“Vicdanlar hâlâ sağır, kör ve dilsiz”

Ayrımcılık, nefret söylemi, ırkçılık karşıtı açıklamaları ve konu üzerindeki çalışmalarıyla öne çıkan CHP Bursa Milletvekili, Türkiye-AB Karma Parlamento üyesi Aykan Erdemir, Roş Aşana Bayramı vesilesiyle verdiği soru ve araştırma önergeleriyle birlikte açıklanan son AB İlerleme Raporu’nu ŞALOM okurları için değerlendirdi. Erdemir ayrıca CHP’nin yeni dönemde yapmayı planladığı değişikliklerden, 2015 seçimlerinde gençlere ve kadınlara düşecek görevlere de değindi

Rayka NAYIR GÜVEN Toplum
15 Ekim 2014 Çarşamba

Roş Aşana Bayramı vesilesiyle bir basın toplantısı düzenleyerek Türkiye’de gittikçe artmakta olan antisemitizm ve nefret suçlarına dikkat çektiniz. Ardından TBMM’ye biri yazılı, diğeri sözlü olmak üzere iki soru önergesi ve bir de araştırma önergesi verdiniz. Hedefiniz neydi? Önergelerle ilgili herhangi bir gelişme var mı?

TBMM’de 2011’den bugüne ayrımcılık, nefret söylemi ve nefret suçları üzerine çok sayıda yazılı - sözlü soru önergesi, araştırma önergesi ve kanun teklifi verdim. Bu konuları gerek Meclis Genel Kurulu ve komisyon toplantılarında gerekse basın toplantılarında dile getirdim. Amacım çoğulcu değerleri ve özgürlükçü demokrasiyi sağlam temeller üzerinde kurumsallaştırarak istisnasız her vatandaşımızın kendini eşit ve özgür hissedeceği bir Türkiye’ye ulaşmak. Daha önce verdiğim pek çok soru önergesi gibi bu önergeler de ya kanuni süresi içinde yanıtlanmaz ya da baştan savma bir yanıtla geçiştirilir. Bu duyarsızlık beni yıldıramaz. Yeni önerge, teklif ve açıklamalarla konuyu Meclis, hükümet ve kamuoyu gündemine taşımaya devam edeceğim.

Bu konuyla ilgili, siyasi çevrelerden, sivil toplum örgütlerinden ve kamuoyundan nasıl tepkiler aldınız?

Benim için siyasi kariyerimin en büyük ve en değerli ödülleri vatandaşlarımızdan gelen olumlu geri bildirimler ve teşekkür mesajlarıdır. Roş Aşana açıklamamın ardından yalnızca Türkiye’den değil dünyanın dört bir köşesindeki vatandaşlarımızdan çok güzel ve zarif mesajlar aldım. Bir vatandaşımız, “Size ancak kalbimin cesaret ve onur madalyasını verebilirim,” diye yazmış. Bundan daha kıymetli ne olabilir ki? Bu vesileyle ve sizin aracılığınızla nezaketleri ve kadirşinaslıkları ile beni mahcup eden herkese yürekten teşekkürlerimi iletmek isterim. Elbette, gönül isterdi ki sözlerim siyaset ve bürokrasi dünyasında da yankı bulabilmiş olsun. Dile getirdiğim sorunlarla ilgili olarak hemen harekete geçilsin, ortak bir eylem planı üzerinden zaman kaybetmeden yola çıkılsın. Ne yazık ki vicdanlar hâlâ sağır, kör ve dilsiz...

Bu konuya olan ilginizi oldukça iyi bildiğimiz halde ne yazık ki CHP’nin sizin kadar bu konuya eğilmediğini görüyoruz. Bunun sebebi nedir acaba?

CHP’nin 2011 Seçim Bildirgesi’nde ‘Azınlık din mensubu vatandaşlarımıza yönelik din ve inanç temelli ayrımcılık, nefret söylemleri ve nefret suçlarıyla kararlılıkla mücadele edeceğiz’ sözü yer alıyor. Benim gibi gerek vicdanlarının, gerek topluma verdiğimiz sözün gereğini yapan pek çok milletvekili arkadaşım var. Akademik uzmanlığım ve savunucu sivil toplum örgütlerindeki geçmişim nedeniyle ayrımcılık ve nefret suçları konularını ben daha sık ve daha ayrıntılı olarak dile getiriyor olabilirim. Nefretin bu derece güç kazandığı bir ortamda başta ben olmak üzere tüm milletvekili arkadaşlarıma çok daha büyük görev düştüğünün bilincindeyiz.

Bu konuyla ilgili olarak, bildiğiniz gibi özellikle yazın yaşanan İsrail-Hamas arasındaki savaş süresince Türkiye’de yaşayan Yahudilere yönelik oldukça ciddi hakarete varan sözler sarf edildi. Hatta siz o dönemde bu tarz söylemlerin karşısında olduğunuzu ve Yahudi Türk vatandaşlarının bu konuda rencide edilmemesi gerektiğine dair açıklamalarda bulundunuz. Ancak ne yazık ki bunların bir kısmı nefret söylemi suçu kapsamına giriyor. Bu aşamada neden hukuki sürece başvurulmadı? Her şeyin Yahudi Cemaati’nden beklenmesi sizce adil bir tutum mu?

