Bu Hafta Ağımıza Takılanlar

Türk gemisi Mavi Marmara’nın filonun bir parçası olarak Gazze’ye doğru yola çıkmasının ardından İsrail’in Türkiye düşmanlığının düzeyi, Türkler ve Yahudilerin ortak geçmişiyle alakalı her şeyin inkârıyla benzer düzeydeydi. Bu sebeple Jabotinsky’nin sözleri, muhtemelen şüpheyle şaşkınlık arasında bir hissiyata sebep olacaktır. Sonuç olarak Türklerin bir zamanlar İsrail ülkesini yönettiği ve onu Herzl’e devretmeyi reddetme cesaretini gösterdiği gerçeğinden başka Türkler ve Yahudiler hakkında ne biliyoruz? İsrail ile Türkiye arasında şekillenen uzlaşma, Türk ve Yahudi uluslarının tarih sahnesindeki karşılaşmalarıyla ilgili İsrail toplumunun belleğindeki boşlukları kapatmak için iyi bir fırsat. Görünen o ki buradaki halk, İspanya’dan sürgün edilişlerini çok iyi hatırlıyor ancak sürgünün olduğu 1492 yılında İspanya’dan sürülenlere kapılarını açan ülkenin Osmanlı Türkiye’si olduğunu hatırlamıyor. DMİTRY SHUMSKY - HAARETZ

Diğer
26 Şubat 2014 Çarşamba

YUŞENKO, EŞİ VE ÇOCUKLARIYLA BİRLİKTE 9 ARALIK GÜNÜ KİEVDEKİ SİNAGOGA GİDEREK BAŞINDA KİPPA HANUKA BAYRAMINI KUTLAMIŞ, MUMLAR YAKMIŞ, CEMAATE NE KADAR YAKIN OLDUĞUNU GÖSTERMEYE ÇALIŞMIŞTIR

Dünyanın en eski, en etkili Yahudi cemaatinin 10. yüzyıldan beri yaşadığı Ukrayna’da bugün başkent Kiev’de 110 bin, Dnepropetrovsk’da 60-70 bin, Harkov’da 40-50 bin, ünlü liman şehri Odesa’da 50 bin olmak üzere diğer şehirlerde yaşayanlarla birlikte önemli ve hem ekonomik ve hem de siyasi ağırlığa sahip bir Yahudi cemaati bulunmaktadır kısacası.

Bugün Ukrayna Parlamentosu’nda 12 Yahudi milletvekili bulunurken iş dünyasında da çok sayıda Yahudi işadamı faaliyet göstermektedir. Bunlardan en ünlüsü son yazımda belirttiğim gibi bugünkü Devlet Başkanı Leonid Kuçma’nın damadı Viktor Pinçuk’tur. Parlamento’daki 12 milletvekili Yuşenko ve Yanukoviç cepheleri arasında yarı yarıya yer almaktadır. Yani Ukrayna Yahudi cemaati, iki siyasi rakip cephe içinde hemen hemen eşit oranda temsil edilmektedir.

Anlattığım bu özelliklere sahip Ukrayna Yahudi cemaati bugün ülkede yaşanan siyasi krizden fazlasıyla etkilenmiş durumda, geleceği ile ilgili olarak derin endişeler içindedir; çünkü ülkenin siyasi ve ekonomik geleceği bu cemaatin geleceğini de yakından ilgilendirmektedir. Diğer yandan, Yahudi cemaatin 26 Aralık’ta yapılacak ikinci tur başkanlık seçimlerinde kime oy vereceği iki rakip Yuşenko ve Yanukoviç’i de yakından ve muhtemelen hayati bir biçimde ilgilendirmektedir; çünkü zaten hemen hemen eşit olan oy dengesi bu cemaatin oylarıyla bir tarafa kayabilecektir. İşte bu yüzden her iki rakip de Yahudi cemaatiyle eskisinden çok yakınlaşmaya gayret etmekte, bu doğrultuda güçlü mesajlar vermektedirler. Nitekim, Yuşenko, eşi ve çocuklarıyla birlikte 9 Aralık günü Kiev’deki sinagoga giderek başında kippa Hanuka bayramını kutlamış, mumlar yakmış, cemaate ne kadar yakın olduğunu göstermeye çalışmıştır.

