenlik ihtiyaçları üzerinden görmüyor.

Yani Amerika-İsrail arasında birkaç yıldır devam eden ve son haftalarda şiddetlenen gerginlik sadece Obama ve Netanyahu’nun arasındaki kişilik çatışmasından ibaret değil. Ve iki liderin yönetimden ayrılmasıyla da sona erecek gibi görünmüyor.

Mesele çok daha derin ve uzun soluklu...

Gönül Tol

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/gonul_tol/amerika_israil_iliskilerinde_tarihi_kirilma-1305445#

 

  • NETANYAHU’NUN KONUŞMASI BİR YANDAN SİYASİ NEZAKETSİZLİK SERGİLERKEN DİĞER YANDAN DA ASLINDA İKİ ÜLKENİN ÇIKARLARININ HİÇ DE AYNI OLMADIĞININ ALTINI ÇİZDİ

Netanyahu’nun konuşması gerçekten de Obama yönetiminin ne yaptığını bilmeyecek kadar naif olduğu vurgusunu sürekli yapan bir tondaydı. Bu sataşma Cumhuriyetçilerin ve İran ile zinhar bir anlaşma yapılmasını istemeyenlerin çok hoşuna gitse de muhtemelen kamuoyunda tatsız karşılandı. Konuşmayı yapmakta ısrar ederek ve Obama’nın dış ve güvenlik politikasının en kritik konusunda, gizli sürdürülen müzakerelerin içeriğine müdahale ederek Netanyahu aslında bir çizgiyi aştı.

İsrail’in istediğini yapabildiği bölgesel konjonktür aslında bir süredir yok. Obama yönetimi açısından İran’ın bölgesel ve küresel sisteme makul bir devlet olarak dönmesi stratejik bir hedef olarak görülüyor. Böyle bir ortamda Netanyahu’nun konuşması bir yandan siyasi nezaketsizlik sergilerken diğer yandan da aslında iki ülkenin çıkarlarının hiç de aynı olmadığının altını çizdi.

Orta ve uzun vadede bu son nokta iki ülke arasındaki özel ilişkinin nitelik değiştirmesi ve Washington’un yalnızca İsrail’in bekasından sorumlu olacağı daha dar bir çerçeveye getirilmesi anlamını da taşır.

Soli Özel

http://www.haberturk.com/yazarlar/soli-ozel/1049366-bibinin-konusmasinin-ardindan

 

  • BÖLGEDE YENİ BİR DÜZENİN KURULMASI İKİ ANA DENKLEMİN NASIL ETKİLEŞECEĞİNE BAĞLI. İLK DENKLEM İRAN, S.ARABİSTAN, TÜRKİYE VE MISIR ARASINDAKİ GÜÇ MÜCADELESİNİN YANSIMALARINI VE İKİLİ İLİŞKİLERİNİN DÖNÜŞÜMÜNÜ İÇERİYOR

Obama'nın Netanyahu'nun konuşmasının bir çözüm önermediğini belirtmesi ABD ve İsrail arasındaki ilişkilerin Ortadoğu'daki bölgesel politikalar bağlamında yeni bir düzleme oturmakta olduğunu gösteriyor. Aslında Obama'nın başkanlık seçimi döneminden itibaren İran ile nükleer konuda anlaşarak bir başarıya imza atmak istediği ve bu yüzden İsrail ile gerginlik yaşadığı biliniyor. Netanyahu'nun Obama'nın İran politikasına yaptığı son eleştiri ile zirve yapan bu gerginlik sebebiyle önümüzdeki iki yıl ikili ilişkiler tatsız geçecekse de ABD'nin İsrail'in savunmasına ya da Filistin politikasına olan desteğinde bir aksama beklenmemeli. Daha yeni Kongre'ye İsrail için 3 milyar dolarlık bir askeri yardım paketi gönderildi. Ancak Obama Yönetimi İran başta olmak üzere bölgesel konularda İsrail'den farklı tutumları almaya devam edecek.

