Bursa, Mudanya, Cumalıkızık ve Tırılye
Generation Next grubu 2014-2015 kış sezonuna 5-7 Ekim tarihlerinde düzenledikleri ‘Otantik Vapur’ otel temalı kültür turu ile “merhaba” dedi. Tarihin izlerinde, farklı çevrelerden 27 maceraperestin üç gün boyunca bir yandan yerel kültürle etkileşimde bulunup diğer yandan unutulmaz fotoğraflar çektiği bu keyifli tur, 5 Ekim sabahı erken saatlerde yola çıkılması ile başladı. Bu organizasyonun şimdiye kadar yapılan turlardan farkı ise katılımcıların istekleri doğrultusunda yönlendirilerek hem tatil hem de keşfin tadına varılmasıydı. Gezinin en unutulmaz anları, şüphesiz Bursa Cemaati Başkanı Leon Ennekave rehberliğinde gerçekleşen Geruş ve Mayor Sinagogları’na yapılan ziyaretti. Şu an halen 65 cemaat üyesinin yaşadığı şehirde, sinagogların son derece bakımlı olması ve korunması katılımcıların mutlu izlenimlerle ayrılmalarını sağladı.
Anadolu’nun ilk Türk başkenti, Hıristiyan âleminin 3. kutsal kenti İZNİK
5 Ekim sabahı Yalova’ya feribot ile varılmasından sonra gezinin ilk durağı İznik Ayasofya Camii’ydi. Burada tur rehberi Mois Gabay tarafından İznik’in Hıristiyan kültür mirası ile ilgili bilgiler katılımcılara aktarıldı. Hıristiyan âleminin üçüncü kutsal kenti, Anadolu’nun da ilk Türk başkenti olan İznik, tümüyle açık hava müzesi olan ve dünyada eşine az rastlanır antik bir şehirdir.
Hıristiyanlığın ana ilkelerinin belirlendiği Birinci Konsül 228 piskoposun katılımıyla 325 yılında İznik’te Senatus Sarayı’nda toplanmıştı. İmparator 1. Constantinus’un da katıldığı toplantıda iki önemli görüş tartışıldı. İskenderiyeli din adamı Arius’un görüşü “Hz. İsa’nın sadece bir insan olduğu ve Tanrı’nın oğlu olarak dünyaya gelmediği” şeklindedir. Kısa sürede taraftar toplayan bu teze piskoposlar karşı çıktı. Uzun tartışmalardan sonra Hıristiyanlıkla ilgili yortu günleri ve İznik kanunları adı ile de bilinen 20 maddelik metin bu konsülden sonra kabul edildi. “Hz. İsa’nın Tanrı’nın oğlu olduğu” tezi de kabul gördü.1962 yılında Vatikan’da toplanan 19. Konsülde İznik, Yeruşalayim ve Vatikan’dan sonra üçüncü kutsal kent ilan edildi. Ayrıca 787 yılında yine İznik’te bu kez Ayasofya’da 7. Konsül toplandı ve İmparatoriçe İrene’nin önderliği ile resim ve heykel üzerindeki yasaklar kaldırıldı.
İznik Ayasofya’sının gezisinden sonra İznik Gölü etrafından bir tur atılarak göl kenarında da keyifli bir çay molası verildi. İznik sonrası grup kalacakları otele, Mudanya’ya doğru devam ettiler. Konaklama Kadıköy- Eminönü-Sirkeci hattında yıllarca yolcu taşımış ve daha sonra da Bursalı iki iş adamı tarafından turizme kazandırılmış şu anda otel olarak kullanılan Turan Emeksiz Otantik Vapur Otel’de gerçekleşti. Bursa Güzelyalı Yat Limanı’nda demirleyen gemi orijinal yapısına sadık kalınarak konforlu ve şık bir otele dönüştürülmüş.
Rum Kasabası’ndan Zeytinbağı’na TRİLYE
Otele yerleştikten sonra hem akşam balık lokantalarına bir göz atmak hem de gece turuna devam etmek için, eski bir Rum kasabası olan Trilye’nin yolunu tuttuk. Mudanya’nın 12 km batısında, Marmara Denizi’nin güneyinde yer alan Trilye tarihi dokusunu günümüze kadar taşıyan bir kıyı kasabası. MÖ 5. yüzyıldan beri yerleşimin olduğu bölge tarihi kaynaklarda ‘Triglea, Bryllion’ gibi isimlerle anılır. Adının kökeni tam olarak bilinmemekle beraber adının eski Yunancada barbunya balığı adını taşıyan ‘triglea’dan geldiği söylenmektedir. Bir diğer fikre göre de “çok barbunya bulunan yer” anlamında triglea’dan türemiştir. Trilye’nin MS 376 yılındaki konsül sonrası aforoz edilen Aya Yanni, Aya Yorgi ve Aya Sorti isimli üç papaz tarafından kurulduğu yönünde iddialar vardır. Bu üç din adamının anısına da bölgeye üçleme ‘Trilye’ adının verildiği ve uzun yıllar Rum-Ortodoks inancı için önemli bir merkez olduğunu varsayımı da mevcuttur. Bizans ve Osmanlı mimarisinin izlerini taşıyan bölge birinci derece sit alanıdır. Gün batımında bir dönem Makarios’un da okuduğu Taş Mektep, Kemerli Kilise ve Dündar Evi gezisinden sonra yolda şans eseri karşılaştığımız bölgenin yerlisi bir hanımdan dinlediklerimizde yaşanan ayrılıklara, mübadele döneminin acılarına da şahit olduk.
