İzmir Yahudi Cemaati’nin Fark Yaratan Eski Başkanı JAK KAYA

Dokuz yıl İzmir Yahudi Cemaati’nin başkanlığını yaptıktan sonra görevini Ocak 2014’te Sami Azar’a devreden Jak Kaya, hukuka olan ilgisi ve titizlikle sürdürdüğü yoğun çalışmaların sonucunda en önemlisi cemaatin vakıf statüsü kazanması olmak üzere birçok başarılı icraata imza attı. Çetin bir dönemde İzmir’le ilgili birçok hayati karar almak durumunda kalan değerli yöneticimiz ile bu zorlu süreci ve küçülmekte olan İzmir Cemaati’nin geleceğini konuştuk

Toplum
12 Mart 2014 Çarşamba

Sarit BONFİL

 

 Eğitim ve iş hayatınızdan bahsederek kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

İlkokulu Bene Berit’te (Türk Musevi Mektebi) okudum. Saint Joseph’te orta tahsilimi yaptıktan sonra Atatürk Lisesi’ne devam ettim. 1961’de İTÜ İnşaat Fakültesi’nden Yüksek Mühendis olarak mezun oldum. İki yıl yedek subay olarak askerlik hizmetinden sonra iki üç yıl belediyede mühendis olarak çalıştım. Görevim Yol İşleri Şefliği idi. 1966’dan 1989’a kadar bir mimarlar grubu ile özel inşaat işleri yaptık ve Kemalpaşa’da bir mermer fabrikası kurduk. Ortakların emeklilik kararıyla fabrikayı satmasından sonra 2010 yılına kadar maden mühendisi bir arkadaşla mermer makineleri ithalatı yaptık. 2011’den beri emekliyim.

Eşim Nadya ile 1965’te evlendik. Bir kızımız, bir oğlumuz ve dört kız torunumuz var.

 Cemaat derneklerinde ve cemaat yönetiminde görev almaya ne zaman başladınız?

Cemaatte çalışmaya 70’lerde başladım. Önce Karataş Hastanesi Yönetim Kurulu’nda uzun seneler çalıştım. Moris Bencuya 1995’te başkan olunca cemaat yönetim kuruluna girmemi teklif etti. On sene kendisiyle çalıştım; başkan yardımcılığı yaptım. 2005’ten 2013’e kadar üç dönem başkanlık yaptım. 2014’ten itibaren cemaat vakıf başkanlığından istifa ettim.

 Cemaat yönetimi olarak Karataş Hastanesi’nin de yönetim kuruluna girmek zorunda kaldınız. Asırlık bir kurum olan Karataş Hastanesi’nde ne gibi sorunlar yaşandı?

Bu dönemde en çok uğraştığımız konulardan biri Karataş Hastanesi’ydi. Onlarla biraz yakından görüşmeye başlayınca gördük ki hastanecilik artık profesyonel bir hale geldi. Amatör bir yönetim kurulunun haftada bir toplanarak bu işi yürütmesi mümkün değil. Zamanla hastane zarar etmeye başladı. Sonunda 2010 yılında Karataş Hastanesi yönetimi istifa etti. Zarar eden bir kuruluşun yönetimine kimse sahip çıkmayacağı için cemaat yönetim kurulundan birkaç arkadaşımla yönetimine girdik. Amacımızı ilk baştan dile getirdik: Hastanecilikten çıkmak. Bu fikri birkaç kez cemaat genel kurulunu toplayarak onaylattık. Neticede Karataş Hastanesi’nin baktığı Musevi hasta yok. Tahmin ettiğimiz gibi hastane bizim dönemimizde de zarar etti. Allah yardımcı oldu. İyi bir partner bulduk. Hem ruhsatımızı sattık, hem de binaları kiraladık. Bir yerde Karataş Hastanesi yine Karataş Hastanesi olarak devam ediyor. Ama yönetim Yahudi kuruluşlarda değil. Bu yoldaki çalışmalarda yönetim kuruluna, özellikle Avram Sevinti’ye müteşekkirim.

 Hastanenin devredilmesiyle birlikte Yaşlılar Yurdu’nun kapanmasıyla sonuçlanan çok stresli bir süreçten geçtiniz. Artılarıyla eksileriyle gelinen durumu değerlendirir misiniz?

Hastaneyi yeni partnerlere devrettiğimizde Yaşlılar Yurdu’nu bir yıl içinde tasfiye edeceğimize dair sözleşmeye bir madde koyduk. Çözüm arayışları içerisindeyken Joint’in temsilcisi bize İsrail’den geriatri profesörü Prof. Brick’i getirdi. Prof. Brick ‘evde bakım’ servisini önerdi. Artık yeni seçimle iş başına gelen David Enriquez ve ekibi devreye girmişti. Bu arada Yaşlılar Yurdu’nda kalanların bazıları geçim parası vermemiz karşılığında evlerine dönmeyi kabul ettiler. İki kişi ise Urla’daki bir bakım yurduna yerleştirildi. Şimdi evlerde bakım sisteminde 200 kişiye erişildi. İstedikleri zaman hastabakıcı, doktor geliyor.

 Bu zor kararları alırken neler hissettiniz? Toplumdan gelen tepkileri nasıl karşıladınız?

Aslında bir cemaatte bir takım kapanmalara yol açmak çok üzüntü verici bir durum. Pazarlıklar sırasında doğru yapıp yapmadığımı gecelerce oturup düşünmüşümdür. Çok büyük bir sorumluluk. Ne yazık ki bu operasyonu yapmak bana düştü. Üzülmemek elde değil ama tabii önemli olan mantık, his değil. Çünkü bu zararın sonu yok. Bakanlık da bize bir an önce çözüm bulmamızı, biz kapatmadığımız takdirde kendilerinin hastaneyi kapatacaklarını söyledi. Çünkü özel hastaneler yönetmeliğine göre standartlarımızın hiçbirisi geçerli değil.