Bu tespitin önemi şudur: Bölgede yeni bir düzenin kurulması iki ana denklemin nasıl etkileşeceğine bağlı. İlk denklem İran, S.Arabistan, Türkiye ve Mısır arasındaki güç mücadelesinin yansımalarını ve ikili ilişkilerinin dönüşümünü içeriyor. Lübnan'dan Yemen'e Arap başkentlerinde İran'ın artan nüfuzu S.Arabistan'ın dış politikasında değişim arayışını getiriyor. Son günlerdeki Türk- Suud yakınlaşması buna bir örnek. İkincisi ise ABD ve İsrail hattının bölgesel güçlerle spesifik konularda paylaşacakları ortak tavırlarla alakalı. Kasım Süleymani'nin Suriye ve Irak'ta gittikçe şova dönen askeri varlığı sadece İsrail'i değil Körfez ülkelerini de tedirgin ediyor. IŞİD ile mücadele nasıl ABD ve İran arasında örtük bir fiili ittifakı getiriyorsa İran'ın artan nüfuzu da İsrail ve Körfez ülkeleri arasında fiili bir yakınlaşmayı zorluyor.

Bölgemizde yakın gelecekte bahsettiğim iki denklemdeki güçlerin farklı manevralarına ve değişen ittifaklarına tanıklık edeceğiz. Bu da yeni bir düzen kurulmadan önce kaosun ve çatışmanın bir süre daha devam edeceği anlamına gelmekte.

Burhanettin Duran

http://setav.org/tr/israil-ve-bolgedeki-iki-denklem/yorum/18428

 

  • HER NE KADAR HALA ABD’DE İSRAİL KONUSUNDA ÇOK HASSAS BİR KAMUOYU BULUYOR OLSA DA UZUN VADEDE ÖZELLİKLE DAHA GENÇ NESİL AMERİKAN VATANDAŞLARININ BU KONUDA ŞİMDİKİNDEN DAHA AZ HASSAS BİR TAVIR GELİŞTİREBİLECEĞİ SIKLIKLA İFADE EDİLİYOR

Her ne kadar Obama ve Netanyahu arasında kimya uyuşmazlığı son zamanların en derin siyasi gerginliğini ortaya çıkarmış olsa da ABD ve İsrail arasındaki ilişkiler daha derin yapısal temellere dayanıyor. Bunun en önemli ayağı elbette savunma ve savunma sanayi işbirliği. Obama Netanyahu ile kişisel anlaşmazlıklarına rağmen Kongre’ye geçtiğimiz haftalarda 3 milyar doları aşan yeni bir askeri yardım paketini de gönderdi. Elbette bu yardımın bir kısmı ABD savunma sanayiini de desteklemeyi amaçlıyor. Bunun yanında özellikle Suriye ve Irak’ta IŞİD’in yükselmesi ile iki ülke arasında İstihbarat konusunda da işbirliği yeni bir ivme kazandı. Uzun vadede Ortadoğu’da mevcut durum sürdükçe iki ülke arasındaki bu işbirliği önümüzdeki dönemde de devam edeceğe benziyor. Bunun yanında yine Obama ve Netanyahu arasındaki gerilime rağmen ABD yönetimi her uluslararası platformda İsrail’e olan diplomatik desteğinden de vazgeçmiş değil. Bu durum son yıllarda hem Filistin’in BM’ye tam üyelik başvurusunda hem de UNESCO’ya Filistin’in üyeliği ile ilgili tartışmalarda kendini gösterdi.

Ancak İsrail ile ABD arasındaki ilişkilere bakıldığında bu devam eden işbirliği alanlarına rağmen iki lider arasındaki anlaşmazlığın dışında bazı olası stratejik çukurlar da kendini gösteriyor. Elbette bunların başında Netanyahu’nun gezisindeki odak noktalardan olan İran meselesi geliyor. İran hem başkan Obama hem de Netanyahu açısından siyasi anlamda en önemli mesele. Obama’nın İran ile yapılacak bir nükleer anlaşmayı başkanlığının dış politika karnesinin temel noktası haline getirmek istediği kadar Netanyahu da İran’ın mevcut nükleer kapasitesini tamamen ortadan kaldıran bir lider olarak tarih sahnesine geçmek istiyor. Bu artık aynı zamanda kişiselleşmiş stratejik ayrışmanın İran’dan sonra İran’ın da dahil olduğu diğer jeopolitik alanlara sızması durumunda ikili ilişkiler önümüzdeki dönemde farklı darboğazlara da girebilir. Bunun yanında iki ülke ilişkilerinin en temel ayaklarından olan ABD’deki İsrail’e olan kamuoyu desteği önümüzdeki yıllarda farklı boyutlar kazanabilir. Her ne kadar hala ABD’de İsrail konusunda çok hassas bir kamuoyu buluyor olsa da uzun vadede özellikle daha genç nesil Amerikan vatandaşlarının bu konuda şimdikinden daha az hassas bir tavır geliştirebileceği sıklıkla ifade ediliyor.

