NBA’in iki yakası bir araya gelecek mi?

NBA’da son zamanlarda Batı ve Doğu Konferansları arasındaki mutlak güç farkının, mevcut konferans sisteminin rekabet ortamına zarar verdiğini dile getiren sesler her geçen gün artıyor. Peki, bu sistemin faydaları ve zararları ne? Ve en önemlisi, bu sistemden vazgeçmek mümkün mü?

Spor
4 Mart 2015 Çarşamba

İgal Ers


Amerikan Basketbol Ligi NBA’i, Avrupa liglerinden ayıran en önemli özellik, sistemine dahil ettiği iç dinamikler sebebiyle gücün el değiştirmesini ve böylece sürekli rekabetçiliği sağlayabilmesidir. Playoff’a girememiş güçsüz takımların draft’tan daha yüksek seçim yaparak kaderlerini değiştirebilecek genç bir oyuncu bulabilmesi ve bir takımın ekstra vergi ödemeden oyunculara vereceği toplam paranın belli bir seviyede tutulması küçük balıkların da büyük balıklar kadar ligde başarılı olma şansına sahip olmasını sağlar. Örneğin, 1999’da Tim Duncan’ı draft eden San Antonio Spurs aslında NBA’in en küçük piyasalarından birine sahip olsa da bulduğu bu süperyıldızla ve uzun vadeli stratejisiyle beş şampiyonluğa uzanmayı başarmıştı. Bu rekabetçilik ortamı, hem NBA’e sürekli bir yenilik katar, hem de küçük şehirlerde bile yerel halkın kendi takımlarına olan inancını hayatta tutar. 

Ancak son yıllarda kendini iyice hissettiren Batı ve Doğu Konferansları arasındaki mutlak güç farkı, konferans  sisteminin bu rekabetçilik ortamına zarar verdiğini söyleyen çatlak seslerin yükselmesine sebep olmaya başladı. Peki, Batı’daki playoff yarışından ağzı yanan Phoenix Suns takımının sahibinden tutun, Amerikan basketbol kültürüne yön veren ESPN yazarlarına kadar birçok kişiyi kapsayan bu sesler neden yükseliyor? Bunun altında temelde ayrı ama birbirine bağlı iki sebep olduğunu söyleyebiliriz.

Birincisi, bu dengesizliğin yarattığı haksızlık durumu. Güçlü Batı Konferansı’nda son anda playoff’u kaçıran takımlar, galibiyet oranları her ne kadar Doğu’da playoff yapan takımlardan yüksek olsa da playoff hakkını kaybediyorlar. Bu da bir çok önemli yıldızın NBA’in en önemli arenasında boy gösterememesi anlamına geliyor. Bu yazıyı yazdığım tarih itibariyle Batı’da dokuzuncu olan New Orleans Hornets aslında galibiyet yüzdesi bakımından Doğu’nun altıncı takımı olan Milwaukee’yle aynı seviyede (yüzde 56,1) bulunuyor. Bu da NBA’in bu aralar ön plana çıkarmayı sevdiği, kimilerinin MVP adayı genç süperyıldız Anthony Davis’in playoff dışında kalması demek. Bu da bizi ikinci önemli soruna getiriyor: NBA’in pazarlama kuvvetinin azalması.

Şu anki konferanslar arası dengesizliğin sonuçları olan zayıf Doğu Konferansı playofflarının özellikle ilk turlarındaki rekabet eksikliği, NBA finaline gelen Doğu takımının görece olarak daha çok yorulması ve en önemlisi hem Batı’da “hak edip de giremeyen” yıldızların olması, hem de NBA izleyicilerinin rekabet yoksunu maçlara rağbet etmemesi, televizyon gelirlerinin düşmesine sebep oluyor. Belki de pazarlamaya dünyada en çok önem veren organizasyonlarından biri olan NBA için reytinglerin düşmesi asla kabul edilebilir bir durum olamaz.

Bu dengesizliğin getirdiği başka bir dezavantaj ise yukarıda bahsettiğim iç dinamiklerin zararlı hale dönüşmesine sebep olması. Batı’da son anda playoff’u kaçırmış bir takım draft’tan yüksek bir yer kapıp, kadrosuna yine iyi bir oyuncu katma şansını bulurken, görece zayıf bir kadroya sahip olan Doğu’daki herhangi bir playoff takımı draft’ta sonlarda seçim yapıp takıma kademe atlatacak bir oyuncuya erişme şansını kaybediyor.

Madem konferans sistemi çalışmıyor, hâlâ neden kullanılıyor diye sorabilirsiniz. NBA’de herhangi bir takım sadece normal sezonda (playoff hariç) 82 maç yapıyor. Bu yoğun tempoda coğrafi olarak yakın olan rakipleriyle daha sıklıkla oynarken (3 veya 4 maç), diğer yakadaki takımlarla senede iki kere karşılaşıyor. Böylece zaten yorucu olan maç temposunun üstüne daha fazla yük bindirilmesi engellenmeye çalışılıyor. Eğer konferanslar kalkarsa, oynanan maç sayısında da değişiklik yapılması gerekebilir, bu da televizyon gelirleriyle ilgili yeni hesaplamalar ve pazarlıklar anlamına gelir. Bunun yanında coğrafi yakınlıklardan faydalanılarak yaratılan ve geçmişten süregelen yerel rekabetlerin de önemi de azalır ki şu aralar Amerika'nın en büyük profilli takımlarının kötü performanslar verdiğini düşünürsek, bu New York, Boston ve Los Angeles gibi metropol piyasaların maçlara olan ilgisini iyice azaltabilir.

Tabii ki NBA gibi bir organizasyonda yapılacak böyle köklü bir değişiklik taşları yerinden oynatacaktır. Bazı kesimlerden tepki çekecek, bazı kesimlerden destek alacaktır. Ancak ben sıradan bir NBA takipçisi olarak konferans bazlı playoff sisteminden uzaklaşılmasının uzun vadede hem güç dengesi adına hem de izleyicinin aldığı keyif bakımından yararlı olacağına inanıyorum. Ve bu yüzden, buradan Ronald Reagan'ın zamanında Batı ve Doğu Almanya'yı ayıran Berlin Duvarı'nın yıkılmasını istediği konuşmada kullandığı cümleyi, NBA'in en üst yetkilisi Adam Silver'a ithaf ediyorum: "Yıkın artık o duvarı! Açın kapıları!"