Yılın komedisi

İlk uzun metrajlı filmiyle Cesar ödüllerini silip süpüren Guillaume Gallienne’in ‘Ben, Kendim ve Annem’i vizyonda

Viktor APALAÇİ Sanat
20 Ağustos 2014 Çarşamba

2008’de sahneye koyduğu, çocukluğunu ve aile terbiyesini hicvettiği ‘Oğullarım ve Guillaume, Masaya!’ adlı tek kişilik ‘show’u ile popülaritesi tavan yapan Guillaume Gallienne, bu oyununu beş yıl sonra sinemaya taşıdı. Kimlik krizi, kişilik sorunu, varoluş bunalımı gibi ciddi temaları eşsiz bir mizah gücüyle işleyen film, başta annesi olmak üzere ailesi tarafından eşcinsel gibi davranılan Guillaume’un zamanla heteroseksüel kimliğine kavuşmasını anlatıyor. Kız gibi büyütülen bir erkek çocuğu olmanın zorluğu, Oedipus kompleksi dâhil, psikanalizler içeren, çılgın bir fars havasında ilerleyen film, içinde bürlesk tatlar barındıran, dersler içeren müthiş bir senaryodan destek alıyor. Annesini ve kendisini oynayan Gallienne’ye şapka çıkarıyoruz

2013 yılının Cesar ödüllerini silip süpüren, son İstanbul Film Festivali’nin en iyi 2-3 filminden biri olan ‘Ben Kendim ve Annem/Les Garçons et Guillaume a Table!’ın bir yıllık gecikmeden sonra da olsa, vizyona girmesi büyük şans.

1998’den beri Comédie Française’de tiyatro yapan, 2008’de sahneye koyduğu, çocukluğunu ve aldığı aile terbiyesini hicvettiği ‘Oğullarım ve Guillaume Masaya!’ adlı one man show ile popülaritesi tavan yapan Guillaume Gallienne, bu oyunu beş yıl sonra sinemaya taşıdı.

Kimlik krizi, kişilik sorunu, varoluş bunalımı gibi ciddi temaları, eşsiz bir mizah gücü ile işleyen ‘Ben, Kendim ve Annem’ sanatçının ilk uzun metrajlı çalışması.

Senaryosunu yazıp yönettiği, iki başrolünü üstlendiği film, Gallienne’in bu hasletleriyle En İyi Film, En İyi Senaryo, En iyi Aktör ve En İyi İlk Film Cesar ödüllerinin sahibi oldu.

Başkalarının bize yapıştırdığı etiketleri, tabuları, toplumsal önyargıları eleştiri konusu ederken, samimiyeti ve sahiciliğiyle izleyicisini etkileyen, duygulandıran Gallienne, bizlere Woody Allen’ın gençlik yıllarındaki filmlerindeki tadı veriyor.

Tüccar bir baba, Gürcü asıllı otoriter bir annenin oğlu olarak 1972’de Neuilly-Sur-Seine’de dünyaya gelen sanatçı, Parisli soylu bir burjuva ailenin içinde büyüdü.

Kız gibi büyütülen bir erkek çocuğu olmanın zorluğunu, Oedipus kompleksi dâhil, psikanalizler içeren, tek kişilik bir oyunla sahneye taşıdı.

Çılgın bir fars havasında ilerleyen, içinde bürlesk tatlar barındıran, dersler içeren bir metinden, şaşırtıcı bir komedi çıkardı.

Burjuva kökenlerinden tutun, sahne hayatına kadar, kadınları belki biraz fazlaca seven bir aktörün açılma komedisi…

Sanatçının cinsel anlamda biraz karışık geçen gençlik günlerini, ergenlik dönemini, melankoli yüklü aşırılıklar eşliğinde izleriz. Filmin odağında sanatçının annesine beslediği benzersiz aşk vardır.

Annesi hep kız çocuğu istemiş ama oğlu olmuş ve zamanla Guillaume’u kendi kendine eşcinsel varsaymış.

Üç erkek çocuklu bir ailede kız çocuğu muamelesi görmenin zorluğunu işleyen tek kişilik oyunda Gallienne bütün rolleri üstlenmişti. Filmde ise kendini ve annesini oynuyor. “Anneme ait ilk anım, henüz dört yaşında, iki erkek kardeşimle beni yemeğe çağırırken söylediği ‘Çocuklar ve Guillaume Haydi Masaya!’ cümlesiydi.”

PARİSLİ SOYLU BURJUVA AİLESİ

“Annem için son söyleyebileceğim ise, en son yaptığımız telefon görüşmesinde, telefonu kapatmadan önce bana ‘Yanaklarından öperim, kızım!’ diye hitap etmesiydi.”

Gallienne bundan şu neticeyi çıkarıyor: “Kabul edersiniz ki bu iki anının arasında epey bir yanlış anlaşılma oldu.

