Başkaları hakkında kötü konuşma manevi büyümeyi engeller ve dini çevrede yıkıma neden olur
Rav Naftali Haleva
Son iki hafta içinde okuduğumuz peraşalar Tazria ve Metsora’da gizemli fizyo spirituel (manevi sebeplerle fiziksel olarak ortaya çıkan) bir hastalık olarak bilinen, ‘tsaraat’ yani cüzzamdan bahsedilmektedir. Tsaraat, değişik şekillerde, insan derisi, kıllar, giysiler ve hatta evlerin duvarlarında kendisini gösteren, anormal bir renk değişimidir. Bu rahatsızlığa uğrayan kişinin, tekrar cemaati içindeki normal hayatına dönebilmesi için, öncelikle çok karmaşık olan manevi bir arınma sürecinden geçmesi gerekirdi. Talmud’un açıklamasına göre, tsaraat hastalığı, özellikle dedikodu ve başkaları hakkında kötü konuşma (laşon ara) günahlarından dolayı oluşmaktaydı. Moşe’nin ablası olan Miryam kendi abisi Moşe hakkında olumsuz konuşması sonucu cüzzam hastalığına kapılır.
Talmud (Arehin 15b) birisi hakkında yapılan kötü konuşmayı, dedikodu yapma günahını putperestlik, cinsel ahlaksızlık ve adam öldürme günahlarına benzetir. Herkes dedikodunun yalnış birşey olduğunu, kullanılan yanlış kelimelerin zarar verdiğini, olumsuz ve dikkatsizce ağızdan çıkan kelimelerin acı verdiğini bilmektedir. Başkalarını karalamanın nedeni genel olarak ahlaki bir zayıflıktan dolayı ve iftiracının kendi egosunu yükseltebilmek için başkasını alçaltmasıdır. Bu günah herkes tarafından bilinmesine rağmen maalesef insanlar dedikodu yapmaya, kullandıkları kelimelerle başkalarına acı vermeye devam etmektedirler. Maalesef, Yahudi basınında son senelerde Tora bilgelerinin çok olumsuz kelimeler konuştuğunu görmekteyiz.
Bir bilge konuşmasında İsrail’de askerlerin işledikleri günahlarından dolayı öldüğünü belirtir. Diğer bilge Holokost’ta ölen kardeşlerimizin ölümünü ve bu trajedinin sebebinin o dönemde reform akımının ortaya çıkmasından dolayı oluştuğunu ifade eder. Yeşiva’daki bazı Rabiler İsrail’de bir dans yerinde oluşan patlamada ölen insanların Tora’ya gerektiği gibi bakmadıklarından dolayı olduğunu dile getirirler. Burada ifade edilen söylemler çok acı verdiği gibi başkalarının saldırgan tepkilerine yol açan ve Yahudi öğretilerinde yeri olmayan bir düşünce tarzıdır. Bu belirtilen ifadelerin tamamen kibirden dolayı söylendiğini kabul etmemiz gerekir. Özellikle bu tip söylemler dönemin büyük bilgeleri tarafından söylendiğinde dindar olan kişiler istemeden de olsa eleştirmek zorunda kalmaktadır. Bazılarımız ise bu dönemin Tora alimlerinin bu söylemleri karşısında onlara olan saygınlığımızdan dolayı eleştirmenin doğru olamayacağını özellikle bilgeliklerinden dolayı, toplumsal olarak söylediklerinin doğruluğunu tartışmanın da yanlış olabileceğini düşünmekteyiz. Bunun doğruluk payı da olsa konuyu şu şekilde analiz etmemiz gerekir. Tora âlimleri ve neslimizin büyük liderleri kelimeleri kullanırken çok hassas ve dikkatli olmaları gerekir. Söylediklerinin ışığı altında onları takip eden birçok insanı etkilediklerini görmeleri gerekir. Bazı önemli ve mutlak beyanatlar vermeden önce, düşünmeleri gereken bazı önemli noktaları dikkate almalılar. Söyleyecekleri kelimeler insanları rahatlatacak ve teselli mi edecek yoksa keder ve acı mı verecek? Söyledikleri Tora’ya Yahudiliğe saygınlık mı getirecek veya utanmamızı sağlayacak?
Pirke Avot’ta belirtildiği gibi “Hahamim izaaru bedivrehem, şema tahuvu hovat galut vetiglu limkom mayim araim, veyiştu atalmidim abaim aharehem veyamutu, venimtsa şem şamayim mithalel – Hahamlar; söylediklerinize dikkat edin. Çünkü bu sözlerle bir gün gelir, doğru yolu kaybedip kötü ve bulanık bir su akıntısında kendinizi buluverirsiniz. Sizi takip eden öğrencileriniz o akıntının tesiri altında kalıp zarar görebilirler. Bu da Hilul Aşem’e (Tanrı’nın ismini alçatmak) sebebiyet verecektir.
Hahamlar öğrencilerine herhangi bir öğretide bulunduklarında, yanlış mesajlar alınabilecek kelimeleri kullanmaktan kaçınmalıdır.
Elbette hepimiz yaşam boyunca yanlışlıklar yaparız. Her zaman doğru şeyi söylemeyebilir veya yanlışlıkla çeşitli yorumlarda bulunabiliriz. Böyle durumlarda bile yaptığımız yanlışı düzeltmemiz en doğru olanıdır. Kendimizi düzeltmediğimiz veya çoğu insanı söylediklerimizle üzdüğümüzü fark etmediğimiz anlarda başkalarının bizi yapıcı bir eleştiri ile uyarması gerekir ki bizler de ileride benzeri hataya düşmeyelim.