Osmanlı’nın ilk başkenti, ruhaniyetli şehir BURSA
Sonraki gün turumuzun ilk durağı Bursa şehir merkezi idi. Bir yandan Bursa Yahudilerini yakından tanıdığımız bu günde Osmanlı’nın bu kuruluş kentindeki mirasına da cami gezileri ile vakit ayırdık.
Bursa sinagoglarından ilk olarak Geruş Sinagogu’nu ziyaret ettik. İbranicede Geruş sözcüğü “kovulmuş, sürgün edilmiş” anlamına gelir. 15. yüzyılın sonlarında İspanya’yı terke mecbur kalan ve Sultan II. Bayezid tarafından Osmanlı İmparatorluğu’na kabul edilen Sefarad Yahudilerinin ilk kafileleri Bursa’ya yerleştirilmişti. 1573 tarihli Bursa Tahrir Defteri’nde bu kişilerin adı Cemaati Giroz olarak geçiyor. 16. yüzyıl başlarında, II. Selim döneminde inşa edilen bu sinagog Sakarya Caddesi’nde yer alıyor. Kemerli bir kapısı ile yan sokakta sundurmalı bir diğer kapısı mevcut. Enine dikdörtgen şeklindeki ana mekânın zemini mermer kaplı olup ahşap oturma yerleri çepeçevre duvar diplerinde ve ortada daire şeklinde dizili. Ehal sadedir. Diğer örnekleri ancak Hindistan’da Kochin ve Fransa’da Carpentras ve Cavillon’da görülen, balkon şeklinde bir üst teva’ya, giriş kapısının iki yanında duvar içine konumlandırılmış iki adet merdivenle ulaşılır. Ana mekânın tam ortasında sabit bulunan ikinci teva ise 1950 yıllarında Bursa Etz Ahayim Sinagogu’ndan getirtilmiş. 60-70 kişilik azara yukarıda sağda olup, girişi dış avludandır.
Gezimizin bir sonraki durağı ise Bursa Mayor Sinagogu’ydu. 15. yüzyıl sonlarında İspanya’nın Mayorka Adası’ndan Osmanlı’ya gelen ve Bursa’da surların içindeki Tophane ve Muradiye mahallelerini içine alan bölgeye yerleştirilen Sefarad Yahudileri tarafından inşa edilmiş olan bu sinagoga, terk ettikleri adanın anısına Mayor adı verildi. Bu cemaat 1573 tarihli Bursa Tahrir Defteri’nde Cemaati Mayer adıyla kayıtlıdır. Sakarya Caddesi üzerinde bulunan Mayor Sinagogu’nun kapısındaki kemerler, Geruş Sinagogu gibi bu yapının da 1803 yangını veya 1855 depremi sonrası esaslı bir tamirattan geçtiği olasılığını kuvvetlendiriyor. Yaklaşık 100-150 kişi kapasiteli sinagogun ana giriş kapısının üstünde, Geruş Sinagogu’nda olduğu gibi bir üst teva bulunuyor.
700 yıllık bir Osmanlı köyü CUMALIKIZIK
Turumuzun son durağı ise geçmiş yıllarda adını daha da sık duymaya başladığımız Cumalıkızık Köyü idi. Uludağ’ın güney eteklerinde kurulan 700 yıllık Osmanlı konut dokusunu bozulmadan günümüze taşıyan bu köy, kültür varlıkları yanında doğal varlıkları ile de oldukça zengin bir doku sunuyor. İçlerinde yaşamların sürdüğü evleriyle adeta bir açık hava müzesi olan Cumalıkızık, tarihi, doğal ve kültürel değerleriyle UNESCO dünya tarihi mirası listesine de aday. Osmanlı döneminde Uludağ’ın etekleri ile vadiler arasında sıkışıp kalan köylere kızık adı verilmiştir. Diğer kızık köylerinde yaşayanların Cuma namazı için toplandığı yer olduğundan bu köyün de Cumalıkızık olarak anıldığı söylenir. Cumalıkızık Köyü’nde yassı taş döşemeli otantik sokaklarda çekilen hatıra fotoğrafları sonrasında da dönüş yoluna geçildi.
Dönüş yolunun bayram dönüşleri ile çakışmasına rağmen herhangi bir trafik ile karşılaşılmadan rahatça şehre varılması, Bursalı arkadaşların tur boyunca yaptığı paylaşımlar, arkadaşlık ortamı ve bol bol atılan kahkahalar turun akılda kalan güzel anlarından sadece bir kaçıydı. Generation Next bahar aylarında da düzenleyeceği farklı bir kültür turu ile de tarihimizin izlerinde keşfe devam edecek.
Yakın zamanda sertifikalı yabancı uzman eğitmenlerle düzenlenecek seminerler, bir klasik haline gelen farklı temalı ‘Afterwork’ partileri ve çok daha fazlası için Generation Next’i takip etmeye devam edin.