Bu hafta ağımıza Takılanlar

“Tedirgin olduğum konulardan biri de Yahudi düşmanlığı. İsrail’e karşı olmak ayrı, Yahudi düşmanlığı ayrı. Ben Türkiye’deki Museviler adına tedirginim. Ermeni’yi, Kürt’ü, Alevi’yi ötekileştirmişsin... İnsanların diline, dinine, inancına, cinsiyetine ve cinselliğine göre işaretlenmediği bir toplum için elbirliğiyle çalışmak gerekli. Bir arada yaşama kültürü için ihtiyacımız olan tek şey temel, evrensel değerler. Bu hem solun hem sağın öğrenmesi gereken bir şey. Asgari demokratik müşterekler diyeceğim, ne demode geliyor, bu yaşımda niye hâlâ bu lafları ediyorum diye düşünüyorum. Maalesef Türkiye insana kendisini eski hissettiren bir ülke.” MURATHAN MUNGAN – (PINAR ÖĞÜNÇ / RADİKAL)

İzak BARON Diğer
5 Mart 2014 Çarşamba

 

  • HÜKÜMETİN DİKKAT ÇEKMEME ÇABALARI VE ANTİSEMİTİZM SUÇLAMALARINA RAĞMEN, “DIŞ UNSURLAR” BOYKOT SİLAHINI GİTTİKÇE DAHA YAYGIN BİR ŞEKİLDE KULLANIYOR

Al-Monitor’a konuşan ekonomi politik uzmanı Avichai Snir, son boykotların İsrail’e verdiği zarara ilişkin bir veri bulunmadığını ama başka rakamlara bakarak kestirim yapılabileceğini söylüyor. Örneğin, Zvi Eckstein ile Daniel Tzidon’un araştırmasına göre İkinci İntifada sırasında İsrail’in ihracatı, yıllık yaklaşık yüzde 14 oranında azaldı. Bar-Ilan Üniversitesi ve Netanya Koleji’nde iktisat dersleri veren Snir, asıl zararın İsrail’in üretim ve ihracat kapasitesine değil, imajına geldiğini düşünüyor.

Boykottan zarar gören İsrail firmalarını temsil eden avukat Daniel Reisner,   Channel 2 kanalına geçen ay yaptığı açıklamada şunları anlattı: “Artan sayıda şirket, kimsenin duymayacağı akşam saatlerinde sessiz sedasız bize geliyor, fikir danışıyor, ‘Şöyle şöyle bir olayla karşılaştık, yardım edebileceğiniz bir şey var mı?’ diye soruyor.” Geçmişte İsrail Savunma Kuvvetleri’nin hukuk birimini yöneten Reisner, boykot nedeniyle yurt dışında sözleşme kaybeden şirketleri temsil ediyor. Doğu Kudüs’ün Yahudi mahallelerinde faaliyet gösteren firmaların da boykottan muaf olmadığını belirten Reisner sözlerini şöyle tamamladı: “Bir kartopu etkisinden kaygılanıyorum.”

Bu etkinin yansıması olan ve bir bölümü aynı televizyon programında zikredilen örnekler şöyle:

 •İngiltere hükümeti, yerleşimlerde faaliyette bulunan İngiliz iş adamlarına yönelik uyarı yayımladı.

 •Romanya hükümeti, Romanyalı inşaat işçilerinin Yeşil Hat’tın ötesinde çalışmasını yasakladı.

 •Hollanda hükümeti, İsrail ile Batı Şeria arasındaki duvarın inşaatında teçhizatı kullanılan bir Hollanda firmasını yargılamakla tehdit etti.

 •Hollanda’nın en büyük emeklilik fonu PGGM, ocakta yaptığı açıklamada yerleşimlerde inşaat işlerini finanse ettikleri gerekçesiyle İsrail’in başlıca beş bankasındaki yatırımlarını çekme kararı aldığını bildirdi.

