80 yıllık bir tutku

Paris’teki Marmottan Monet Müzesi, 80. yıldönümünü, ‘Özel Koleksiyonlardan Empresyonist Eserler’ başlıklı sergiyle kutluyor. Yüz eserin bulunduğu bu dev sergi, 6 Haziran’a kadar empresyonizm akımının sevdalılarıyla buluşmaya devam edecek

Sanat
26 Mart 2014 Çarşamba

Ester Almelek

 

Burada iki yıldönümü kutlanıyor. Biri Marmottan Monet Müzesi’nin kuruluşu, diğeri ise 140 yıl evvel ilk empresyonist ressamların sergisinin açılışı. Napolyon devrinin hayranı olan, malikânesini içindeki değerli koleksiyonuyla Paris Sanatlar Akademisi’ne bağışlayan Paul Marmottan, Claude Monet ve Berthe Morisot’nun başyapıtlarını bünyesinde barındıran bu müzenin kurulmasına ön ayak oldu.  

Her empresyonist ressamın şüphesiz ki kendine has bir artistik tarzı ve yorumu vardır; ama her birinin ideali aynıdır: Dünyayı ışıkların ve renklerin oyunu gibi algılamak ve tuvale aktarmak. Empresyonist kelimesini ilk olarak sanat eleştirmeni Louis Leroy, ‘Le Charivari’ gazetesi için kaleme aldığı bir makalede kullanır. Yazar, 1874 açılan sergide, Monet’nin  ‘Impression Sun Rise’ (İzlenim Güneşin Doğuşu) tablosuna oldukça alaycı bir yorum getirmiştir. Bu akıma ismini veren tablo, bugün Marmottan Monet Müzesi’nin başköşesinde duruyor. Hatta müzenin butiğindeki alışveriş poşetlerinin üstüne bile bu tablonun resmi basılmış.

EMPRESYONİZM‘İN YOLCULUĞU NASIL GELİŞTİ…

Bu sergide, akımının öncüleri sayılan Corot, Boudin, Jongkind, Bazille ve Manet’in eserlerine de yer verildi. Empresyonizm, diğer akımlar gibi birdenbire ortaya çıkmadı. 19. yüzyılın ortalarında, neoklasik, romantik, natüralizm ve realizm akımları biri birinin içine geçmişti. Peyzaj resimleri, mitolojik ve alegorik sahnelerin içinde olsa da güç kazanmaya başlamıştı. 1840 ve 50’lerde, Barbizon Okulu’nun ressamları, stüdyolarını bırakarak açık havaya çıkıp doğada resim yapmaya başlamaları bir dönüm noktası oldu. Corot’nun peyzajları, Boudin ve Jongkind’ın sakin deniz görüntüleri, atmosferik efektleri ile Monet, Renoir, Pissaro ve Sisley’i çok etkiledi. Ayrıca Rodin’in  ‘Düşünen Adam’ terracotta versiyonu da bu sergide yer alıyor. 1889’da Monet ile birlikte sergiye katılmıştı.

Müzenin Müdiresi Marianne Mathieu, kendisiyle yapılan röportajda, serginin hazırlanışındaki süreci söyle anlatıyor. “Küratör Claire Durand-Ruel ile yaptığımız bu çalışmada,  Claude Monet ve Berthe Morisot’nun varislerinin ve diğer özel koleksiyonerlerin bağışladığı eserlerle zenginleşen müzenin 80. yılını kutlamak için özel bir sergi düzenlemek istedik. Bir anlamda bu müze ‘koleksiyonerlerin evidir’ diyebiliriz. Gerek Avrupa, gerek Amerika’daki özel koleksiyonerler büyük bir memnuniyet ve heyecanla eserlerini bizlere emanet ettiler. Her yaşta koleksiyoner var. Bazıları yüz yaşında. Bir tanesi “Tablomun böyle bir yerde sergileneceği için çok mutluyum ama önce bir fotoğrafını çekeceğim, çünkü onu çok özleyeceğim,” diyerek insanların evlerindeki sanat eserlerine ne denli bağlı olduklarını gösterdi.

EMPRESYONİST ESERLERİN  KOLEKSİYONERLERİ DÜN VE BUGÜN KİMLERDİ…

Bugün omuz omuza gezdiğimiz bu sergilerdeki sanatçıların, ilk başlarda ne denli ekonomik zorluklar içinde sanatlarını yapma ve tanıtma gayreti içinde olduklarını anlamak oldukça zor. 1894 yılında Gustave Caillebotte öldüğünde, mallarının yöneticisi olan Renoir, sanatçının Luxembourg Müzesi’ne bağışladığı Degas, Manet, Cezanne, Monet, Renoir, Sisley ve Pissarro’ya ait altmış yedi tuvali büyük zorlukla kabul ettirebilmişti. Sonraları modern sanata ilgi duyup, yeni bir estetik anlayışı arayan insanlar, empresyonist sanatçılarla arkadaş olup onların eserlerini koleksiyonlarına kattılar. Degas’nın arkadaşı Henri Rouart, fabrikasından evine yürürken her gece Drouot Müzayede Evi’nin yakınlarından geçerek yeni bir tuval satın aldı. Dr. Gachet sonradan Marmottan Monet Müzesi’ne bağışladığı ‘Impression Sun Rise’ tablosunun da bulunduğu müthiş zengin bir koleksiyona sahipti. Zengin bir pastacı olan Eugene Murer’in koleksiyonunda da yirmi beş Pissarro ve bir o kadar da Renoir vardı. Koleksiyonerler arasında bariton Jean-Baptiste Faure, yayıncı Georges Charpentier, Kont Doria, bankacı Victor Chocquet gibi isimler vardı. Paul Durand-Ruel aracılığıyla bu insanlar, empresyonist başyapıtlarının sahibi oldular.

Bugün 21. yüzyılda, dünyanın her yerinde, Meksika’dan Çin’e, Japonya’dan Arap Emirlikleri’ne kadar uzanan vazgeçilemeyen bir tutku bu. Marianne Mathieu’nün yorumuna göre, “Empresyonist tabloların koleksiyonunu yapıyorlar çünkü seviyorlar; şu bir gerçek ki, bugün kimse bu tuvallere gülmüyor.”