Schneidertempel Sanat Merkezi’nde tarihi sergi: Her genç kızın hayali SSM’deki dikiş makineleri…

Geçmiş zamanın hafızasıdır eski eşyalar… Her biri ne anılar biriktirmiş, ne hayatlar görmüştür kim bilir. Schneidertempel Sanat Merkezi’nde, Mehmet Çelik’e ait tarihi dikiş makineleri (1859-1918) ve duvarlarda zamanın ruhunu yansıtan fotoğraf- kartpostallardan oluşan sergiyi gezerken, yaydıkları nostaljiden olacak, Kuzguncuk’a, çocukluğumun evine gittim; dudağıma hüzünlü bir tebessüm konuverdi. Bu duygularımı paylaşmak ve sergiyi konuşmak üzere iş adamı Mehmet Çelik ile bir araya geldik

TUNA SAYLAĞ Sanat
17 Nisan 2014 Perşembe

SSM, tarihine çok yakışan ‘Dikiş Makineleri’ sergisi ile bir ilki gerçekleştirdi. Hepinizin bildiği üzere Terziler Sinagogu anlamına gelen Schneidertempel’in gerçekleştirdiği bu etkinlikle, kurucularının ruhlarını yâd ettiğini düşünüyorum.

Serginin tasarım ve küratörlüğü Tan Oral’a, danışmanlığı ise Tarih Vakfı’ndan Dr. Gürel Tüzün’e ait. Seyhun Binzet, Aykut Altınelli ve Sait Beydeş’in tematik renkli kartpostalları ile zamanın biçki-dikiş yurtlarını gösteren siyah- beyaz fotoğrafları, gazete reklamları (Yazımın başlığını esinlendiğim ,“Her genç kızın rüyası Zetina dikiş makinesi” gibi) mekânın duvarlarını süslüyor. Ayrıca vitrinlerde birçok terzi levazımatı da sergilenmekte.  Bunun yanı sıra isteseniz salondaki bir TV ekranından Aşkenaz Cemaati’nin iki üyesi, Robert Schild ve Moşe Grosman’nın sinagog ilgili anılarına kulak verebilirsiniz.

Mehmet Çelik’in koleksiyonunda 38 makine var ama on bir tanesi sergilenebiliyor. Bunların içinde en eski ve kıymetlisi üzerinde altın işleme ve mercan kakma olan makine. Çoğu Singer olmak üzere Fabrik-marke, Marque –Deposée gibi markalar da bulunuyor. Çelik, onları kutularında muhafaza ediyor ve düzenli olarak yağlıyor.

SSM ile yolunuz nasıl kesişti?

Schneidertempel ile Seyhun Binzet sayesinde bir araya geldik. Binzet’le uzun yıllara dayanan bir dostluğumuz var. Yaklaşık üç ay önce yine SSM’de kendi özel koleksiyonundan seçilmiş ‘Kartpostallarla Osmanlı'dan İnsan Manzaraları’ başlıklı sergi açılmıştı. Bir sohbetimizde, dikiş makinelerimle Terziler Sinagogu’nun çok güzel örtüştüğünü, birbirlerine yakıştığını düşündük. SSM yetkilileri de bu fikri sıcak yaklaşınca hep birlikte yola çıktık. Mekân müsait olsaydı daha fazla makine sergileyecektik. Aynı sergiyi İpek Üniversitesi’nde de tekrarlayacağız.

Dikiş makinesinden başka koleksiyonunuz da var mı?

Resmi koleksiyonerim. Farklı konularda birkaç koleksiyonum daha var: Toprak altı eserleri, tespih ve hat koleksiyonları. Yeni yeni de el yazması Kuran-ı Kerim toplamaya başladım. Bu serginin verdiği mesaj herkes büyüklerinden kalan dikiş makinelerinin kıymetini bilsin yolunda oldu.

Koleksiyon merakınız nasıl başladı?

Nesli tükenen canlılar vardır; tıpkı bitkiler, hayvanlar gibi… Benim için de bunlar nesli tükenmiş makineler… Sanayileştikçe eski işlevlerini yitirdiler. Bir nesil önce çok önemli olan bu makineleri biz şimdi bir sergide görebiliyoruz. Bizden sonra gelecek olanlar ise bu imkânı da bulamayıp belki ancak fotoğraflarına bakabilecekler. Bunları olduğu gibi muhafaza etmek, yaşatmak istedim. Bu anlamda koleksiyonumu daha da zenginleştirmeyi düşünüyorum.

Bir zamanlar bu makineler başkalarına aitti; sizce bunların üzerine eski yaşanmışlıklar sinmiş midir, ne düşünüyorsunuz?

Bu dikiş makinelerinin sahipleri artık yaşamıyor. Hepsi 1918 öncesi makineler, keşke dilleri olsa da anlatsalar… Mesela bir tanesinin içinden iplik sarılmış mekikler, masuralar, makaralar çıktı. Elinize alınca üzerlerindeki o ‘eski’ kokusunu hissedebiliyorsunuz. Çok özel bir duygu bu… Birçoğu hâlâ sahibinin el kirini muhafaza ediyordur. Buradaki makinelerin bir özelliği de bir-iki tanesinin dışında, hepsinin evde kullanılan ürünler olması.

Değişik senelere ait makinelerde, teknolojik farklılıklar gözlemlediniz mi?

Tabii, yıldan yıla teknoloji ilerlemiş. 1920-25’lerden sonra makineler biraz daha değişmiş. Seri üretimler için dizayn edilmeye başlanmış. 50’lerden sonra ise elektronikleşme devreye girmiş. Zaten bu dönemden sonrakiler de benim ilgi alanıma girmiyor.

Koleksiyonerlik nasıl bir hobi? Size neler hissettiriyor?

Bunu bize değil de çevremizdekilere sormak lazım. Anlam veremeyen, “boş işler” diyen insan çok fazla. Bunlarla uğraşmaktan zevk alıyorum, dinleniyorum. Makinelerin sesi, kokusu hoşuma gidiyor. Bir pazar günü AVM’lerde dolaşmaktansa Bit Pazarı’nda ya da antikacılarda dolaşmayı yeğlerim. Eskiyi önemsiyorum ve bunların gelecek nesillere aktarılması gerektiğini düşünüyorum. Dikişin tarihine bakacak olursak makine olmayan yıllarda herkes elde dikilen giysiler kullanırdı. Annemin makinede diktiği birçok giyimi giydim. Daha sonra sanayi ilerledi, dikiş makinesi icat edildi ve hepimiz ev ya da terzide dikilen giyimleri bir kenara atarak konfeksiyona rağbet eder olduk. Oysa şimdi el dikişi, kişiye özel elbise tekrar makbul ve revaçta…

Dikiş makinesiyle büyümüş bir nesildenim, hatta babaannem terziydi. Küçüklüğümde, Roş Aşana ve Pesah bayramları öncesinde annem mutlaka bana ve ağabeyime Sümerbank’tan satın aldığı pazenden, pijama dikerdi. Makine hiç boş bırakılmaz, o ritmik sesi gün boyu evimizde çınlardı. O yüzden bu sergiyi ve bana hissettirdiklerini çok sevdim. 4 Mayıs’a kadar açık, gezmeyi ihmal etmeyin!