Huysuz annesinin ağabeylerini ‘oğlum’ diye severken, kendisine ‘Guillaume’ diye seslenmesi sonucu, sanatçı yaş ilerledikçe, kendisini bir erkek çocuk olarak görmemeye başlar.

Bir anne nasıl böyle davranabilir? Neden böyle davranır? Art arda gelen bir dizi olayla Guillaume asıl kimliğinin arayışına çıkar ve annesinin üzerinde bıraktığı etkisinden kurtulmaya çalışır.

Ancak başta anneniz olmak üzere çevremizdeki herkes (ağabeylerimiz dâhil) sizin eşcinsel olduğunuzu söylüyorsa, eşcinsel olmadan büyümek mümkün müdür?

Gallienne bu açmazı işlerken, anne rolünü de üstlenmesi kaçınılmazdı. “Annemi benden başka kimse canlandıramazdı. Annemi oynarken karakterin gizli şizofrenisini de işledim. Ben filmimde kraldan çok kraliçeyim, fakat prenses yanım ağır basmakta” diyor.

Annesini yorumlarken, Gallienne travesti veya kadın kılığında bir erkek değildir. Otoriter, kendinden emin, kararları tartışılmaz, olgun soylu bir burjuvadır.

Bu iki rol arasında gidip gelirken, iki rolün de hakkını vermesini bilen, doğallıktan bir an bile ayrılmadan şaşırtıcı bir değişim yaşayan Gallienne, olağanüstü oyun gücünün örneklerini sergiliyor.

Konuya kısaca değinecek olursak, film bir tiyatro kulisinde, tek kişilik bir oyunu sürükleyen bir aktörün sahneye çıkmasıyla başlıyor.

Oyuncunun tek sorununun her şeyden çok sevdiği annesi olduğunu hemen anlarız. Annesine yaranmak için ailenin üçüncü erkek çocuğu değil, kızı gibi olmuştur.

Saygın ve zengin bir tüccar olan babası Guillaume’un hal ve gidişinden memnun değildir. Ona gerçek bir delikanlı olmasını sürekli telkin eder.

Kendisine kızıymış gibi davranan annesiyle, efemine tavırlarına tahammül edemeyen babası arasında kalan Guillaume, her ikisine yaranabilmek için nasıl bir kimliğe bürünmesi gerektiğini kestirememiştir.

GALLİENNE HEM KURBAN HEM CELLÂT ROLÜNDE

Allah vergisi rol yapma becerisiyle, annesini eksiksiz taklit eden Guillaume babasına yakalanınca hazırcevaplığı ile durumu kurtarabilmektedir. Anne ise oğlunun kendisini taklit etmesi karşısında kayıtsızdır.

Tiyatro sahnesinde başlayan filmi Gallienne ailesiyle yaşadığı eve taşır. Yüksek burjuva bir ailenin portresini çizerken, sanatçı bu otobiyografik konuyu, ustalıklı, temposu hiç düşmeyen, sürükleyici bir sinema diliyle işler; hem kurban hem cellât rolü oynamanın üstesinden gelir.

Başta annesi olmak üzere ailesi tarafından eşcinsel gibi davranılan Guillaume zamanla heteroseksüel kimliğine kavuşur. Kendisi film boyunca eşcinsel film klişelerini ve büyüme öykülerini karikatürize ederek ti’ye alıyor.

Gallienne hayran olduğu Marcel Proust’a ve başyapıtı ‘Kayıp Zamanın İzinde/A la Recherche du Temps Perdu’ye dekorunun tek öğesi olan yatakla saygı duruşunda bulunur.

Film içlerinde Billy Wilder’in ‘Bazıları Sıcak Sever/Some Like İt Hot’(1959), Edouard Molinaro’nun ‘Çılgınlar Kulübü/La Cage Aux Folles’(1978), Black Edwards’ın ‘Victor Victoria’ (1982) ve Pedro Almodavar’ın çok sayıda yapıtı gibi sinemadaki eşcinsel konulu filmler zincirine, güçlü bir halka olarak katılıyor.

Sinema kariyerine Jalil Lespert’in Yves Saint Laurent’ı Sofia Coppola’nın ‘Marie Antoinette’i (2006), Radu Mihaileanu’nun ‘Konser’i (2009), ‘Bay İbrahim ve Kuran’ın Çiçekleri’(2003) ve ‘Asterix’ (2012) gibi filmlerde aktör olarak başlayan Gallienne, günümüzde Comédie Française’de yönettiği oyunda İngiliz hemşire Miss Bettine rolünde ününü sürdürüyor.

Filmin künyesi: 

‘LES GARÇONS ET GUİLLAUME A TABLE!’

Sen. ve Yön:  Guillaume Gallienne

Gör Yön: Glynn Speeckaert

Kurgu: Valerie Deseine-Loic Pria

Müz: Marie Jeanne Serrero

Oyuncular: Guillaume Gallienne-Françoise Fabian- Diane Kruger-Nanou Garcia- André Marcon