Ne yazık ki nefret söylemi ve nefret suçları söz konusu olduğunda hem yasal düzenlemelerde hem de uygulama noktasında büyük eksiklikler var. Suçun ve suçluların takipsiz kalması, herhangi bir yaptırım görmemesi yeni suçları bir anlamda teşvik ediyor. Oysa ki Türkiye nefrete sıfır toleranslı bir ülke olmak zorunda. Hukuki olduğu kadar toplumsal mücadele de vermek şart. Gündelik hayatta peşin hüküm, önyargı, ayrımcılık ve nefrete her tanık olduğumuzda her şeyden önce bir insan olarak müdahele etmeli ve ötekileştirilenlerin yanında ve arkasında olduğumuzu göstermeliyiz. Bu süreçte de mağdur kesimleri buluşturan geniş ve kapsayıcı koalisyonlar oluşturmalı ve geliştirmeliyiz. Her bir vatandaşımız ve her bir topluluğumuz bilmeli ki nefret karşısında yalnız değiller.   

“ZENGİNLEŞEN DEMOKRATİK BİR TÜRKİYE İÇİN AB DOĞRU PUSULA”

Gündemdeki sıcak gelişmeleri takip ettiğimizde perşembe günü Ankara’da bir basın toplantısı düzenleyerek AB’nin yayınladığı 17. İlerleme Raporu’nu değerlendirdiniz. Toplantı sırasında rapor için, AKP Hükümeti, 1998’den bugüne kadar tanık olduğumuz en başarısız karneyle karşı karşıyadır. Türkiye’nin otoriterleşmesine tanıklık eden 2014 raporuna ‘Gerileme Raporu’ demek daha doğru olacaktır” şeklinde bir ifade kullandınız. Böyle düşünmenize neden olan nedir?

Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini yürekten destekleyen bir milletvekili olarak 2014 raporunun bir ‘İlerleme Raporu’ olmasını canı gönülden isterdim. Ne yazık ki bu yıl açıklanan raporda ‘ilerleme yok’ ifadesi yirmi kez, ‘gelişme yok’ ifadesi üç kez, ‘endişeliyiz’ ifadesi 28 kez, ‘ciddi endişe’ ifadesi on iki kez kullanılmıştır. Türkiye, 1998’den bugüne kadar tanık olduğumuz en başarısız karneyle karşı karşıyadır. Bu nedenle, Türkiye’nin otoriterleşmesine tanıklık eden 2014 raporuna ‘Gerileme Raporu’ demek daha doğru olacaktır. Bu rapordan çıkarmamız gereken dersler çok açıktır. Önümüzdeki süreçte temel hak ve özgürlükleri, çoğulcu ve demokratik değerleri, hukuk devleti ve yargı bağımsızlığını güçlendirecek adımları iktidarı ve muhalefetiyle el birliğiyle atmalıyız. Aksi takdirde Türkiye otoriterleştikçe yoksullaşacak, yoksullaştığı ölçüde de istikrarsızlaşacak. Zenginleşen ve demokratikleşen bir Türkiye istiyorsak en doğru pusula Avrupa Birliği’dir.

İlerlemeden söz açılmışken CHP'nin ekonomi politikalarından sorumlu yeni Genel Başkan Yardımcısı Doç.Dr. Selin Sayek-Böke ile birlikte, CHP’nin yeni döneme dönük bir takım reform girişimlerinizin olduğunu biliyoruz. Bize biraz hazırlıklarınızdan bahseder misiniz? Yapılacak reformların arasında özellikle kadın istihdamı, sosyal yardımlar öne çıkıyor.

Türkiye ekonomisinin tıkandığı bir noktada Doç.Dr. Selin Sayek-Böke gibi Türkiye’nin en parlak ekonomistlerinden birinin genel başkan yardımcısı olarak göreve gelmiş olması yalnızca CHP için değil, Türkiye için de büyük bir kazançtır. Son derece başarılı akademik geçmişine ek olarak Dünya Bankası ve IMF deneyimine de sahip olan Sayek-Böke, Türkiye’yi orta gelir tuzağından çıkaracak ekonomik ve sosyal politikalar noktasında son derece yetkin bir isimdir. Aynı zamanda da Arsuz’un çok kültürlü ortamını solumuş genç bir kadın olarak Türkiye’nin özlem duyduğu çoğulcu, insani ve sosyal içerici politikaları en iyi temsil edebilecek bir rol modelidir. Önümüzdeki süreçte Türkiye için öngördüğümüz rekabet gücünü artırırken gelir dağılımını da düzeltecek sosyal piyasa ekonomisi modelimizi açıklayacağız. Bilgi ekonomisinin yükseldiği bir dünyada elbette bizim politikalarımızın merkezinde de insan yer alıyor. Eğitimden kadın istihdamına uzanan bir dizi politikayla yeni bir büyüme ve kalkınma hamlesi için göreve hazırız.