Bilgelerimiz ve neslin Tora âlimleri bile kendileri düzeltme konusunda muaf olmadıkları gibi başkaları tarafından saygıda kusur etmeden fikir vermelerine müsaade etmelidir. Bu tip konuşmalar, eleştiriler sakin bir şekilde gerçekleşmeli kimse kimseyi utandırmadan ve skandal yaratmadan yapılmalıdır. Söylemleri ile çok zarar veren bu tip mesajlardan dolayı liderler özür dilemeyi bilmeli ve akabinde yapacakları deklarasyonda açık bir dille söylediklerinin yanlış anlaşıldığını ifade etmeleri gerekir. 1990 yıllarında Herzog, bir konuşmasında basının maalesef seviyesinin düştüğünü ve özellikle dindar kesiminin liderlerinin ve basının beyanatlarının gerçekten topluma acı verdiğini ifade etti. Elbette herkesin başkaları hakkında söylediklerine dikkat etmeleri gerektiği gibi dini bütün olan insanların özellikle çok hassas olmaları gerekliliğin altına çizmemiz gerekir. Çünkü sonucunda söylenen sözlerin verdiği acıdan öte Yahudilik ve Tora itibarını kaybetmektedir. Eğer bizler entelektüel, ön yargının azaldığı bir topluluk yaratmak istersek, başkalarına karşı daha toleranslı, başkalarının duygularını önemseyen, pozitif yanlarını görmeye çalışan ve bu düşünce altında söylediklerimizi düşünerek ifade eden kişiler olmalıyız.
Tsaraat’ın ilk aşamada insanlar üzerinde kendini göstermediğini görmekteyiz. Bu hastalığın öncelikle cansız maddeler yani günah sahibinin malları üzerinde görüldüğüne dikkat çekmekteyiz. Renk değişikliği önce evlerin duvarlarında kendisini gösterirdi. Bunun düzelmesi için evlerin duvarlarındaki taşlar yerlerinden çıkartılarak duvar yıkılırdı. Fakat bu durum, günah işleyen kişiye bir mesaj verdiği halde, kişi bunu uyarı olarak kabul etmeyip yolunu düzeltmezse hastalık elbiselerinde baş gösterir ve ileride işe yaramadığı taktirde deri üzerinde yaralar çıkmaya başlardı. Raşi, ‘tsaraat’ın ilk döneminin duvarlarda çıkmasının sebebi şu şekilde açıklar. Bunun kılık değiştirmiş bir beraha olduğunu ve ev sahibine bir şanş getirdiğini söyler.
Raşi açıklamasına şöyle devam eder: Bene Yisrael Kenaan topraklarına yaklaştıklarında, buralarda oturan yerli halk, bir gün bu şehirleri tekrar ele geçirecekleri umuduyla, tüm altın ve gümüşlerini evlerinin duvarlarına gizlemişlerdi. Tsaraat sebebiyle evinin duvarlarındaki taşlarını yerlerinden çıkaran kişi, saklı olan bu mücevherleri bulacaktı. Raşi’nin bu açıklaması biraz kafa karıştırıcıdır. Neden ceza alması gereken kişi, bu cezanın sonucunda bir hazineye kavuşmaktadır? Tanrı çok önemli bir günah sonucu tsaraat ile cezalandırılan bir kişiyi neden bir anlamda ödüllendirmektedir? Bu maddi keşif, ne gibi bir manevi katkıda bulunacaktır? Tanrı, dedikodu hatasını ilk kez işleyen kişiye, hayata derin bir bakış atmanın gerekliliğini öğretmektedir. Dışarıdan gördüğü, eskiden bir Kenaanlıya ait olan, önemsiz, hatta yaralarla dolu bir duvardır. Ancak taşları biraz oynatarak duvarın iç taraflarına ulaşıldığında, karşısına bir hazine çıkabilir. Tanrı bununla günah işleyen kişiye şöyle demektedir: “Bir daha, bir insan hakkında sadece yüzeysel değerlendirmeler yapacağında – önce düşün. Yüzeyden biraz derinlere doğru ilerle. Kesinlikle yüzeyin hemen altında mücevhere rastlayacaksın. Bazı zamanlarda var olduğunu belki de hiç düşünmediğin altını bulabilmek için hastalıklı duvarları yıkman gerekebilir.” Tora’nın vermek istediği derin fikir, bu farkına varış formülünde gizlidir. Burda görüldüğü gibi her bir insan için pozitif düşünebileceğimiz bir nokta mevcuttur.
Başkaları hakkında kötü konuşma manevi büyümeyi engeller ve dini çevrede yıkıma neden olur.
Her zaman sormamız gereken “neden veya ne zaman başkası hakkında laşon ara, kötü konuştum ve beni buna iten olay neydi?” Başkalarının bizim hakkımızda söyledikleri sözlerle duygusal olarak acı çektiğimiz anlarda o kişilere bunu nasıl dile getirdik? Aramızdaki diyalog nasıldı? Başkaları hakkında kötü konuşan bir ortamda bulunduğumuzda o insanları düzeltmek adına neler yaptık? Neden Rabilerimiz laşon aranın büyük bir günah olduğunu ifade etmektedir? Bu konuda hassas davranılması gerekliliğini çocuklarımıza nasıl öğretebiliriz?
Bu günahtan kendimiz, ailemiz ve toplumumuzun uzak durması için neler yapabiliriz?
En önemli gerçek daha iyi yapabileceğimizdir. Umudumuz ise hepimiz istersek daha iyi olabiliriz.