Kısacası ikili ilişkilerde Obama ile Netanyahu arasındaki uyuşmazlık bundan sonra Obama’nın iktidarda kalacağı iki sene içerisinde çok ciddi bir farklılıkla karşılaşmayacak. Elbette mevcut durum ve bu safhada yaşanalar iki ülke arasındaki ilişkiler tarihinde önemli bir safha olarak hatırlanacak. Ancak İlişkilerin oldukça sağlam askeri ve istihbari boyutları da bu noktada iki ülke liderleri arasındaki krizden etkilenmeyecek. İran anlaşması sonrasında ABD’nin bölgede daha farklı bir jeopolitik denklem arayışı içine girmesi durumunda mevcut anlaşmazlık stratejik bir boyut kazanabilir. Ancak bu noktada ilişkilerin geleceği konusunda yeni bir dönem başladığını ifade edebileceğiz.

Kılıç Buğra Kanat

http://haber.star.com.tr/acikgorus/netanyahu-washingtona-neden-gitti-ne-elde-etti/haber-1007413

 

  • NETANYAHU'YA KONGRE'DE VERİLEN HARARETLİ DESTEK ALDATICI OLMASIN. BEYAZ SARAY, ORTADOĞU'YA YÖNELİK STRATEJİK ÇİZGİSİ KONUSUNDA KARARINI VERMİŞ DURUMDA. BİR DAHA SEÇİME GİRMEYECEK OLAN OBAMA, İSRAİL VE İSRAİL LOBİSİNİN UYGULAYACAĞI BASKILARA DA KAPALI

Stephen Walt'un Foreign Policy'deki yazısında belirttiği gibi, İran ile nükleer müzakereler daha önce başarıya ulaşsaydı, bugün gelinen noktadan daha avantajlı konumda olunabilecekti: "2000 yılında İran'ın bir tane bile nükleer santrifüjü bulunmuyorken, bugün çalışan 11.000 santrifüjü var. ABD, 2005'te İranlı müzakereciler santrifüj sayısını 3.000'de dondurmayı kabul etmişlerken çok daha elverişli bir anlaşma koparabilirdi. Washington o günlerde bu ihtimali tartışmayı dahi reddetti. Bugün gelinen aşamada ABD, İran'a 6.000 sınırını kabul ettirebilirse kendisini çok şanslı hissedecek."

Dolayısıyla Obama yönetimi, İran nükleer kriziyle baş edebilmenin bu noktadan sonra müzakereler dışında bir çözüm yolu olmadığını düşünüyor. Müzakereler neticesinde İran'ın sadece nükleer silah sahibi olmasının önüne geçilmeyecek, Afganistan'dan Lübnan ve Yemen'e uzanan coğrafyada radikal Selefi hareketlerle mücadele açısından kritik bir işbirliği elde edilecek. Kısacası ABD-İran müzakereleri, bütüncül bir anlaşmayı hedefliyor.

Hali hazırda iki ülke Irak'ta IŞİD'e karşı eş zamanlı ve ortak koordine edilmemesi imkansız bir askeri harekat yürütüyor. İran'ın sınır ötesi harekat komutanı Kasım Süleymani, "IŞİD'i ezen komutan" takdimiyle Newsweek dergisinin kapağında yer alıyor. Bir yanda Türkiye'nin IŞİD'e destek sağladığı imajı, diğer yanda İran'ın IŞİD ile mücadele ediyor görüntüsü. Bu noktada ABD'nin yalnızca İsrail değil, Türkiye ve Suudi Arabistan ile de çıkarları ayrışıyor. Görünen o ki, Washington ile Tahran arasında, İran'ın nükleer meselesinde vereceği tavizler karşısında kriz bölgelerindeki desteğine karşılık hegemonyasını ABD'ye kabul ettireceği büyük bir pazarlık yaşanıyor. Bu da bütün dengeleri değiştirecek yeni bir Ortadoğu düzeni anlamına geliyor.