 •Norveç Maliye Bakanlığı, ülkenin en büyük kamu emeklilik fonuna, Afrika-İsrail şirketler grubu ile iştiraki Danya-Cebus’a yatırım yapmama talimatı verdi. Gerekçe olarak da firmanın “Doğu Kudüs’teki yerleşimlerde inşaat yaparak bir çatışma bölgesinde ciddi insan hakları ihlallerinde bulunmasını” gösterdi.

 •Hollanda’nın en büyük su firması Vitens, Hollanda Dışişleri Bakanlığı ile istişare ettikten sonra İsrail’in Mekorot şirketiyle ilişkilerini sona erdirdi. Mekerot, Hollanda meclisinde ve medyasında Batı Şeria’da su kuyuları açan ve Filistinlilere ayrımcılık yapan bir su dağıtım şebekesinin iştiraki olarak anıldı.

 •Dev bir Hollanda firması olan Royal Haskoning, Yeşil Hat’tın ötesine uzandığı gerekçesiyle Kudüs Belediyesi ile bir projeyi iptal etti.

 •Yerleşimlerde faaliyet gösteren şirketler, Hollanda-İsrail Ekonomik İşbirliği Forumu’na davet edilmedi.

 •Dev İngiliz güvenlik şirketi G4S, süresi 2015’te dolan Batı Şeria’daki sözleşmelerini yenilemeyeceğini açıkladı. Altı bin kişiyi istihdam eden şirket, Batı Şeria’da bazı kontrol noktalarında kullanılan tarama teçhizatının tedarik ve bakımını yapıyor. Şirketin üstlendiği diğer işlerden biri de Filistinlilerin tutulduğu Ofer Hapishanesi’nin güvenlik sistemlerinin işletimi.

Bir grup önde gelen İsrailli iş insanı, ocakta Davos Ekonomik Forumu’na gitmeden önce, diplomatik sürecin başarısız olması hâlinde İsrail’e yönelik ekonomik yaptırımların artacağı konusunda Netanyahu’yu uyardı. İş dünyasının imdat çağrıları, tıpkı Kerry’nin uyarısı gibi duymazdan gelindi. Daha doğrusu, bu çağrıları duymazdan gelenler, bir tek yerleşim lobisinin tehditlerini duyan kulaklar oldu. Zira bu lobi, İsrail’de siyasilerin kaderini etkileyebiliyor.

Hükümet üyeleri, kartopunu Yeşil Hat’ta durdurmak yerine boykotu İsrail’in sınırlarına çağırıyor. Avrupa’daki boykottan zarar gören şirket ve kuruluşları tazmin etme mekanizması, vergi veren İsrail halkını da yerleşimlere ortak ediyor. Maliye Eski Bakanı Yuval Steinitz Kasım 2012’de alenen şunu itiraf etmişti: “Yahudiye ve Samaria bölgesi (Batı Şeria) için bütçeyi iki katına çıkarmıştık. Bunu dikkat çekmeden yaptık ki bazı iç ve dış unsurlar bu adımı berbat etmesin.”

Hükümetin dikkat çekmeme çabaları ve antisemitizm suçlamalarına rağmen, “dış unsurlar” boykot silahını gittikçe daha yaygın bir şekilde kullanıyor. Steinitz ve dostları için geriye, Boykot Yasası’yla “iç unsurlar” ile mücadele etmek kalıyor.

Akiva Eldar

http://www.al-monitor.com/pulse/tr/contents/articles/originals/2014/02/boycott-law-israel-economy-settlements-products-right-wing.html#ixzz2uuyrIqAA

 

  • MÖSYÖ HAYİM HER TERZİNİN KABUL EDİLDİĞİ GİBİ GÜLER YÜZLÜ, KIRMIZI YANAKLI, UZUNCA BOYLU, SOL KOLUNDA TOPLU İĞNELERİ SAPLANMIŞ TERZİ YASTIĞI, BOYNUNDA SARI RENKLİ KUMAŞTAN YAPILMIŞ METRESİ VE KULAĞININ ARKASINA SIKIŞTIRILMIŞ KOPYA KALEMİ

Nihayet hafta ve günler yaklaştıkça evdeki heyecan, benim inatçılığım, budaklığım, etraftakilere devamlı çıkışmam, hiç bir şeyi beğenmemem gibi davranışlarla kendini gösterdikçe annemin tam kızacağı anlarda büyük annemin hafif bir göz ve ağız işmarı ile sessizce ve sükûnetle Raşel ESTA EN LOS TREJE, YA LEVA PASAR dediğini görür beni daha da küplere çıkarır.

