İmkânsız yaşanabilir mi?

Her insan için bir âşık olma zamanı vardır, bir de ölmek ‘…’ Yaşanan doludizgin ve yasak aşklar bazen öylesine güçlü ve tutkuludurlar ki, ölümsüz olurlar. Kimi zaman bir yazara esin kaynağıdırlar, kimi zaman da bir heykeltıraşa hayat kaynağı. İşte Ali ile Nino, yüzyılın ölümsüz ve yasak yaşanmış aşklarından biri…

Tamara PUR Sanat
6 Ağustos 2014 Çarşamba

Aşk şehri Batum’un deniz kıyısında, limana yakın bir yerinde heykellerine rastladığımda ben de bir an için nefessiz kaldım. Üç insan boyu görkemiyle metal ve pleksi plakalardan yapılmış bu iki heykel, birbirlerine doğru ilerleyip yüz yüze geldiler. Önce solukları kenetlendi, sonra bedenleri. Tek beden olduklarında dişil ile eril birbirinin içinde kayboldu. Tek vücut, tek cinsiyet, tek din, tek ölümsüz aşk ve sonsuzluk… Daha sonra yavaşça ayrıldıklarında, Ali Doğu’ya döndü yüzünü, Nino Batı’ya.

Öyküleri Hazar Denizi’nin kıyısında Bakü’de filizlendi. Asya ile Avrupa, Müslümanlık ile Hıristiyanlık, Doğu ile Batı’nın iç içe ama karşı karşıya yaşadığı coğrafyada.

Ali Han Şirvanşir ile Batılı Nino Kipiani, okul yıllarında birbirlerine âşık oldular. Birinci Dünya Savaşı ve Rus Devrimi boyunca, Azerbaycan’ın bağımsızlık savaşı verdiği bu karışık ortamda, Ali Asyalı atalarının inançlarıyla, Nino’ya olan aşkı arasında bir seçim yapması gerektiğini biliyordu. Öyle ya, Doğu kültürü inanç, töre ve gelenek demekti. Her şeyden önce insan onuru! Batı ise daha modern, daha bireysel, daha özgür…

Liseden mezun olduktan sonra, Ali Nino’ya evlenme teklif etti. Nino tereddüt etti. Ya peçe giymek zorunda kalırsa, ya haremin bir parçası olursa… Ali, bunların hiçbirinin olmayacağına söz verdi. Hatta babasını bile bu evliliğe ikna etti. Evlendikten sonra epey zor günlerden geçtiler. Tam huzura kavuştukları anda Kızıl Ordu’nun Azerbaycan’a girmesiyle Ali, ülkesini savunmak için savaşa gitti. Ve ne yazık ki, orada öldü.

İşte o günden beri her birleştiklerinde, solukları kesiştiğinde, dişil eril’e ulaştığında, usulca ayrılırlar. Biri Doğu’ya döner yüzünü, diğeri Batı’ya…

Tamar Kvesitadze bu sonsuz aşkı Ali ve Nino heykeli ile ölümsüzleştirdi.

Roman ilk defa 1937 yılında Kurban Said takma adıyla, çok üretken Yahudi yazar Lev Nussimbaum ve Barones Elfriede Ehrenfels tarafından yazıldı. Yazar Lev’in Yahudi kökenleri Naziler tarafından keşfedilip gün yüzüne çıkarılana kadar eserleri, Nazi propaganda bakanlığı tarafından ‘Almanların düşünce yapısına en uygun kitaplar’ listesinde yer aldı. Kitap, 70 yıl sürecek Bolşevik işgalinin arifesinde 27 dile çevrildi.

Her insan için bir âşık olma zamanı vardır, bir de ölmek ‘…’

Kimi aşklar için imkânsız yoktur, sınır yoktur. Doğu ile Batı, gelenek ile modernlik birleşir, evrensel olur.

Hep hatırlayalım, hangi koşulda olursa olsun imkânsız yaşanabilir!

 

Gürcistan’ın gurur kaynağı: TAMARA KVESITADZE

‘Aşk Heykeli’ ya da diğer adıyla ‘Ali ile Nino’nun yaratıcısı, mimar/heykeltıraş/ ressam Tamara Kvesitadze, Gürcistan’ın en ünlü ve dünyaca tanınmış, çağdaş sanatçılarından biridir. Ülkesini yurt dışında başarıyla temsil eden ve iki kez Venedik Bienali’ne katılan Kvesitadze, 1968 yılında Tiflis’te doğdu. 1990’da Tiflis Teknik Üniversitesi’nden mimar olarak mezun oldu ve aynı okulda yüksek lisansını tamamladı. Daha çok, toplumda insanın bireyselliğini oluşturan kinetik heykel ve resimleriyle ön plana çıkan sanatçı, öğrencilik yıllarından itibaren birçok uluslararası ödülle onurlandırıldı. Kvesitadze, sanat yaşamı boyunca farklı malzemelere ilgi duyarak üretti.  1996-1999 yılları arasında porselen ve papier maché ile çalışan heykeltıraş, daha sonraları bir Fransa seyahatinde gördüğü,  Art Nouveau ve Art Deco dönemlerinde üretilen cam objelerin tutkulu bir hayranı oldu. Bunlardan aldığı ilham ve kendi icat ettiği yeni materyallerle boyalı heykeller gerçekleştirdi.

Ünlü Gürcü sanatçı çalışmalarında zıtlıklardan yola çıkar ve yapıtlarında ‘yeniden doğuş’ ile ‘süreklilik’ kavramının altını çizer. Yapısal olanla mekanik olan arasından dengeli bir şekilde pay alan ve şiirsel bir şekilde hareket eden, hatta adeta dans eden heykelleri, zamansızlıkları ve sadelikleriyle görülmeye değerdir.

Tamara Kvesitadze’nin farklı heykelleri Tiflis ve Batum meydanlarında kalıcı bir şekilde sergilenmektedir