Netanyahu'ya Kongre'de verilen hararetli destek aldatıcı olmasın. Beyaz Saray, Ortadoğu'ya yönelik stratejik çizgisi konusunda kararını vermiş durumda. Bir daha seçime girmeyecek olan Obama, İsrail ve İsrail lobisinin uygulayacağı baskılara da kapalı. Suriye konusunda aldığı yoğun eleştiriyle zayıflayan dış politika karnesini iki kritik ülkeyle ilişkileri normalleştirerek güçlendirmek istiyor. Bu ülkeler, ABD ile diplomatik ilişkileri 1961 ve 1979'da kopan Küba ve İran. Gelinen noktada Netanyahu'nun gücü, ABD-İran nükleer müzakerelerini sabote etmeye yetmeyecek gibi görünüyor.

Hasan Kösebalaban,

http://www.aljazeera.com.tr/gorus/netanyahu-abdde-aradigini-buldu-mu

 

  • BU BİLEK GÜREŞİNİN GALİBİ ABD VE İSRAİL SAĞI MI OLACAK, YOKSA SON DÖNEMİNİ YAŞAYAN OBAMA'NIN DEMOKRAT PARTİSİ, İSRAİL'DEKİ MERKEZ GÜÇLERİ TEMSİL EDEN HATNUA-İŞÇİ PARTİSİ İLE, YENİ BİR BAŞKAN ADAYININ DİNAMOSU MU OLACAK?

Obama, Netenyahu'nun konuşmasının ardından yaptığı açıklamada, Netenyahu'nun İran'ın nükleer müzakereleri hakkında yeni bir seçenek önermediğini, mevcut söylemini tekrarladığını vurguladı.   (http://www.haaretz.com/news/diplomacy-defense/1.645189)

17 Mart 2015'teki İsrail seçimleri öncesinde yükselen Netenyahu-Obama tansiyonuna, bir de Kasım 2016'daki ABD Başkanlık seçimleri zemininde bakmak gerekiyor. Obama'nın üçüncü kez seçilme hakkı yok. Obama'ya muhalif Cumhuriyetçi çoğunluğun çağrısıyla ABD Kongresi'nde konuşma yapan Netenyahu, henüz başkan adayı belli olmayan Cumhuriyetçi Parti'nin önemli bir seçim kozuna dönüşmüş durumda.

Bu bilek güreşinin galibi ABD ve İsrail sağı mı olacak, yoksa son dönemini yaşayan Obama'nın Demokrat Partisi, İsrail'deki merkez güçleri temsil eden Hatnua-İşçi Partisi ile, yeni bir başkan adayının dinamosu mu olacak? Burada avantajlı gözüken, iki ülkedeki Sağ güçler gibi görünse de, İran'la kalıcı bir anlaşma, IŞİD karşıtı geniş bir koalisyon, bölgeye ve yerküreye barış getirir mi?

Ütopyalar doğası gereği pek gerçekçi değil..

Deniz Tansi

http://deniztansi.blogspot.com.au/2015/03/abd-ve-israil-saginin-koalisyonu.html?spref=fb

 

  • GEÇEN HAFTANIN JEOPOLİTİK TARTIŞMALARINA DA, NETANYAHU’NUN KONUŞMASI, İRAN’A YÖNELİK BİR SALDIRI OLASILIĞINDA İSRAİL İLE AYNI ÇİZGİDE (SALDIRIYI İSRAİL’İN YAPMASI KOŞULUYLA TABİİ) BULUŞMAKTAN ÇEKİNMEYEN SÜNNİ ARAP ÜLKELERİNİN YAKINMALARI, ŞEKİLLENMEKTE OLAN BU GARİP YAKINLAŞMANIN ARKASINDAKİ “YÜKSELEN İRAN HEGEMONYASI” KONUSU EGEMEN OLDU

ABD’nin P5+1 grubu (ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa, Almanya) aracılığıyla İran’ın atom bombası yapmasını önleyecek bir anlaşma yapma çabaları 30 Mart’ta bir sonuç verecek. Anlaşma imzalanırsa, İran’ın nükleer enerji programı bugün (bomba yapma kapasitesinden bir yıl uzakta) olduğu noktada 10 yıl için dondurulacak. İran’ın atom bombası yapmasını engellemek için uygulanan yaptırımlar kalkacak (daha önceki yaptırımlar kalkmıyor); ilk beş yılın sonunda P5+1 grubu durumu yeniden gözden geçirecek. On yıl sonrası ise şimdilik meçhul.

