Liglerin tatile girdiği dönemlerde futbolun gündemi transferlerdir. Her transfer sezonunda kulüplerden biri mutlaka bir bomba patlatır ve ‘Yıldız’ lakaplı yeni transfer Türkiye’ye gelir. Asıl senaryo buradan sonra başlar. Oyuncunun maçlarda adını duymak mucize olur bazen, maç başı bir pas ortalamayla oynar ve sonucunda ilk transfer sezonunda apar topar gönderilir. Her takımın başına gelir böyle oyuncular. Buyurun hepimize saç baş yoldurtan ve her futbolseverin bir anısının olduğu futbolculara bir göz atalım.
Uzun zamandır bir araştırma yazısı yazmıyordum. Malum, olan olaylardan ötürü yazmayı doğru bulmuyorum. Gene de ülke gündemi nispeten durulmuşken kaç aydır kafamda olan küçük çaplı bir araştırmayı yazmak istedim.
Hepimizi yaz aylarında veyahut ocak ayının ortalarında bir boşluk kaplar. Nitekim süper lig tatile girer ve insanlar ülkenin gerçek halini görmeye başlar. Tabi bu beraberinde insanlarda futbol boşluğunu oluşturur. Bizler de futbolu sadece transferlerden takip etmeye başlarız. Kimisi yalan yanlış haberlerle dolu gazetelerde kimisi de gerçeği az biraz yansıtan gazetelerde okunur. Eninde sonunda kulüplerden biri bir bomba patlatır ve yeni transfer Türkiye’ye gelir. Asıl senaryo buradan sonra başlar. ‘Yıldız’ lakabıyla getirilen oyuncunun maçlarda adını duymak mucize olur bazen, maç başı bir pas ortalamayla oynar ve sonucunda ilk transfer sezonunda apar topar gönderilir. Her takımın başına gelir böyle oyuncular. Kısacası argo deyimiyle bugün size, Türk futbol takımlarının elinde patlayan oyuncularını biraz tanıtmak istedim.
Buyurun hepimize saç baş yoldurtan ve her futbolseverin bir anısının olduğu futbolculara bir göz atalım.
MİLOS KRASİC
Senelerdir gazetelerde çıkan haberlerle Fenerbahçelileri heyecanlandıran Krasic, Fenerbahçe’yle anlaştığında deyim yerindeyse yer yerinden oynadı. Fenerbahçe’nin uzun zamandır hayalinde olan futbolcu gerçek oluvermişti adeta. Zamanın teknik direktörü Aykut Kocaman da hiç zaman kaybetmeden Krasic’i sahaya sürdü. İlk maçında pek bir varlık gösteremeyen Krasic, diğer maçlarda da oldukça sönük kaldı. Topu ayağı alışı ve saçlarının havalanışı taraftarı heyecanlandırsa da ne yazık ki futbola dair hiçbir şey veremedi Fenerbahçe’ye ve ilk transfer döneminde Fransa’nın Bastia takımına kiralandı.
RODRİGO TABATA
Yıllardır Gaziantep’te konuşulan Japon asıllı futbolcu kısa bir zamanda Türk futbolseverlerin ilgisini kazandı. Beşiktaş da 2008-2009 sezonunun başında 8 milyon Euro’luk bir rakamı gözden çıkararak Tabata’yı transfer etti. Ancak sezon boyunca bir gol atabilen ve takıma ciddi anlamda bir katkı sağlayamayan Tabata sezon sonunda apar topar Al Rayyan’a kiralandı. Beşiktaşlı taraftarlara da 8 milyon Euro’ya yanmak kaldı.
DANİEL GUİZA
Şimdiki isim belki de Türk futbolunda bir dönem en çok konuşulan futbolcu. Öyle ki gelmesi de gitmesi de büyük yankı uyandırdı. ‘Okçu’ lakabıyla tanınan golcü, Fenerbahçelilerin çok şey beklediği bir isimdi. Hele arkasında Alex de Souza gibi pas atabilen bir oyun kurucu varken. Her şey harika olacaktı. Evet, yanılmadılar aslında. Alex paslarını attı ancak o paslar bir türlü gole çevrilemedi. Nitekim Daniel Guiza kaçırdığı gollerle taraftarlara saç baş yoldurttu. Hele ki bir Beşiktaş maçında boş kaleye kaçırdığı gol yıllarca kimsenin dilinden düşmedi. Fenerbahçe’nin en fos transferi olarak kayda geçebilecek olan Guiza, Bucaspor maçında attığı golle Fenerbahçe’ye adeta şampiyonluğu getirip ağlamaya başlaması, her ne kadar gol kaçırsa da taraftarların sevgilisi olarak kulüpten ayrıldı.
2. NİHAT KAHVECİ DÖNEMİ
Siz okuyucular şaşırmasın diye başlığın hemen başına ‘2.’ gösterge düştüm.
Nitekim Nihat Kahveci’nin İspanya’ya gitmeden
önceki halini hepimiz biliyoruz. Ancak Villareal dönüşü yolunu tuttuğu Beşiktaş’ta beklentiler öylesine büyüktü ki ‘kurtarıcı’ gözüyle bakılan Nihat adeta bir gölge adam oldu. Beklentilerden uzak kalması bir yana oyundan uzak kalması Beşiktaşlıları fazlasıyla üzdü. İkinci Nihat dönemi sona ermeden herkesin ağzında aynı cümle vardı: “Bari tadında bıraksaydı”
ELANO BLUMER
Teknik becerisiyle karşımıza çıkan Elano Blumer Galatasaray’a gelince yer yerinden oynamıştı, gazeteler kendilerini tutamayıp abartılı başlıklar atmışlardı. Ancak bunlar sadece Galatasaray taraftarını gaza getirdi başka da bir şey olmadı. Öyle ki, oynadığı 33 maçta sadece beş gol atabilen Elano, maçların genelinde yerlerden toplandı ve teknik becerilerinden kesitler dahi sunamadı. Bu da Galatasaray’ın transfer politikasındaki hatalarını gözler önüne seriyordu.
Biliyorum ki eklemem gereken daha ne Maldonado’lar ne Josico’lar ne Zafer Biryollar, ne Xavier’ler var ancak ne yazık ki sayfam bunlara yetebiliyor. Lafı da fazla uzatmadan küçük bir dokunuşla bitireyim. Ya da fos bir dokunuş olsun adı tıpkı transferler gibi: Türk futbolu görüldüğü gibi transfer politikasını o kadar akıllıca yapıyor ki, paralar asla boşa akıtılmıyor!. Öte yandan o kadar jet hızıyla bitiriliyor ki transferler, yakında memleketimin hızlı trenlerine benzeyecek diye korkuyorum.
LEO FRANCO
Galatasaray’ın Mondragon’dan sonra süre gelen kaleci sorununu çözmek için Atletico Madrid gibi ünlü bir futbol kulübünden kaleci getirmek nerede olsa hoş karşılanırdı. Leo Franco da krallar gibi karşılandı Türkiye’de. Herkes Galatasaray’ın artık kaleci sorunu yaşamayacağını düşünmüştü. Ancak böyle düşünenler en çok yanılanlar oldu. Nitekim yediği hatalı goller ve bir Galatasaray-Fenerbahçe maçında Selçuk Şahin’in ayağından yaklaşık 35 metreden yediği gol bardağı taşıran son damla oldu. Böylece Leo Franco Galatasaray tarihine ‘elde patlayan kaleci’ unvanını alarak yerleşti.