Alberto Modiano’nun 11 yıllık profesyonel fotoğrafçılık deneyimi, uzun uğraşlar nihayetinde Türkiye’de Zaman ve Mekân içinde Musevilik adı altında bir sergi ve bir kitap olarak toplumumuza geri döndü. 500. Yıl Vakfı Müzesi’nin gözetiminde gerçekleştirilen bu kapsamlı proje ile cemaatimiz ve toplumsal varoluş halimiz net bir şekilde izleyiciye tanıtılmış oldu. Yusuf Altıntaş’ın açıklamaları ile görsel algının ötesinde düşünsel algıya da hitap eden sergi, Schneidertempel Kültür Merkezi’nde 28 Eylül Pazar gününe dek gezilebilir
Neyi yansıtır bir fotoğraf izleyicisine? Fotoğrafa konu olan kişilerin yaşam dakikalarını sonsuza uzatma çabası mıdır fotoğraf? Sıklıkla konu kişilere bakar izleyici, paylaştığı bir anın hatırası ile... Bazan da orada olmamanın getirdiği hüzünle örtülü bir paylaşma çabasıdır belki. Alberto Modiano’nun “Benim ikinci Bar-mitzvam” diye nitelediği ‘Zaman ve Mekân İçinde Musevilik’ adını taşıyan son sergi ve kitabında ise kişilerin önüne geçiyor konular. Biz Türkiye Musevilerinin en mahrem dini ve geleneksel anlarını kendimize tekrar yaşatan, aynı zamanda da bilmeye aç olanlara, merak edenlere de bu yaşamın kapılarını açan bir çalışma. İçten, gerçek, bir o kadar sıcak. Sıcacık, Yahudilik anlarını yansıtan fotoğraflar... Siyah beyaz ama bir o kadar da renkli.
Yahudi yaşamının her anını, doğumdan ölüme günlük yaşam anlarını, bayramlarını, objelerini... On bir yıldır cemaat fotoğrafçısı olarak Türk Musevi toplumunu fotoğrafladı Alberto. O an profesyonelce yaptığı mesleğini icra ediyordu belki. Bildiğinin en iyisini yaptı. Profesyonelliğinin ötesinde bir amacı yoktu. Toplumu fotoğrafladı. Her anını. Düğünde, bayramlarında, cenazelerde, dini günlerinde... Fotoğrafladığı insanların geleceğe bir iz bırakama isteğiydi belki o fotoğrafın çekilme amacı. Gelecek nesillere, “Biz buradaydık” deme şekliydi. “Yaşadık. Sevdik, sevildik, üzüldük, acı çektik, bir arada kutsadık yaşadıklarımızı” deme ihtiyacıydı belki de. Yolda yürürken bilmiyordu yaptığının bir sonraki adımda ona getireceğini. Daha doğrusu yaşamın onu getireceği noktayı. Bilmiyordu nihai amacını. O fotoğrafları çekerken, yavaş yavaş, adım adım, kare kare bir arşiv oluşturduğunun farkındaydı elbet. Ama bu arşivin daha sonra bir amaç uğruna toparlanacağını düşünmemişti. Derken bir gün, bir arkadaş sohbetinde çıkıverdi misyonu ortaya. Ama belki de bu noktada sözü Alberto’ya bırakmalı:
“Arkadaşımız Emine Çaykara bir gün Galata Kulesi’nde otururken bana şöyle dedi: Senden bir şeyler bekliyorduk hep, ama şimdi bir belgesel hazırla. Ben de işi dalgaya aldım. Tamam, Beyoğlu’ndaki müzik yapanları filan çalışırım. Yok, dedi, öyle bir konu değil. Sen Musevi Cemaati’nin fotoğrafçısının ve Musevilik merak edilen, biraz içine kapalı, yani dış toplumun merak ettiği konulardan bir tanesi. İşte bunu yapman lazım.”