İran’la bir anlaşma imzalama olasılığı, İsrail ve ABD’deki muhafazakâr kanadın yanı sıra, bölgedeki Sünni Arap ülkelerini de korkutuyor.

Geçen hafta İsrail Başbakanı Netanyahu, Amerika’daki liberal Yahudileri ve Demokratları yabancılaştırmak, ABD-İsrail ilişkilerini zedelemek pahasına, ABD Kongresi’nde bu anlaşmaya karşı bir konuşma yaptı; anlaşmanın İran’ı atom bombası yapma amacından caydırmayacağını savundu ama, birçok yorumcuya göre savaştan başka bir yere çıkacak, gerçekçi bir öneri sunamadı.

Geçen haftanın jeopolitik tartışmalarına da, Netanyahu’nun konuşması, İran’a yönelik bir saldırı olasılığında İsrail ile aynı çizgide (saldırıyı İsrail’in yapması koşuluyla tabii) buluşmaktan çekinmeyen Sünni Arap ülkelerinin yakınmaları, şekillenmekte olan bu garip yakınlaşmanın arkasındaki “yükselen Iran hegemonyası” konusu egemen oldu.

Netanyahu, İran’ın atom bombası yapmasından, ABD’nin de bunu kabullenmeye hazırlanıyor olmasından korkuyor. Bu korkuların ne kadar samimi olduğunu bilmek zor. İsrail’de bile birçok yorumcu, Netanyahu’nun ABD Kongresi’ndeki konuşmasının “güvenlikçi şahin” imajını parlatarak, İsrail seçimlerinde şansını artırmak için yapılan “sinik” bir jest olduğunu düşünüyor. MOSSAD’ın önceki şefi de Netanyahu’nun konuşması için “bull shit” (anlamsız boş laf) demiş (Times of Israel, 5/03/15). Elinde 200 nükleer bomba, bunlarla istediği yeri vuracak teknoloji, etkili bir füze savunma sistemi olan İsrail’in İran’dan bu kadar korkması çok mantıklı değil.

Sünni Arap krallıklarının konumu ise İsrail’inkinden farklı; korkuları temelsiz değil.

Ergin Yıldızoğlu

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/229455/Yeni_Ortadogu_da...__1_.html

 

  • “YURTDIŞINA OKUMAYA GİDENLER ARASINDA İŞ BULUP KALANLAR OLUYOR. CEMAAT OLARAK BU KONUDA BİR GENELLEME YAPMAYI UYGUN GÖRMEMEKLE BERABER ARTAN ANTİSEMİT SÖYLEMLERİN YURTDIŞINDA OKUMAYA GİDEN GENÇLERİMİZİN KARARLARINA YANSIYABİLECEĞİ DE BİR TESPİTTİR”

Türkiye’deki Yahudi cemaatinin genç üyelerinin son dönemde artan antisemit (Yahudi karşıtı) söylemler yüzünden yurtdışına göç etmeye başladığı belirtildi. Şalom yazarı Mois Gabay, “2013 yılında yüzde 18 olan lise ve sonrası yurtdışı eğitim oranı, 2014’te yüzde 37’ye yükseldi. Gençler en çok ABD ve Kanada’yı tercih ediyor. En büyük neden ise geçtiğimiz yaz doruğa ulaşan antisemit söylemler ve bunların karşısında ceza mekanizmasının işlememesi” dedi. Sefarad kökenli Yahudilere İspanya vatandaşlığı hakkının verilmesinden sonra yurtdışına göç edenlerin sayısında artış yaşandığını belirten Gabay şöyle konuştu:

“Faiz lobisi, içimizdeki siyonistler, bir devletin uzantıları gibi söylemler cemaatte rahatsızlık uyandırıyor. Farklı bir ülkede hayat kurma sebepleri arasında geçen yaz aylarında hat safhaya ulaşan antisemit söylemler ve buna karşın ceza mekanizmasının işlememesi, gençler arasında gelecek endişesi yaratıyor. Özellikle sosyal medya üzerinden yapılan nefret söylemleri ne yazık ki çoğu başarılı gencin aidiyetini sorgulamaya başlamasına neden oldu.”

