İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudileri Nazi zulmünden koruyan az sayıdaki Avrupa ülkelerinden en dikkate değer, fakat en az bilinenidir Arnavutluk...
Maryam Ester Ar
Kurtulanın ve kurtaranın Hakk’ı için, size her aklımdan geçtiğinde adeta Kutsal Kitap'ın daha önce okumadığım sayfalarını okuduğum o hikâyeden bahsedeceğim.
Evlerinde dara düşen o kişileri ağırlayarak, gönüllerinde gerçeği misafir edenlerin hikâyesinden…
Bir olanın hikâyesinden…
Az bilinmesine rağmen Arnavutluk’taki Yahudiliğin tarihi, Roma’nın Filistin Yahudilerini sürgün ettiği MS birinci yüzyılda başlar. Eskiden liman vazifesi gören Dardania’da 1. ve 2. yüzyıllara ait bir sinagogun harabeleri bulunmuş ve bu bölgede Yahudi isimleri taşıyan kimselere rastlanmıştır. 15. yüzyılın sonlarında 528 ailelik bir Yahudi grubunun İspanya ve Portekiz’den sürülüp Vlorë ve Berat kentlerine göç ettikleri bilinmekte. Evliya Çelebi’ye göre Yahudiler 1670 yılında Berat’ta özel bir mahalle oluşturmuş, bu şehirlerde rahatlık ve hoşgörü içerisinde yaşamışlardır. Buraya yerleşen Yahudiler, tarih boyunca yerli halk tarafından dostane duygularla karşılanmıştır.
Dinlerin bütünleşmesini, beraber yaşamayı adeta bir gereklilik haline getiren bu toprakların, toplama kampından kaçan Yahudilere kucak açması bir tesadüf ya da bir ilk değildir. Aynı topraklar Nazi zulmünden 300 yıl kadar önce, Sabetay Sevi’ye ve onunla birlikte Berat’a göçen ailelere ev sahipliği yapmış; yine canı zora düşen canı, kendi canı bilmiştir.
Tüm dinlerden izler taşıyan, canlının eşitliğini savunan ve hoşgörü temelli, Bektaşiliğin yoğun olarak yaşandığı Berat şehrinin halkı için, Yahudi komşularının olması alışılageldik bir durum olmuştur artık.
Hayata tutunmak için geçilen bir köprü
“O bugün olduğu gibi birçok halkın yaşamını korumak için o kötülüğü iyiliğe çevirdi. Korkmanıza gerek yok. Size de çocuklarınıza da bakacağım.” (Yaratılış 20-21)
1930’da Arnavutluk’ta 204 Yahudi yaşamakta idi. Yahudileri Nazilerden kurtarmak için bir sığınaktan diğerine nakleden Arnavut halkı sayesinde 200 Yahudi’nin neredeyse tümüyle birlikte; Avusturya ve Almanya’dan gelen 400 Yahudi kurtuldu. Ayrıca Nazi işgali altındaki Balkan topraklarında bulunan yüzlerce kişinin Arnavutluk üzerinden geçiş yapması sağlandı. 1938’de Berlin’deki Arnavutluk Büyükelçiliği başka hiçbir Avrupa ülkesi Yahudilere vize vermezken onlara vize vermeye devam etti.
O dönemin gazetelerinde Albert Einstein’in Arnavutluk pasaportu ile Avrupa’dan çıkış yapıp Amerika’ya geçtiği yazar. Einstein öncelikle Arnavutluk’a gelip pasaport ve Amerika vizesi almış, üç gün sonra da Amerika’ya gitmişti. Bu ilginç gerçek hakkında birçok tanık olmasına rağmen kayıtlara geçmemiş olmasının güvenlikle alakalı sebeplerden kaynaklandığı düşünülüyor. Buna benzer olarak, Arnavutluk’a göç eden Yahudilere Arnavut isimleriyle pasaportlar verilerek bu kişilerin tespit edilmesi engellenmiş, göçmen ve yerli 1200 civarında aile, halk tarafından saklanmıştı.
Naziler Eylül 1943'te Arnavutluk'a girdiğinde, Vlora şehrinde yaşayan iki Yahudi, Rafael Jakoel ve eniştesi, Belediye Başkanı ile görüşmüş. Jakoel'in torunu Felicita'nın dediğine göre, Başkan onlara "Burada olduğunuz sürece kaygılanmanız gerekmez. Ama Almanları bilirsiniz. Başkente gitseniz daha iyi olur" demiş. Bunun üzerine Rafael Jakoel ve eniştesi Tiran'a gitmiş. Jakoel'in o sırada 18 yaşında olan babası Josef ile babasının küçük kız ve erkek kardeşi, Vlora Belediye Başkan Yardımcısı’nın evinde saklanmış ve onun çocuklarıyla kaynaşmış.