O sohbette atılır Alberto’nun yeni projesinin ilk kıvılcımı. Bunun ardından yoğun ve hummalı bir çalışma ile uzun, yorucu bir dönemin ilk adımları atılmaya başlar. Evet, uzun yıllardır cemaati her anında fotoğraflamaktadır ama bir bütün proje olarak bunu oluşturmak, yıllar içinde oluşan dev arşivini elden geçirmek, eksiklerini belirlemek ve projeyi sunulabilir aşamaya getirmek kahve sofrasında konuşulduğunca basit değildir.
Bu arada bir başka arkadaş gelir imdada. Özcan Yurdalan’ın belgesel fotoğrafçılık atölyesine misafir olur Alberto. O andan itibaren birlikte çalışırlar, çekim ağacı oluşturulur, ana konunun altında projeye dâhil edilecek alt başlıklar belirlenir, bir kısım alt konu için seçilen mekânlarda yeni fotoğraflar çekilirken bir kısım fotoğraflar da mevcut arşivden seçilir. Tefilim fotoğraflarını çektiği Bar-mitzva gençlerinden alıntı yaparak “Bar-mitzva bir son değil, bir başlangıçtır,” diye başlar söze Modiano serginin açılışında yaptığı konuşmasında. Bu sergi ve kitap da onun on bir yıllık bir çalışma hayatının bir nevi taçlanmasıdır. Belki de ilk taçlanmasıdır, ama tıpkı Bar-mitzva gibi, bir son değil, tam tersine bir başlangıçtır. İlk defa kendi fotoğraflarından oluşan bir sergi ve bir kitap oluşturmuştur Alberto. Fikrin düşünceye düşmesinin ardından 3,5 yıllık nefes nefese bu çalışmanın Alberto’ya kazandıracağı ivme yepyeni projelere bir kaynak olacaktır. “Şunu gözlemledim”, der Alberto, “Fotoğraf tek karelik bir şey değil. Belgesel fotoğrafçı olarak kendini ispat edeceksin ve hakkını vereceksin ve iki-üç yıl çalışıp projeni gerçekleştireceksin. Projeyi aldım, sergiledim bitti diye bir şey yok. O proje 2011-2014 arasında çalışmış bir projedir. Bir başka zaman dilimi içinde onun bir başka türü ortaya çıkar. Ha sen ha bir başkası. Fotoğraf kısa soluklu değil, tek kare değil, çok karedir.”
Zaman ve mekân içinde Musevilik projesi belki de zamansız ve mekânsız olanın zaman ve mekân içindeki yansımalarını izleyiciye sunuyor. Resmin ardında, daha doğrusu resmin ötesinde bir dua anında hissedilen huşuyu, Şabat yemeğinde aile birlikteliğini, düğün anının heyecanını, ölümün acısını... Sade, son derece gerçek bir şekilde dile getiriyor. Düşünmeden geçemiyor insan, yaşananı anda dondurmak mıdır belgesel fotoğrafçılığı, yoksa anı sonsuzluğa taşımak mıdır?
AÇILIŞTAN KISA KISA
Açılışta kısa bir kutlama ve teşekkür konuşması yapan Hahambaşı Rav İsak Haleva, “Talmud’da böyle bir söz vardır: Görme; işitmeye, dinlemeye, okumaya benzemez, biz çok şey biliyoruz. Çok şey okuyoruz, ama bunu somut bir şekilde gelecek nesillere iletmedikten sonra gelecek nesiller bu güzel olayların heyecanını yaşayamaz,” diyerek başladığı sözlerini Alberto Modiano’ya cemaatimizin canlı tarihini somut bir şekilde ortaya koyduğu için teşekkür etti.
Geçtiğimiz aylarda hikâye kitabını tanıttığımız Alberto Modiano çok yönlü bir kişilik. Nitekim şimdilerde çok genç bir koro ile çalışmakta. Musevi, Hıristiyan, Müslüman gençlerden oluşan İstanbul Otoman Korosu, açılışta icra ettiği Şalom ilahisi ile kulaklarımıza da bir tını hediye etmiş oldu. Tarihi bir sinagogda, böylesi bir gruptan ilahi dinlemek, gözlerimizde bir damla duygu yaşı oldu.