Türk Musevi Cemaati ise, antisemit söylemlerin yurtdışında okumaya giden Yahudi gençlerin kararlarına yansıyabileceğini belirtti. Türkiye’de 18 bin Musevi’nin olduğunu belirten cemaat, “Yurtdışına okumaya gidenler arasında iş bulup kalanlar oluyor. Cemaat olarak bu konuda bir genelleme yapmayı uygun görmemekle beraber artan antisemit söylemlerin yurtdışında okumaya giden gençlerimizin kararlarına yansıyabileceği de bir tespittir.”

Mert İnan

http://www.milliyet.com.tr/antisemitizmle-gelen-yahudi-beyin-gundem-2024751/

 

  • BÜYÜK HAHAM YİTZHAK MEİR, HALKININ GELENEKLERİ ÜZERİNE ÇALIŞMALAR YAPTIĞI BİR DÖNEMDE BİR ARKADAŞI ONA ŞAKA YOLLU SORAR: “BANA TANRI’NIN NEREDE OLDUĞUNU SÖYLEYEBİLİRSEN SANA BİR METAL SİKKE VERİRİM.” MEİR’İN CEVABI ŞU OLUR: “SEN BANA TANRI’NIN NEREDE OLMADIĞINI SÖYLEYEBİLİRSEN, BEN SANA İKİ KATINI VERİRİM.”

Anthony de Mello, örnek bir hayat yaşamış olan Haham Abraham ile ilgili bir hikâye anlatır. Haham Abraham öldüğünde doğruca cennete gider ve melekler onu övgü dolu şarkılarla karşılar. Buna rağmen Abraham başını öne eğmiş durmaktadır. Mesafeli ve kederlidir, tesellilere bile yanıt vermez. Sonunda Tanrı’nın huzuruna çıkarılır ve sonsuz derecede şefkat dolu bir ses duyar: “Benim sevgili oğlum, göğsünde nasıl bir acı taşıyorsun, söyle?” “Bana gösterilen bu hürmeti hak etmiyorum” diye cevap verir Haham; “İnsanlara örnek olmuş biri olarak tanınsam da, bir konuda büyük bir hata yapmış olmalıyım. Tüm öğretilerimi özenle aktardığım tek oğlum, Museviliği bırakıp Hıristiyan oldu!” “Bunu dert etme” der Tanrı’nın sesi; “Benim de tek oğlum var ve o da aynısını yaptı!”

Roberto Shinyashiki, oğlunu geleneklere sıkı sıkıya bağlı bir şekilde yetiştirmeye çalışan Musevi bir annenin hikâyesini anlatır. Ancak oğlunun güçlü ve inatçı bir karakteri vardır ve annesinin istediği gibi değil kalbinden geçen şekilde yaşamayı seçer. Anne öldüğünde, tıpkı önceki hikâyedeki Haham Abraham gibi, Tanrı’ya bağlı örnek bir yaşam sürdüğünden doğrudan cennete gider. Oraya vardığında diğer annelere oğluyla ilgili üzüntüsünü anlatır ve hiçbir annenin evladının seçtiği yoldan memnun olmadığını görür. Günlerce konuşup ailelerini kontrol edecek kadar güçlü olamadıkları konusunda dertleştikten sonra, anneler Meryem Ana’nın yanlarından geçtiğini görürler. “İşte bu anne oğlunu muhteşem bir şekilde yetiştirmeyi başardı!” der annelerden biri. Hemen tüm anneler Meryem Ana’nın yanına gider ve İsa’nın kariyerini övmeye başlarlar: “Çok akıllı bir adamdı. Kaderin onun için yazdığı her şeyi başarıyla gerçekleştirdi, dürüstlük yolundan bir an bile sapmadan yürüdü ve bugün hâlâ ailesi için büyük bir gurur kaynağı!” “Hepiniz söylediklerinizde haklısınız” diye cevap verir Meryem Ana; “Ama doğrusunu söylemek gerekirse, ben onun doktor olmasını istiyordum...”

Büyük Haham Yitzhak Meir, halkının gelenekleri üzerine çalışmalar yaptığı bir dönemde bir arkadaşı ona şaka yollu sorar: “Bana Tanrı’nın nerede olduğunu söyleyebilirsen sana bir metal sikke veririm.” Meir’in cevabı şu olur: “Sen bana Tanrı’nın nerede olmadığını söyleyebilirsen, ben sana iki katını veririm.”

