“Heykel büyüdükçe duruşu ve sözü güçlenir”

Simya Galeri’nin kurucusu, mimar, takı tasarımcısı ve heykeltıraş Sabrina Fresko’nun 21 Aralık 2012’de gerçekleştirdiği ‘Maske İlksel mi, Güncel mi’ adlı sergisindeki heykeller 14 Haziran’da Bayburt yakınlarındaki Baksı Müzesi’ne konuk oldu. Müze’nin küratörü, akademisyen Emre Zeytinoğlu ve Sabrina Fresko ile bu yolculuğa dair sohbet ettik

Tamara PUR Sanat
18 Haziran 2014 Çarşamba

Sergide, Sabrina Fresko maske heykellerini ilksel formların çağdaş yorumları olarak değerlendirmişti. Takılabilir heykeller olarak başladığı ve takılardan oluşan çalışmalarının büyük heykeller olarak sergide yer alması onu çok mutlu ediyordu.

“Heykel büyüdükçe duruşu ve sözü kuvvetlenirdi”. Öyle de oldu. İlksel heykel maskeler, 14 Haziran’da sanatçı Profesör Hüsamettin Koçan tarafından kurulan Baksı Müzesi’ne konuk olmaya gitti. İsminin anlamını Şaman’dan alan Baksı Müzesi, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından 2014 yılı için verilen ‘Yılın Müzesi Ödülü’nü aldı.

E.Zeytinoğlu: Doğu Karadeniz’in Soğanlı Dağları’ndan güney yönüne doğru ilerleyen bir yolcu, denizden uzaklaştıkça kendini eşsiz bir manzara karşısında bulur. Tam 2346 metre yükseklikte, nerdeyse bulutlarla aynı düzlemdedir ve daha aşağılarda, irili ufaklı birçok dağın yanından yaylar çizerek akmakta olan Çoruh nehrini görür.  Önünde makilerle ve gevenlerle kaplanmış büyük bir boşluk uzanmaktadır. Nehre doğru indiğinde ise çamların, kuşburnu otların kokusunu duymaya başlayacak, su kenarlarına sıralanmış kavakları, söğütlerin, yabancı elma ağaçlarının altından geçip meşe ormanlarına dalacak, bazen de durup böğürtlenlerin ve ahlatların tadına bakacaktır.

Öncelikle Baksı Müzesi’ni tanıyabilir miyiz? Kuruluş amacı ve onu böylesine ayrıcalıklı kılan nedir?

E.Zeytinoğlu: Baksı Müzesi, Hüsamettin Koçan’ın kurguladığı ve anlattığı bir öyküdür. Kendisi doğduğu, büyüdüğü bu yere devamlı gidiyordu. Ve gittiği yerleri hiçbir zaman unutmadı. Oradan söz etmese bile dilini geliştirdiğini sezebiliyorsunuz. Nostalji dili değil bu, her anlattığı şeyde oradan bir parça alıyordu. Orayı görseniz, tasavvur edilemeyecek, uzayın bir köşesinde, nokta gibi bir yerde çok modern bir yapı. İlk müze yapılırken orada sergiler yapıldı, satıldı, mal varlığına dönüştürüldü. O dönemlerde ben de vardım. Orada insanlar atölyede çalışıyor, Bayburt’un geleneksel ürünlerini yeniden üretiyorlar. Atölyenin şefi de İstanbul’dan bir tasarımcı oluyor. Müze, hem geleneksel hem modern işleri bir araya getirdiğinden ve böyle bir yerde konumlandığından ötürü ödül aldı.

Elimde sizin yazmış olduğunuz, müzeye ve Bayburt’un doğasına dair fotoğraflarla bezenmiş çok güzel bir kitap var. Başlığı da ‘Baksı, bir boşluğa işaret bırakmak’. Bir boşluğa işaret bırakmak Hüsamettin Koçan’ın dediği gibi geride bir anlam bırakmak için miydi?