SİYASETİN DİLİ, ÜSLUBU GENÇLEŞMELİ”

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından CHP’nin içinden yükselen muhalif sesler nedeniyle Olağanüstü Genel Kurul toplandı. Kurultayda Kemal Kılıçdaroğlu yeniden genel başkan seçilirken parti içinde bir takım değişiklikler oldu. Özellikle 30 Mart seçimlerinde CHP gençlik ve kadın kollarının yeterince verimli olamadıkları da sık sık gelen eleştiriler arasındaydı. Bu eksiğin farkına varıldığı ve 2015 seçimlerinde kadınlara ve gençlere parti içinde daha çok söz hakkı verileceği konuşuluyor.

Türkiye siyasetini en iyi anlatan iki kelime yaşlıların egemenliği anlamına gelen ‘gerontokrasi’ ve erkeklerin egemenliği anlamına gelen ‘ataerkillik’. Meclis’e baktığınızda büyük çoğunluğun belli bir yaşın üzerindeki erkeklerden oluştuğunu görebilirsiniz. Bu siyasi kültür şüphesiz CHP’yi de etkiliyor. Tam da bu nedenle partinin tüm kademelerinde yüzde 33 kadın ve yüzde 10 gençlik kotasını hayata geçirdik. Benim gönlümden yüzde 50 kadın kotası geçiyor ve parti içinde bunun mücadelesini veriyorum. Elbette kota uygulaması tek başına yeterli değildir. Önemli olan Türkiye’deki erkek egemen ve gerontokratik siyasi kültürü dönüştürerek gençlerin ve kadınların yetkili makamlara gelmesinin önünü açmaktır. Türkiye’de siyasetin dili, üslubu ve içeriği gençleşmeden mevcut sorunların aşılabileceğine inanmıyorum.

Öte yandan CHP halkın gözünde gündemin kavgasını yapan, uzun vadeli ekonomik ve siyasi reformlar geliştirmeyen bir parti konumunda. Bu sorunun kaynağında sizce ne yatıyor? Bu sorunu aşmak ve 2015 seçimleri için şimdiden ne gibi önemler alınmalı parti içinde?

Siyasette başarı için veri temelli ve bilimsel yaklaşımlar şart. Kara düzen siyasetle ve ezberlerle başarıyı yakalamak olanaksız. Somut ve inandırıcı çözüm önerilerini etkili iletişim stratejileri kullanarak geniş kesimlere aktarmak zorundayız. Aynı zamanda da uyumlu ve yönetebilir algısı sunan bir ekibi vitrine çıkarmak zorundayız. Söylemesi kolay hayata geçirmesi zor bu hedefleri yakaladığımızda başarı da gelecektir. Selin Sayek-Böken’nin ekonomi politikalarından sorumlu genel başkan yardımcısı olarak atanmasını bu yönde atılmış önemli bir adım olarak görüyorum.  

Sosyal medyayı özellikle Twitter’ı oldukça etkin bir şekilde kullanıyorsunuz. Geçtiğimiz günlerde, “Bugün genç bir arkadaş yanıma gelip, ‘Hocam sosyalistim, Aleviyim, eşcinselim; size teşekkür ederim’ dedi. Bir teşekkür tüm yorgunluğumu aldı” şeklinde bir tweet attınız. Bunun gibi birkaç tweet’inizi daha okudum. İnsanlar neden özellikle size gelip teşekkür ediyorlar?

Ayrımcılık, nefret söylemi ve nefret suçları söz konusu olduğunda ayrım yapmaksızın tüm mağdurların hak ve hukukunu savunmaya çalışıyorum. Eşit yurttaşlık talebini çok farklı kesimlerle birlikte dayanışma içinde dile getirmek için çabalıyorum. Siyasetin yıllardır duyarsız kaldığı konuları bir milletvekilinin sahiplenmesi insanlara güç ve moral veriyor. Bu süreçte yeni arkadaşlar, yeni dostlar ediniyorsunuz. Yalnız olmadığınızı hissediyorsunuz. Daha güzel bir dünya uğurunda birlikte yürüyecek müttefikler bulduğunuz için mutlu oluyorsunuz. Bana teşekkür eden insanlara ben de teşekkür ediyorum. Daha insancıl bir yaşamı hedefleyen mücadelemizdeki yol arkadaşlığı için ben de tek tek herkese müteşekkirim. İyi ki varlar.

 

AYKAN ERDEMİR KİMDİR?

Aykan Erdemir, 1974 yılında Bursa'da doğdu. İlkokulu Bursa Özel İnal Ertekin İlkokulu'nda, orta ve lise öğrenimini İstanbul Amerikan Robert Lisesi'nde tamamladı. Lisans derecesini 1996 yılında Bilkent Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler alanında, yüksek lisans derecesini ise 1998 yılında Harvard Üniversitesi'nde Ortadoğu Çalışmaları alanında aldı. Sosyal Antropoloji ve Ortadoğu Çalışmaları alanındaki doktora çalışmalarını 2004 yılında Harvard Üniversitesi'nde tamamladı. 2002-2004 yılları arasında Harvard Üniversitesi'nin John F. Kennedy Kamu Yönetimi Okulu'nda sivil toplum kuruluşları üzerine araştırmalar yürüttü.