Zorlu’da Yıldızlar Geçidi

Andrew Makepeace Ladd III, Melissa Gardner’a onu kayıp bir prensese benzettiğini söyleyen ilk mektubunu yazdığında ikisi de 7 yaşındaydı. Sonraki 50 yıl boyunca ikili, hayallerin, umutların, büyümenin, savaşların, evliliklerin, doğan çocukların, zaferlerin, hayal kırıklıklarının içinden, onları inatla birbirinden ayırmaya odaklanan kadere rağmen, yüreklerindeki bütün sırları birbirlerine yazışmalarının aracılığıyla açarak, hayatlarının en önemli olayını, birbirlerine olan ölümsüz aşkı yaşayacaklardır

Erdoğan MİTRANİ Sanat
12 Ocak 2015 Pazartesi

Amerikalı oyun yazarı ve romancı A.R.Gurney’in ilk kez 1988’de sahnelenen oyunu ‘Love Letters / Aşk Mektupları’, okuma tiyatrosunun saygın örneklerinden biridir.

Eğlenceli ve kimi zaman komik bir tonda başlayan, giderek duygusallaşarak dokunaklı bir finale ulaşan bu son derecede etkileyici metni, uzunca bir masanın başında, yan yana oturan ancak birbirlerine bakmadan, birbirlerine dokunmadan yazdıkları mektupları okuyan iki oyuncu seyirciye aktarmaktadır.

Ağırlığı ses tonlamalarında ve mimiklerde olan güçlü bir oyunculuk gerektiren, buna karşın bir buçuk saati aşan süresi boyunca mektuplar ellerinde olduğu için oyuncularından ezber istemeyen ‘Love Letters’, yazıldığı tarihten itibaren, özellikle kendilerini sahnede de ispatlamayı amaçlayan çok sayıda sinema oyuncusunun favorisi olmuş.

Fransız Sineması’nın yaşayan iki efsane oyuncusundan Anouk Aimée (diğeri tabii ki Jeanne Moreau) uzun kariyerinde tiyatroya göreceli olarak geç başlamış, 1991’den itibaren

‘marka’sı hâline gelmiş olan ‘Love Letters’ı, Jean-Louis Trintignant (1991), Philippe Noiret (2005), Jacques Weber (2006), Alain Delon (2008) gibi Fransa’nın en ünlü erkek oyuncularıyla birlikte oynamış.

Ocak 2014’de, 81 yaşındaki Aimée, Melissa Gardner’i kendisinden 15 yaş genç olan Gérard Depardieu eşliğinde bir kez daha yorumladıktan sonra, ikili meşaleyi bir başka ünlü çifte, Fransız tiyatrosunun ünlü oyuncularından Agathe Natanson ile Türk seyircisinin ‘Tous les Matins du Monde / Dünyanın Tüm Sabahları’ ile anımsayacağı Jean-Pierre Marielle’e devretmiş.

 Gérard Depardieu, Allegra Mitrani, Jean Pierre Marielle, Erdoğan Mitrani, ve Agayha Natanson

 

Ünlü yönetmen Benoît Lavigne’in sahneye koyduğu ‘Love Letters’, 8 Ocak 2015’de Zorlu Center PSM’nin büyük salonunda, bu son iki prodüksiyondan birer oyuncuyla,  Gérard Depardieu ve Agathe Natanson ile Türk seyircisinin karşısına çıktı.

Sezon başında oyunun Gérard Depardieu ve Anouk Aimée tarafından yorumlanacağı ilân edilmişken, gösteriden birkaç hafta önce Anouk Aimée’nin gelmeyeceği belli olduğunda yaşadığım hayal kırıklığı, oyunun ilk repliklerinden itibaren yerini, olağanüstü bir kadın oyuncuyu ilk kez keşfetmenin heyecanına bıraktı.

Depardieu ile ortak arkadaşımız, Marcel Carné’nin manevi oğlu Alban Barreau-Carné sayesinde, hem oyunu ayrıcalıklı bir yerden izlemek, hem de çok başarılı performanslarının ardından, 2000’e yakın izleyiciden hak edilmiş uzun bir alkış alan oyuncularla bir mini söyleşi yapmak fırsatım oldu.

Sanatçıların odasına girerken bir sürprizle daha karşılaştık. Selefini tebrik etmeye geldiğini tahmin ettiğimiz Jean-Pierre Marielle de oradaydı. Gérard Depardieu, bizi her şeyden önce nezaketi, alçak gönüllülüğü ve içtenliğiyle şaşırttı. Sanki karşımızda dünyaca ünlü bir ‘star’ değil, yıllardır tanıdığımız bir arkadaş vardı. Uçağı ertesi sabah erken kalkacağından, kısa tutmak zorunda kaldığımız söyleşide sinemasal anıları tazeleyip ‘Vincent, François, Paul… et les autres’da, Fransız Sineması’nın çok sayıda kıdemli ve deneyimli oyuncusu arasında nasıl da öne çıktığını, birkaç fazla kilo ve grileşmiş saçlara karşın hâlâ o günlerdeki kadar enerjik durduğunu hatırlattığımda “biliyor musun,” dedi “o kırk yıl önceydi”.

Oyundaki partnerine hayran kaldığımızı söyleyince çocuk gibi sevinerek, “Agathe bunu mutlaka duymalı” dedi ve hep beraber Agathe Natanson’un odasına geçtik. Ünlü oyuncu, iltifatlarımıza neredeyse yüzü kızararak defalarca teşekkür ederken odada bulunan Jean-Pierre Marielle ile de kısaca sohbet etme fırsatımız oldu. Bu vesileyle, 80’i aşkın yaşına rağmen canlılığından hiç kaybetmemiş olan Marielle’in Natanson’un sadece oyundaki partneri değil, 2003’de Floransa’da evlenmiş olduğu hayat arkadaşı da olduğunu bu vesileyle öğrendik.

Depardieu, daha önce İstanbul’a birkaç kez geldiğini, şehri epey tanıdığını ve Boğaz’da gezmekten nasıl keyif aldığını anlattığında, içinde doğup büyüdüğüm ve âşık olduğum kentimi bir kez de onunla gezmek istediğimi söyledim. O da yakında tekrar İstanbul’a geleceğine söz verdi.

Bir hatıra resmi çektirip, kırk yıllık dostlarımızdan ayrılır gibi vedalaştıktan sonra eşimle, dünyanın sanata en çok değer veren ülkelerinin birinde değerini defalarca ispatlamış bu insanların samimiyetine ve tevazuuna hayran olduğumuzu, gerçek sanatçının ne olduğunu bir kez daha gördüğümüzü paylaşıyorduk.