E.Zeytinoğlu: Bir boşluğa işaret bırakmak, her zaman pek çok soru doğurur. O neyin işaretidir ya da boşluğun içindeki anlamı nedir? Boşluk büyüdükçe, sınırları algılanamaz bir hale geldikçe, işaretin anlamlandırılması da o ölçüde zorlaşır. O halde uçsuz boşluğun ortasında kendisini var edebilen ve ısrarla yaşama tutunan bu işaret neyin nesidir? O işaret onu tam da ‘oraya’ yerleştirenin izidir. İşaret hakkında verdiğimiz böyle bir karar bize hemen İtalo Calvino’nun ‘Uzayda bir işaret’ adlı öyküsünü anımsatır. Bu öyküde Calvino, uzayın herhangi bir yerine bıraktığı bir işaretten söz eder. Aslında bu işaretin konuluşu, öykünün de başlangıç noktasıdır. Hüsamettin Koçan bana böyle bir kitabı yazma görevi yükleyince ben de bu öyküden yola çıkmayı tercih ettim.

Sabrina’nın iki maskesi bu müzede nasıl yer aldı?

E.Zeytinoğlu: Sanatçılarla ilişkileri Koçan vasıtası ile kurdum. Bu sergiyi yaparken sanatçılara teklif etmekten korkuyordum. Müzenin bir prensibi var. Sanatçılar sergiye katılınca işlerini orada bırakmak zorundalar.

Sabrina’nın o heykellerle katılmasını çok arzu ediyordum. Ve renkli bir sergi olmasını istiyordum. Biz kırmızı ve siyah maskeleri tercih ettik.

S.Fresko: Mimarlıktan takıya ve heykele geçerken ölçekler arasında gezinmeyi, değişik malzemelerle çalışmayı seviyorum. Böyle bir müzeye girmesi benim için çok anlamlı. Maske sergisini yapacağım zaman Emre beni çok etkiledi. İlk maskeyi ahşaptan yapmıştım. Sonra renkli yaptığımda bu sergi rengârenk olsun dedi.

Sergiye kaç sanatçı katılıyor?

E.Zeytinoğlu: ‘Miro’ya açılan heykelli yol’ sergisine 23 sanatçı katıldı. Aralarından bir tanesi yabancı. Bu serginin merkezinde Miro’nun 1969 yapımı ‘La femme aux beaux seins’ ( Güzel memeli kadın) heykeli var. Müze ödül alınca, Avrupa Konseyi gösterge olarak bir Miro heykeli gönderdi. Her ödül alan müzeye her sene bir heykel gidiyor. Bir sene orda duruyor. Dünya kupası gibi. Miro heykeli gelince bana dediler ki “Bunun etrafına bir heykel sergisi yapalım. Miro merkezde olsun. Tapınakta sunağa giden yollar vardır, onlar da heykelli yollardır. Hatta o heykelli yollar merkezden daha çekici olur. Bu da gerçekten heykelli bir yol gibi oldu, çünkü üst kata çıkmak için buradan geçmek zorundasınız.

Müzeye her gün gelen ziyaretçi sayısı çok mu?

E.Zeytinoğlu: İstanbul’daki müze ziyaretinden fazla. Günde 60- 70 kişi geliyor. Ve çoğu yurt dışından geliyor. Kültür mirasları listesi, ödül alan müzelerin listesinin kitaplarını çıkarıyor. Yabancılar bunu takip ediyorlar. 20 kişilik grubun katılabileceği konukevleri de var.

“Baksı Müzesi Hüsamettin Koçan’ın kurguladığı ve anlattığı bir öyküdür (bir eylemdir) ve o öykünün dili, her ‘yer’ e karşı geliştirilmiş bir yabancılık duygusunun dili olarak, yalnızca bir ‘yer’e yabancılık çekmemektedir. Anlatıcının ‘kendi’sine’.”

Büyüdükçe duruşu ve sözü güçlenen heykel, şimdi bütün cesaretiyle Baksı Müzesi’nde.