Bar Mitzva giyimi benden başka bütün ailenin konuşup tartıştığı bir olay, ailenin her ferdi yeni elbise ve ayak tırnağından başa kadar yenilenmesi lazım. Annem yeni kostümü için kumaş seçip terzisine yol alırken ben babamla İstanbul’da şapkacılara gidip etrafı sırmalı, önünde kokartlı okul şapkasını beğendikten sonra Mösyö Hayim’in Yüksekkaldırım Eskenaz Sinagogu karşısındaki terzihanesine geldik, han içindeki ikinci katına çıkıp Terzi Hayim tabelasındaki kapıyı vurup içeri girdik, oda küçük uzun gaz sobası, kumaşların serilip kesildiği tahta masa, köşede pencerenin yakınındaki Singer dikiş makinesi, yerde kömürle ısıtılan iki ütü.

Masanın üstünde toplu iğne yastığı, bir iki tahta rafta birkaç renkleri muhtelif kumaş topları, iki tane tahta iskemle, tavandan aşağıya sallanan elektrik ampulü, duvara yapıştırılmış manzara resmi ve en mühimi Kemal Atatürk’ün çerçeveli resmi. Biz Yahudiler bu lideri hem sayar hem de severiz. Mösyö Hayim her terzinin kabul edildiği gibi güler yüzlü, kırmızı yanaklı, uzunca boylu, sol kolunda toplu iğneleri saplanmış terzi yastığı, boynunda sarı renkli kumaştan yapılmış metresi ve kulağının arkasına sıkıştırılmış kopya kalemi. Babamla kısa bir hoş sohbetten sonra gelmemizin sebebini söyler ve Mösyö Hayim hoş ve kırmızı yanaklarını göstererek raftaki top kumaşlarını (Altın Yıldız) çıkarıp bana ve babama güzel lacivert ve açık mavi renkli kumaşlarını seçtirdikten sonra hayırlı uğurlu olsun (para buenos dias, kon sanedad i mazal tov) duası ile bir çay içip tekrar Yemişteki babamın dükkânının yolu olan Galata Köprüsünden geçip pek fazla konuşmadan geldik. Akşama eve gidip bunlar anneme anlatılacak ve şapka gösterilecek.

Yosef Sevi

http://balattan.blogspot.com/

 

  • ÖYLE Kİ; ARTIK GAYRİMÜSLİM DEMEK; SENİ ARKADAN VURAN, SENİN ALEYHİNDE ÇALIŞMAYA MEYAL, SENDEN AYNI YOLDA YÜRÜMEYİ İSTEMEYEN HER ZAMAN ŞÜPHEYLE BAKILAN BİR REJİMLE BAŞKALAŞTI

Türkiye’de yalnızca İstanbul’da 150 bin olmak üzere 300 bin Rum’un yaşadığı bugün sayılarının 2 binin altına düştüğü biliniyor. Alaton gelinen noktayı ‘Atatürk’ten sonraki rejime bağlıyor. “Babam Atatürk aşığı bir adamdı. Cumhuriyet Halk Fırkası üyesiydi. Şişli Halk Evi’nde parasız Fransızca dersleri verirdi. Atatürk dönemi böyle geçti. Fakat o günden sonra Atatürk’ün ölümü bizim hayatımızda bir dönüm noktasıydı. Öyle ki; artık gayrimüslim demek;  seni arkadan vuran, senin aleyhinde çalışmaya meyal, senden aynı yolda yürümeyi istemeyen her zaman şüpheyle bakılan bir rejimle başkalaştı. 