Paulo Coelho

http://www.haberturk.com/yasam/haber/1050972-terk-edilmis-anne-ve-baba-sorunu

 

  • BAZEN ÇOK YAKIN ARKADAŞLARIM BİLE YAHUDİLERLE İLGİLİ KÖTÜ ŞAKALAR YAPIYORLAR. FAKAT SANIRIM HEPİMİZİN BİR ZIRHI VAR, İNCİNMEMEK İÇİN GELİŞTİRDİĞİMİZ, BEN DE BU ZIRHLA KORUYORUM KENDİMİ. EN YAKIN ARKADAŞIMA ÇIKIŞACAK DEĞİLİM AMA MESELA “SİZ YABANCI MISINIZ?” DİYENLERE ÇIKIŞIYORUM. PARDON YANİ! ÖFKELENİYORUM

Babaannemin ismi Suzan, Gila ismi sanırım ben doğduğumda modadaydı. Annem ve babam evlendiklerinde İsrail’e gitmişler, herhalde biraz da oranın etkisi altında kalmışlar. Moda bir isim, yeni bir isim... Mesela benim kızım Ada doğduğunda, hiç Ada ismi yoktu. Ada, Kınalı’da doğdu, onun için babası bunu buldu.

(…) Hayır, Ada’yı Türkçe olarak hiç düşünmedim. Ada, çok enternasyonal bir ad. Bizim bir İtalyan arkadaşımız vardı, onun annesinin adı da Ada. Ada’nın babasının adı Ara idi, “Kızımızın adı da Ada olsun” dedik. Ara, Ermeni’ydi, soyadı da Parisyan’dı. Ben gazeteciliğe başladığımda adım Gila Parisyan’dı ve bu insanlara çok egzotik geliyordu. Ama ‘Yahudi Gila’ olduğun anlaşılınca, bu sefer Parisli değilsin, MOSSAD’sın, ajansın! Meslekte ilerledikçe, Anadolu’ya gittiğimde, insanlarla mülakat yapmaya başladığımda ismimin ağırlığını hissetmeye başladım. İsmin ağırlığını duyuyorsun, çünkü bir farklılığı insanlar senin önüne koyuveriyorlar. “Sen benden farklısın”ı ya bakışlarından, ya sorularından anlıyorsun.

(…) Ben kendimi önce insan olarak, dünya vatandaşı olarak görüyorum. Kadınım. Bir sürü aidiyetim var. Yani Yahudiliğim birinci, ikinci, üçüncü sırada değil, çok sonra geliyor. Belki en sonda geliyor. Ama bu ismi taşıdığım için insanlar önce beni Yahudi olarak görüyorlar, diğer kimliklerimi görmüyorlar.

(…) Bazen çok yakın arkadaşlarım bile Yahudilerle ilgili kötü şakalar yapıyorlar. Fakat sanırım hepimizin bir zırhı var, incinmemek için geliştirdiğimiz, ben de bu zırhla koruyorum kendimi. En yakın arkadaşıma çıkışacak değilim ama mesela “Siz yabancı mısınız?” diyenlere çıkışıyorum. Pardon yani! Öfkeleniyorum. Bir de, ‘hanım’ yerine ‘bayan’ denmesine deli oluyorum. Neden bayan diyorlar? Bay ve bayan; bayan, bayın eşi oluyor. Bayan, baysız, tek başına olamazmış gibi... Ve Türklere bayan demiyorlar! Azınlıkların kendi içinde bunu kullanması da çok tuhaf. Anlamsız geliyor bana, ve her seferinde tersliyorum; “Bayan Gila değil, Gila Hanım!”