Kurtarma vakalarının bir kısmı da, Arnavut nüfusun çoğunlukta olduğu Nazi işgalindeki Kosova'da gerçekleşti. Akim Alickaj, Decan Belediyesi’nde yönetici sekreteri olan babası Arif Alickaj’ın, çoğunluğu Makedonya ve Sırbistan'dan gelen mülteci Yahudilere, Arnavutluk'a gidip kurtulmaları için yaygın olarak kullanılan Müslüman adlarını kullanarak sahte kimlik kartları ve pasaportlar çıkarttığını anlatıyor. Arif’ten Decan’da olan Yahudilerin listesini vermesi istendiğinde böyle bir listenin olmadığını söylüyor. Arif'in Makedonya'dan kamyonla sebze getiren manav arkadaşı Arslan Rezniki, zaman içinde 400 Yahudi'yi Decan'a nakletmiş. Rezniki, mülteciler için bir ev yaptırıp o evde onları saklamış. Yahudilerin burada saklandığını bilen Arnavut komşular da onları ele vermemişler.
Samuil Mandili adlı Yahudi mühendis II. Dünya Savaşı sonunda şöyle yazmıştır: ”Ülkemize gelen Yahudiler beşinci kolun faşistlerinden kurtuldular. Bizim halk onları kardeş gibi karşıladı, hoşgörü gösterdi. Gelen nüfusun lehinde çeşitli yardımlar yaptı ve burada II. Dünya Savaşı’nın antisemitist terörü esnasında hiçbir Yahudi öldürülmedi.”
Bu gerçek hakkında 1945 yılında savaş bittikten sonra Arnavut hükümetine Yugoslavya’daki Yahudi Komitesi tarafından gönderilen mektupta şöyle yazılmıştır: “Balkanlar’da ikinci çeşitli teorilere karşı çıkmış ve batı medeniyetinin üstünde duran bu halk, bu dostperver ve kahraman halk, Arnavut halkıdır. Avrupa’da yalnız Arnavut halkı II. Dünya Savaşı döneminde Yahudilerin öldürülmesini kabul etmemiştir.”
Albanolojinin babası: Norbert Jokl
Albanolojinin babası olarak bilinen Avusturyalı-Yahudi bilim adamı Norbert Jokl’un hikâyesi hazindir. Bütün zamanını bilime harcayıp birbirinden değerli el yazmaları üreten Jokl, Hitler iktidara geldikten sonra öncelikle konferanslara davet edilmemeye başlamış, sonrasında da işinden olmuştur.
Hayatını korumak için iş bahanesiyle, ulusal bir yazar ve aynı zamanda bir peder olan Gjergj Fishta tarafından Arnavutluk’a davet edilen Jokl’un hayatta kalma talebi, Almanya ve İtalya Dışişleri Bakanlığı tarafından reddedilmiştir. 1942 yılının Mart ayında tutuklanan Jokl, bir rivayete göre toplama kamplarında öldürüldüğü, diğer bir rivayete göre ise kötü muameleye dayanamayarak intihar ettiği söylenir.
Kültürlerin barış mozaiği
Çok yakın bir geçmişe baktığımızda dahi etnik grupların yoğun olarak yaşamasına rağmen çatışmaların yaşanmadığı bir bölge olan Arnavutluk; halen çok-kültürlü yapısını barışçıl bir şekilde korumaya çalışan ender balkan ülkelerinden. Bektaşiliğin yoğun olarak yaşandığı Arnavutlukta, Anadolu’da doğmuş bir hoşgörü inanç sistemin etkin izleri görünmektedir. “Kendinden olmayanın yaşaması, yaşaman için gereklidir” anlayışı ile Museviliğin, Hıristiyanlığın ve İslam’ın iç içe yaşandığı bu coğrafya Yahudi Tarihi araştırmacıları için açık ve zengin bir saha durumundadır.
Beraber tekrarlanan cümleler
Kutsal cümleleri yüreklerinde taşıyanların hikâyesinde yardım isteyen de, el uzatan da ‘Bir’dir artık. O insanları birleştiren, ‘Bir’ eden, tüm ideolojilerin dışında olan O kutsal şey, kalplerindeki O ışık, sevgi olmuştur.
Kalbimizde David’in sesinden mezmurların en güzelleri çaldığı zaman; O güzel insanların, artık ‘Bir’ olduğumuz o insanların hikâyesini anlattığımız vakit tekrarlayacağız. “Canımı çukura inmekten O kurtardı, Işığı görmek için yaşayacağım. (Eyüp 33: 28)"