Alaton’a “Bu rejim size öteki olduğunuzu ne zaman hissettirdi” sorusuna ise şu yanıtı veriyor: “1930’lı yıllarda annemin sokakta yürürken bana telkin ettiği bir düşünceyle başladı. Annem “sokakta sakın benle konuşma” diyordu. Neden çünkü sokaktan geçen vatandaşlar duyarsa ‘vatandaş Türkçe konuş’ diyerek annemi taciz ediyorlar. Oysa bütün insanlar kendilerinin seçmediği bir sınıfa ait olarak dünyaya geliyor.  Benim ne kültürüm ne de düşünce tarzım başkalarını ötekileştirmeye müsait değildi. Bu tuzağa hiçbir zaman düşmedim. Oysa bugün 86 yaşındayım ve baktığımda toplum bana, Türkiye’nin büyük kitlesi içinde kabul edilmiş bir fert hissini hiç vermedi. Her zaman farklı baktı. Zamanla bununla barıştım ve bugün aykırı olmaktan müthiş keyif alıyorum.”

İshak Alaton (Belma Akçura)

http://gundem.milliyet.com.tr/alaton-artik-birbirine-yuzunu/gundem/detay/1842678/default.htm?ref=OtherNews

 

  • FRANSA’DA MİLLİ EĞİTİM DÜZENLEMELERİNDE ‘SHOAH’ TERİMİNİN KULLANIMI TARTIŞMALARA YOL AÇIYOR ÇÜNKÜ BU SÖZCÜK FRANSIZCA DEĞİL, İBRANİCE VE KUTSAL KİTAPLA İLGİLİ

“Biz, çok uzun zaman boyunca buna bir isim vermedik, veremedik. Mesela Fransa’da savaş sırasında yalnızca ‘savaş’ dendi. Ana dili Yidiş olan kişiler yani kurbanların çoğunluğu, bunu ‘yıkım’ olarak adlandırdı. ‘Yıkım’ , ‘Ağlama Duvarının Yıkılışı’nda da kullanılmış olan kavramdı ve bu anlamda Yahudiler açısından yaşanmış üçüncü yıkımdan söz ediliyordu. Sonra, yavaş yavaş ‘soykırım’ terimi kullanılmaya başlandı: 1944’te bir hukukçu olan Rafael Lemkin tarafından ‘soykırım’ terimi türetildi. ‘Holokost’ ise daha ziyade Anglosakson dünyada kullanıldı. ABD’yi düşünürsek örneğin, Washington’da Holokost Anıtı var. Latin Amerika’da da Holokost terimi kullanılıyor ve bu kullanım konusunda ABD’de herhangi bir tartışma yok. Biz Fransa’da ‘Holokost’ terimini kullanmak istemedik. Sözcüğün tanımı üzerinde durduk. Holokost, Tanrı'ya veya tanrılara bir şeyi kurban etmektir ve sunulan kurban ateşle yanıp kül olur. Dolayısıyla Yahudi soykırımı ‘holokost’ olarak tanımlanamazdı, çünkü orada bu anlamda bir kurban yoktu. Fransa’da 1970’lerden itibaren, İsrail’de kullanılan ve İbranice bir terim olan ‘Shoah’yı kullanmaya başladık. Yönetmen Claude Lanzmann büyük filmi Shoah’yı yaptı ve sonra bu terim kabullenildi. Bu terimin çok çabuk kabul edilmesinde bazı kurumların ve Yahudi cemaati sorumlularının gücü önemliydi. Örneğin, Paris’teki ‘Meçhul Yahudi Şehidi Anıtı’nın adı, 2005’te ‘Shoah Anıtı’ oldu. Fransa’daki Yahudilerin mallarının yağmalanması hakkında yapılan çalışmalar sonucu elde edilen tazminatlar ile Shoah Anıtı için bir vakıf kurmaya karar verdik ve ‘Shoah’ terimini bu vakıfta da kullandık. Fakat örneğin bazen Fransa’da milli eğitim düzenlemelerinde ‘Shoah’ teriminin kullanımı tartışmalara yol açıyor çünkü bu sözcük Fransızca değil, İbranice ve kutsal kitapla ilgili. İsrail de ‘Shoah’yı kullanıyor. Anma gününün adı ‘Yom Hashoah’, yani ‘Shoah’yı Hatırlama Günü’. Yad Vashem Müzesi’ndeki anıtın adı da ‘Shoah Anıtı’… Demek ki bu durum, ülkeye bağlı.”