Koro şefi Yılmaz Özfırat kalabalık ziyaretçi topluluğuna hitap ederken etkileyici vurgusunun ardında heyecanı dikkatimizden kaçmayan sözleri de kayda alınmalı: “Grubumuzun tamamı bu ülkenin insanlarıdır. Bu ülkenin bir arada yaşama kültürünü gösterecekler, bugün resimlerde gördüğünüz gibi, bir arada yaşamanın ne olduğunu gösterecekler. Bizler çok güzel bir ülkenin insanlarıyız. Ulu önder Atatürk’ün cenazesi İstanbul’dan Ankara’ya götürülürken Yahudi Cemaati’nin bireyleri birer düğmesini koparıp cenazenin geçtiği yerde atmıştır. Bir düğmenin koparılması bir yanım eksik demektir. Bizler böyle bir milletin çocuklarıyız. Bir arada yaşamanın ne kadar güzel olduğunu biliyoruz. O yüzden hepimiz TC vatandaşıyız birbirimize sahip çıkmalıyız, ben sen o yok, biz var demeliyiz.”
KİTAPTAN KISA KISA
“Balkonunda parlak ışık olan kapılar da dâhil tüm kapılar sevgiye açıldığında, sevgi ‘öpücük’ ile kutsanır. Öpücük, Yahudi geleneğine göre, Kutsal Olan’a dairdir. Belki bu yüzden biz Yahudiler, öperek kutsamayı Kutsal Olan ile en çok iletişime geçilen mekânda, sinagogda öğreniriz, o sırada öğrendiğimizin pek de farkında olmadan.”
Rita Ender
Yaşam anlarımızı merak edenlere ve gelecek nesillere bırakacak ‘Zaman ve Mekân İçinde Musevilik’ kitabının en etkileyici yanlarından biri belki de fotoğraf konularının Yusuf Altıntaş tarafından yazılan kısacık tanıtımlarının yanı sıra, yer yer Alberto’nun, yer yer de fotoğrafa konu olan kişilerin o anlar ile ilgili kimi kişisel, çokça duygusal kısa yorumları olmuş. Yahudi gelenek ve göreneklerinin ne olduğunu sunmanın ötesinde; birer ruh ve yürek olarak insan olduğumuzun, o anlarda neler düşünüp neler hissettiğimizin anlık dile gelmesi... Farklılıkların arasında aslında herkesin bir olduğunun göstergesi.
Kitabı Gözlem Yayıncılık’tan temin etmek mümkün.
SERGİDEN KISA KISA
“Dostlarınızı da çağırın, bu yaşayan tarihi görmenizi isterim,” diyordu Yılmaz Özfırat minik destek şarkısından sonraki konuşmasında. Belki de o yüzden, merak eden, tanımak isteyen okur ve dostlarımızın da ziyaret etmesi için burada kesmeli tanıtımı. Bunun yerine serginin bundan sonraki öngörülen programını vermeli sizlere:
11-28 Eylül İstanbul’da Schneidertempel Sanat Merkezi
Kurban Bayramı’nın ardından Balıkesir Bergama. Restore edilen ve UNESCO tarafından koruma altına alınan 139 yıllık tarihi Yabetz Sinagogu, sergiye daha da anlam katan bir mekân olacak. 29 Ekim ile 5 Kasım arasında Bergama’da gerçekleşecek olan foto maraton ve fotoğraf günleri sırasında sergi ziyarete açık olacak
Ankara. Fotoğraf günleri kapsamında
İzmir. Resim Heykel Müzesi’nde ocak ya da mart ayında
Diyarbakır. Mayıs ayında fotoğraf günleri kapsamında.
Türkiye turunun ardından sergiyi Avusturya, Selanik ve İsrail’e götürme konusunda çalışmalar devam edecek.