Gömülü hazineler *

Değerli okuyucular, bu hafta sizlere Yahudi folklorundan seçilmiş bir Polonya hikâyesi anlatacağım. Her öğretici masalsı hikâyede olduğu gibi, bundan da kendimiz için ibretlik bir ders çıkartacağız

Sara YANAROCAK Kavram
29 Nisan 2014 Salı

Çok uzun zaman önce, Polonya’nın Krakow kentinde, Yaakov ben Yekel adında fakir bir terzi yaşarmış. Çalışmasına çok çalışırmış ama ailesini doyurmaya yetecek kadar parayı asla kazanamazmış. Çaresiz kaldığı bir gün, sinagoga giderek, Tanrı’ya yakarmaya başlamış, bir mucize olması için dua etmiş.

Hemen o gece muhteşem bir rüya görmüş. Rüyasında daha önce hiç gitmediği bir yerde Prag kentindeymiş. O sırada kendini tamamen görebiliyor, hatta Prag sokaklarında, omuzunda bir kürekle gezerken hafif esen rüzgârı dahi hissediyormuş. Sonunda oraya bir yere gelmiş. Bir çukur kazmaya başlamış ve kazarken yüksek bir sesle kendine seslenildiğini duymuş, “Yaakov ben Yekel-Prag’a git! Orada senin için bir şey var!”

Yaakov aynı rüyayı tekrar tekrar, her gece görmeye başlamış. Sonunda Prag’a gitmeye karar vermiş.

Yağmurda, karda, oraya yürüye yürüye gitmek çok zor olmuş ama sonunda Prag şehrine varmış. Vardığında çok şaşırmış çünkü gördüğü her şey aynı rüyasındaki gibiymiş. Prag sokaklarını araştırmış, sonunda rüyasında gördüğü o yeri bulmuş. Kazma ve küreği ile o yeri kazmaya başlamış.

Ansızın omzunda bir el hissetmiş.

“Ne yapıyorsun sen?”demiş kızgın bir ses. Orada Yaakov’un ömründe gördüğü en iri, en uzun boylu adam duruyormuş… Bu bir bekçiymiş. Yaakov korkudan titremeye başlamış. Başka bir şey söyleyemeyeceğinden, gerçeği anlatmış.

“Burayı kazıyorum… Çünkü bir rüya gördüm.”

“Hah!”diye gülmüş bekçi. “Bir rüya mı?” Yaakov’un suratına bir şamar atmış. “Sen zaten bir hayalperest gibi görünüyorsun, zayıf, ince ve hastalıklı! Rüyalar senin gibi budalalar içindir!” demiş bekçi. “Rüyalardan söz etmek çok gülünç. Dün gece ben de bir rüya gördüm. Bir ses bana “Hey İvan” dedi, “Krakow kentine git. Yankel mi,Yekel mi neyse, bir fakir terzinin evinde, ocağının altında büyük bir hazine bulacaksın. Bu çılgın bir rüya idi. Ama sen beni Krakow’a giderken görmüyorsun değil mi? Yok hayır, çünkü rüyalar budalalar içindir.”

Bundan sonra bekçi İvan onu kentin dışına atmış ve Yaakov evine doğru uzun yürüyüşüne başlamış. Haftalar sonra evine vardığında, önce tüm ailesine sarılmış, öpmüş, sonra doğru ocağa gitmiş, ocağı yana itip kazmaya başlamış. Saatlerce kazmış, ama bulduğu sadece toprakmış. En sonunda yorgunluktan bitap düşüp, uykuya dalmış.

O uyurken çocukları çukurda oynamışlar, çukuru daha derinlere kadar kazmışlar, ta ki en küçük kızı çorba tenceresine benzeyen eski bir şey bulana kadar. Küçük kız, kabı ağabey ve ablalarıyla birlikte yukarı çekmiş ve babaları Yaakov’u uyandırarak buldukları şeyi ona vermiş. Yaakov uğraşıp onu açmış ve içinde eski altın ve gümüş paralar olduğunu görmüş. Bir servet! Burada, ailesini doyurmaya, evini tamir etmeye yarayacak, hatta hep isteyip de yapamadığı, yoksullara verebileceği kadar çok büyük bir servet varmış.

En sonunda yaşlı bir adam olarak, elinde tek bir para kalıncaya kadar iyi bir hayat yaşamış. Son parayı bir dilenciye vermeye karar vermiş.

“Teşekkür ederim,” demiş dilenci. “Ve senin için Yaakov, üç kelimelik bir öğüdüm var.”

“Öğüt mü?” diye sormuş Yaakov.

“Evet,” demiş dilenci. “Daha derin kaz.”

Yaakov evine geri dönmüş, ocağı yana itmiş, derin çukur hala açıkmış, onu kazmaya devam etmiş. Bu kez büyük bir kutu bulmuş. Kutunun içi, elmas, yakut ve zümrütlerle doluymuş. Bu hayal ettiğinden de daha büyük bir hazineymiş. Yaakov’un iki yolun birleştiği yerde, küçük bir okul yaptıracak dahi çok parası olmuş. Efsaneye göre bu bina hala oradadır ve burası gezginler için durup dinlenecekleri, nerede oldukları ve nereye gittiklerini düşünebilecekleri bir yerdir. Oraya vardığınızı duvarında altın harflerle yazılı şu sözleri gördüğünüzde anlarsınız: “YÜREĞİNİZE EN YAKIN ŞEYİ BULMAK İÇİN, BAZEN HAYALLERİNİZİ ÇOK UZAKLARA KADAR İZLEMENİZ GEREKİR.”

 Bu haftalık bu kadar, tekrar buluşuncaya kadar sağlıcakla kalın.

*Hikâyenin Kökeni: Polonya