Annette Wieviorka (Rita Ender)

http://agos.com.tr/haber.php?seo=holokost-yerine-shoah-teriminin-kullanimi-tartismalara-yol-aciyor&haberid=6674

 

  • TEDİRGİN OLDUĞUM KONULARDAN BİRİ DE YAHUDİ DÜŞMANLIĞI. İSRAİL’E KARŞI OLMAK AYRI, YAHUDİ DÜŞMANLIĞI AYRI. BEN TÜRKİYE’DEKİ MUSEVİLER ADINA TEDİRGİNİM”

 “Bu kitap Türkiye’ye özgü bir meseleye bakıyor. Sivil hayatta ötekileştirdiğin, küçümsediğin, düşman bildiğin kimlikleri aynı kışlaya toplayıp karşı karşıya getiriyorsun. Hiçbir tetik bir gecenin işi değildir. Hrant’ın tetiğinin arkasında da yüzyıllar var. Bu konuya ilgi duymam insanların kinini bilemek için değil, hafıza tazelemek, günümüze uzantılarını konuşmak için. Tedirgin olduğum konulardan biri de Yahudi düşmanlığı. İsrail’e karşı olmak ayrı, Yahudi düşmanlığı ayrı. Ben Türkiye’deki Museviler adına tedirginim. Ermeni’yi, Kürt’ü, Alevi’yi ötekileştirmişsin... İnsanların diline, dinine, inancına, cinsiyetine ve cinselliğine göre işaretlenmediği bir toplum için elbirliğiyle çalışmak gerekli. Bir arada yaşama kültürü için ihtiyacımız olan tek şey temel, evrensel değerler. Bu hem solun hem sağın öğrenmesi gereken bir şey. Asgari demokratik müşterekler diyeceğim, ne demode geliyor, bu yaşımda niye hâlâ bu lafları ediyorum diye düşünüyorum. Maalesef Türkiye insana kendisini eski hissettiren bir ülke.”

Murathan Mungan

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/pinar_ogunc/her_seyin_normallesmesi_turkiyeyi_acik_timarhaneye_cevirdi-1179216# Bir yüzleşme serüveni

 

  • Netten okumalar
  • İLK MARATONCU BİR YAHUDİ – ELON GİLAD

http://www.atletizmdunyasi.com/haber/1705-ilk-maratoncu-bir-yahudi

 

  • SİNAGOG’UN BAŞINA GELENLER… - AYFER TUZCU ÜNSAL

http://www.gaziantepsabah.com/yazi.php?id=1392

 

  • ROZ KOHEN: FOTOĞRAFIN GÖÇÜ - 116 YAŞINDAKİ BİR FOTOĞRAFIN ST. LOUİS'E VARIŞININ ÖYKÜSÜ... - BALAT'LI BARUH ROMANO

http://www.kanalkultur.blogspot.de/2014/02/roz-kohen-fotografn-gocu-116-yasndaki.html

 

  • RÖNESANS'TA SEMİTİK VE ANTİSEMİTİK ETKİLER – ENİS MERİÇ

http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/ronesansta-semitik-ve-antisemitik-etkiler-51516

 

  • Netten seyredin
  • HAY E. COHEN YANAROCAK'IN " TÜRKLEŞTİRME İLE ÖZBİLİNÇ ARASINDA: TÜRKİYE YAHUDİLER 1923 - 1948"İNCELEMESİ

https://www.youtube.com/watch?v=YC7_2KJPO4k

 

  • Bir tavsiye
  • HOLOKOST'LA YÜZLEŞMEK

http://www.holokostlayuzlesmek.com/tr/