 Altı tarihi sinagogu kapsayan İzmir Projesi’yle ilgili görüşleriniz, öngörüleriniz neler?

Sinagoglarımız çok eski olduğundan sık sık sorunlarla karşılaşıyoruz. Yurtdışından Kiryati Vakfı tarihi sinagoglarımızın onarılıp turizme açık bir merkez haline getirilmesi konusuyla çok ilgilendiler. ‘The İzmir Project’ adı altında bir proje oluştu. Şimdi tüzel kişilik kazandığımız için artık tapumuzla anıtlar kuruluna başvurabiliyoruz. Yine Kiryati’nin aracılığıyla Helsinki Üniversitesi’yle bir işbirliği yapıldı. Üç yıl sürecek bir projeyle eski Parohetler üniversite öğrencileri tarafından onarılmaya başlandı. Cemaatimizin çok değerli kültürel hazineleri var. Düşünün ki zamanında 20.000 kişilik bir cemaat idik. Bir dolapta kilitli birçok Sefer Toramız ve çok sayıda gümüş Sefer Tora aksesuarlarımız bulunuyor.

 İzmir Projesi’nin ilerleyebileceğini görebiliyor musunuz?

Adım adım gidilirse İzmir Projesi ilerleyebilir ama tamamen zaman ve para ile ilgili bir süreç. Çünkü yan yana olan altı sinagogdan bahsediyoruz. Bunların üçü, Sinyora, Algazi ve Şalom zaten iyi vaziyette. Ets-Hayim’in bütün restorasyon projeleri yapıldı. Geriye Hevra ve Foresteros kalıyor. Hevra’nın restorasyonu ciddi para ister. Foresteros öyle değil. Orası sadece duvarları kalmış bir açık hava alanı. Restorasyon konusunda yurtdışında fonlar olduğu gibi yurtiçinde de fonlar var. Mesela Özel İdare’nin eski eser fonu, Vilayet’in, Kültür Bakanlığı’nın fonları var. Nisan ayında İzmir’de bir beyin fırtınası toplantısı yapılarak bu proje eleştirilecek. İzmir Projesi dışında bir çalışma da şu anda İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yürüttüğü Bet-İllel Sinagogu’nun restorasyonu. Konak Belediyesi’nin ise eski Hahamhane binası ile ilgili onarım projesi var.

 Başkanlığınız döneminde yapmak isteyip de yapamadıklarınız var mı?

Bizim dönemde bizim dışımızda yapılan DIYALoG e-bülteni çok büyük bir başarı. Rafael Algranati bu işi yapmaya karar verdiği zaman beraber görüştük. Bir yayın organı hazırlama misyonunu üstlenmesini büyük bir sevinçle karşıladım ama doğrusu bu denli geliştirebileceğini düşünmemiştim. Bültenin muhakkak kurumlaştırılması lazım.

 Sizce küçülmekte olan İzmir Yahudi Cemaati’nin en önemli sorunları neler? Bu gidişatı durdurmak ya da yavaşlatmak mümkün mü?

Küçülmekte olan bir cemaatin gelir kaynakları azalır. Kaşer et kesimi için İstanbul’dan şohet getirtiyoruz. İzmir’in en görkemli sinagogu Bet-İsrael çok zor şartlarda hizmet veriyor. Çoğunluğun oturduğu Alsancak’taki Şaar Aşamayim Sinagogu’na bile akşamları yirmi, sabahları ancak on kişi geliyor. İzmir Cemaati 1300 kişi. 70 yaşın üstünde 270 kişi var. Ankara’daki Yahudi cemaati 60, Bursa’daki 50, Hatay’daki on beş kişi. İstanbul’da da hızlı bir azalma var. Denilebilir ki ‘İzmir Projesi’ yok olmakta olan bir cemaat için çok gerekli mi? Ben projeye İzmir’deki Yahudiler tarafından oluşturulmuş bir eser, bir yerde dünya eseri, insanlığın eseri gözüyle bakıyorum.

 İzmir’de cemaat üyelerinin cemaatimize ilgisi ve katkısı konusunda görüşleriniz neler?

Genel kurul toplantılarımıza 100 kişi gelirse mutlu oluyoruz. Cemaatin çeşitli kurumlarında gönüllü olarak çalışan 60-70 kişi var. Dolayısıyla toplumun gerek sinagoglara gerek cemaate olan ilgisi çok yetersiz. Gönül ister ki daha çok aday olsun. O konuda biraz zayıfız.

Başkanlık gibi zor bir görevin özel hayatınıza yansıması nasıl oldu? Bu gibi görevler eş desteği gerektiriyor değil mi?

Elbette eş desteği şart. Sorumluluk gerektiren konularda zaman zaman bir takım huzursuzluklar, uykusuzluklar yaşıyor insan. Karar mekanizmalarında doğru mu yanlış mı yapıyorum diye eşine danışıyor. Ben Karataş Hastanesi’nin en bunalımlı zamanında hastalandım. Ameliyat olmak durumunda kaldım. Tabii orada eşimin büyük desteği yardımı oldu. Bir de yurtdışından çok konuk gelir ve Şabat yemeğini cemaatle yemek isterler. Eğer gelenler birkaç kişiyse hep evde ağırlamışızdır.

 Çok yoğun bir çalışma dönemini geride bıraktınız. Sonrası için planlarınız var mı?

Her şeyden önce okumayı çok severim. Aklımda neler yapabileceğim, nerelerde katkı sağlayabileceğimle ilgili birtakım fikirler var. Doğrusu biraz daha yavaştan alıp kendime daha çok zaman ayırmayı da arzu ederim.