Rita Ender

http://www.agos.com.tr/tr/yazi/10797/burokrasi-ona-suzan-diyor

 

  • İSRAİL'İN DIŞ GÖRÜNTÜSÜNE, ÇATIŞMA VE ADALETSİZLİK ALGILARININ HAKİM OLDUĞUNU HATIRLATMAYA GEREK YOKTUR. BU GENEL RESİMDE, AKILLI İSRAİL’İN EKONOMİSİNİ GELİŞTİRMEDE NE KADAR BAŞARILI OLDUĞU GÖRÜLMEMEKTEDİR

İsrail tarım konusunda dünyanın sayılı ülkelerinden biri. Ve bir mucize yarattılar. Güney Afrika Times gazetesinden Greg Mills İsrail’in tarım politikasıyla ilgili 25 Kasım 2011’de çarpıcı bilgiler vermişti. Okuyalım:

“İsrail topraklarının SADECE % 20’si tarıma elverişlidir. Fakat Mayıs 1948’deki bağımsızlık ilanından bu yana, ülkenin tarımsal üretimi 16 ile katlanmıştır. Bu başarı için İsrail’de çok ter döküldü, ancak daha da önemlisi, bu sonuca pek çok yenilik ve işbirliği sayesinde varıldı.

Bu yeni bir şey değildir. Zamanında Nebatiler, Be’er Sheva Çöl Bitkileri Araştırma İstasyonu yakınındaki bölgede çalışan en eski çöl çiftçileriydi ve karmaşık teraslama sistemleri kullanarak, buldukları her su damlasını tarlalarına yönlendirirlerdi. Bundan 2000 yıl sonra bugün, İsrail gıda ihtiyacının üçte ikisinden fazlasını kendisi üretmektedir. Yarısından fazlası taze ürünler olan tarım ihracatı 2 milyar doların üzerindedir.

İsrail'in dış görüntüsüne, çatışma ve adaletsizlik algılarının hakim olduğunu hatırlatmaya gerek yoktur. Bu genel resimde, akıllı İsrail’in ekonomisini geliştirmede ne kadar başarılı olduğu görülmemektedir.  Örneğin tarımda İsrail, su kullanımını azaltmak ve üretimi çoğaltmak için teknolojiye başvurmuş ve yüksek verimli ürünlerle hem üretim hacmini, hem de satış değerlerini arttırmıştır. Orada, bilgisayarlı damla ve doğrudan sulama sistemleri standart olarak kullanılan yöntemlerdir.”

Eğer İsrail bunu başardıysa, Türkiye niye başarmasın?

Cem Küçük

http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/cemkucukspor/israil-yapabiliyorsa-biz-niye-yapmayalim-2008324

 

Netten okumalar

  • BİR KİTAP BAŞLIĞI: WİTH THE ZİONİSTS İN GALLİPOLİ

http://blog.radikal.com.tr/politika/bir-kitap-basligi-with-the-zionists-in-gallipoli-91618

 

  • BU MEKTUBU DÜNYADA OKUYABİLECEK ÇOK AZ KİŞİ KALDI

http://www.posta.com.tr/yasam/HaberDetay/Bu-mektubu-dunyada-okuyabilecek-cok-az-kisi-kaldi.htm?ArticleID=271346

 

  • NEFRET EDİYORUZ ÇÜNKÜ SENİ ÇOK SEVMİŞTİK – BÜLENT TİMURLENK

http://www.sabah.com.tr/yazarlar/pazar/timurlenk/2015/03/08/nefret-ediyoruz-cunku-seni-cok-sevmistik

 

  • İSRAİLLİLER NEDEN "SÜMBÜL AĞA"YI ÇOK SEVİYOR – RAFAEL SADİ

http://odatv.com/n.php?n=israilliler-neden-sumbul-agayi-cok-seviyor-0503151200

 

  • İSRAİL: ‘SEÇİLMİŞ HALK’TAN FANİLERİN ARASINA – NEDRET ERSANEL

http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/nedretersanel/israil-secilmis-halktan-fanilerin-arasina-2008301

 

  • AMERİKA’DAN İKİ BAŞBAKAN GEÇTİ – ALİ H. ASLAN

http://www.zaman.com.tr/ali-aslan/amerikadan-iki-basbakan-gecti_2282235.html

 

  • İSRAİL SEÇİMLERİNE DOĞRU

http://blog.radikal.com.tr/dunya/israil-secimlerine-dogru-92310

 

  • OSMANLI’DA GAYRİMÜSLİMLERİN KAZANANLAR, MÜSLÜMANLARIN İSE KAYBEDENLER OLDUĞU ALGISI YANLIŞ

http://www.agos.com.tr/tr/yazi/10826/osmanlida-gayrimuslimlerin-kazananlar-muslumanlarin-ise-kaybedenler-oldugu-algisi-yanlis