Avrupa’da futbol ve Şampiyonlar Ligi

Avrupa’da futbol, geçtiğimiz haftalarda Şampiyonlar Ligi’nin verdiği aranın ardından geri dönüşü ile yine hareketli geçti. Avrupa’da liglerin kendi içerisindeki dinamiklerin Şampiyonlar Ligi yarışını nasıl etkilediğini kısaca değerlendirelim

Roza SABA Spor
26 Şubat 2014 Çarşamba

 

Şampiyonlar Ligi, kısa bir aradan sonra çekişmeli mücadelelerle geri döndü. Geçtiğimiz haftanın en dikkat çeken Şampiyonlar Ligi mücadeleleri şüphesiz ki iki İngiliz takımı ve rakipleri arasında geçti; Manchester City rakibi Barcelona ile, Arsenal ise Bayern Münih’le kendi evlerinde karşılaştılar. İki İngiliz devi de evlerinde rakiplerine 2-0’lık skorla mağlup oldular. Arsenal, rakibi karşısında ilk devrede elde ettiği penaltı şansını Mesut Özil ile avantaja çeviremedi. Bu duruma kalecileri Wojciech Szczesny’nin sahadan erken vedası eklenince ipler rakibinin eline geçti ve Bayern Münih disiplinli oyunuyla rakibini Toni Kroos ve Thomas Müller’in golleriyle evinde mağlup etmeyi başardı. Bu maçın bir ilginç tarafı ise Arsenal’in ardından Bayern Münih’in de kaçan penaltısı idi. Manchester City’yi evinde yenen Barcelona’nın golleri ise Lionel Messi ve Dani Alves’ten geldi.

Premier Lig’de şampiyonluk favorileri arasında olan bu iki takımın, Bundesliga ve La Liga’nın zirvesindeki bu iki takıma karşı Şampiyonlar Ligi’nde aldıkları bu yenilgilerin Avrupa’da ligler arasındaki farklara dikkat çektiğini söyleyebiliriz. Bundesliga’da lider koltuğunda oturan Bayern Münih, Avrupa’da son yılların şüphesiz en öne çıkan takımlarından biri; hatta belki de bu takımlar arasında en iyisi. Bu sezon kendi liginde Barcelona’dan gelen başarılı teknik adam Pep Guardiola’nın önderliğinde rakiplerine göz kırptırmadan zirve yürüyüşüne devam eden takımın bu başarısında Borussia Dortmund’un düşüşünün bir faktör olduğunu belirlemek yanlış olmaz; ancak takım içerisindeki disiplin ve takım bilincinin Bayern Münih’i rakiplerinin önüne geçirdiğini söylemek daha doğru olur. Barcelona ise zaten belirtmeye gerek olmaksızın, futbolun algısını değiştiren takımların başında gelir. Manchester City, son yollarda yaptıkları astronomik rakamlı transferleriyle kurduğu yıldızlarla dolu güçlü kadrosuyla Premier Lig’de yükselişe geçen bir takım; hatta bu transferler ile oluşturdukları güçlü kadro sayesinde uzun bir aranın ardından 2011-2012 sezonunda dramatik bir performans ile kaçırmak üzere oldukları şampiyonluk kupasını son dakikalarda Manchester United’ın ellerinden almışlardı. Kendi ligi içerisinde rakiplerine büyük bir tehdit oluşturan ve maçlarını farklı skorlarla kazanan bir takım olan Manchester City’nin Şampiyonlar Ligi’nde bir türlü başarıyı yakalayamama sebeplerinden en öne çıkanı Premier Lig’in diğer liglere oranla daha rekabetçi olmasıdır diyebiliriz. Diğer liglerde şampiyonluk yarışı iki ya da üç takım arasında geçerken Premier Lig’de bu sayı çok daha fazladır, lig sürprizlere daha yatkındır. Aynı durum Arsѐne Wenger önderliğinde geçen her sene Şampiyonlar Ligi yarışına katılmış Arsenal için de geçerlidir; Premier Lig’de hasret kaldığı şampiyonluğa bir türlü kavuşamayan Arsenal, Avrupa’da her zaman büyük bir tehdit olmuştur. Mesut Özil transferiyle yıllardır sürdürdüğü transfer yapmama politikasına son veren Arsenal’in tabiri caizse büyük maçlarda bu oyuncusundan henüz tam anlamıyla yararlanamaması da bugünkü durumunda etkili gibi görünüyor tabi ki. Aslında şöyle bir baktığımızda Arsenal gibi fazla transfer yapmayan ve Manchester City gibi transferlere fazla odaklanan iki takımın ortayı bir türlü bulamadığını görüyoruz. Bayern Münih ile Barcelona ise bu konuda tam tersine doğru politika izleyen takımlardan en önemli ikisidir; önemli oyuncularını kaybetmeden kaliteli oyuncuları da kadrolarına ekleyerek takım disiplinini sürdürebilmeleri dominant oyunlarıyla süsledikleri başarılarının arkasındaki en büyük gerçektir belki de.

Avrupa’da başarı istikrar gerektiren bir durumdur aslında. Şimdiye kadar bu başarıyı yakalayabilen takımların çoğunda bu durumu gözlemleyebiliriz. İstisnalar kaideyi bozmaz elbette, ancak şöyle de bir gerçek var gibi görünüyor; başarı, doğru transfer politikasıyla ilerleyerek takım düzenini ve disiplinini sağlayabilen takımlara daha yakın duruyor.