Ukrayna Yahudileri iç dinamikler bakımından olduğu kadar dış dinamikler bakımından da son derece önem ve ağırlığa sahiptir ayrıca. Bu yüzden bu yazıyla Ukrayna Yahudilerini de ele alarak son haftalarda Ukrayna ile ilgili olarak yazdığım yazıları bu beşinci yazı (bir de Aksiyon’da var tabii) ile noktalıyorum. AB müzakereleri, Brüksel Zirvesi gibi konularda yazanlar zaten yazıyor; hem de yerinden; benim şimdilik bunlara ilave edecek bir şeyim yok. Ben kendi hesabıma ihmal edilmiş olan Ukrayna ile ilgili yazılarımla sizlere iyi bir Ukrayna tablosu sunduğuma inanıyorum. Bana bu kadarı yeter...

Fikret Ertan

http://www.zaman.com.tr/fikret-ertan/ukrayna-yahudileri_122629.html

 

  • GERÇİ İSRAİL'DE BATI ŞERİA'YI YUTMAK İSTEYEN GÜÇLÜ BİR YERLEŞİMCİ HAREKETİ VAR AMA İSRAİL DEVLETİ DÜNYAYA VE YAHUDİLERE, GÜVENLİK KOŞULLARININ ELVERMESİ HALİNDE İKİ BUÇUK MİLYON FİLİSTİNLİNİN DENETİMİNİ DEVREDECEĞİNİ VE İKİ DEVLETLİ BİR ANLAŞMAYI KABUL EDECEĞİNİ DE SÖYLÜYOR

Kerry ve Başkan Obama, Yahudi halkı ve İsrail'in başına ancak bela olabilecek Batı Şeria'daki tehlikeli gidişattan güvenle sıyrılmaları için İsraillilere bir zemin hazırlamaya çalışıyor. İsrail toplumundaki çetrefilli sorunlar üstünde çalışan Reut Enstitüsü'nün kurucusu Gidi Grinstein, "Tarihimizde bir dönüm noktasındayız, hem de çoğumuzun sandığından çok daha önemli bir dönüm noktasında" diyor. 1936'dan beri "Siyonist hareket, Siyon'da egemen ve demokratik bir Yahudi çoğunluk oluşturmaya çalışmış ve iki halk için iki devlet ilkesini (birer Yahudi ve Arap devletini) bu amaçla sonunda kabul etmişti." Gerçi İsrail'de Batı Şeria'yı yutmak isteyen güçlü bir yerleşimci hareketi var ama İsrail Devleti dünyaya ve Yahudilere, güvenlik koşullarının elvermesi halinde iki buçuk milyon Filistinlinin denetimini devredeceğini ve iki devletli bir anlaşmayı kabul edeceğini de söylüyor. Misyonu başarısız olduğu takdirde Kerry, iki devletli çözümün artık uygulanabilir olmadığını ilan edecek. Bu da İsrail'i şu üç olumsuz yoldan birine zorlayacaktır: Batı Şeria'nın bazı bölgelerinden tek taraflı olarak geri çekilmek; oraları ilhak edip bölgedeki Filistinlilere yurttaşlık hakkı tanıyarak İsrail'i iki uluslu bir devlet haline getirmek; veya ikisini de yapamayıp, Apartheid benzeri bir rejimle iki buçuk milyon Filistinli üstünde kalıcı denetim kurmak. Grinstein'in dikkat çektiği üzere, "Bu üç seçeneğin de ortak noktası, BDS hareketinde büyük bir patlamaya yol açacak olmasıdır ve özü itibariyle BDS hareketi, İsrail'in politikalarını değil, bizzat varlığını hedef almaktadır. Onlar İsrail'in yok olmasını istiyor." Dahası, "Yahudi halkının milli devleti" olmak, İsrail'in değerleriyle Yahudi diasporasının (Amerikan Yahudi lerinin çoğu liberallere oy verir) veya İsrail'in tek gerçek müttefiki olan Amerika'nın değerlerinin aynı çizgide olması gerektiği anlamına gelir. Grinstein, "Bunun olması halinde İsrail'le Amerika ve Amerikalı Yahudiler ister istemez kutuplaşacaklardır" diye ekliyor. Kimse İsrail'den Filistinlilerin her talebine boyun eğmesini, güvensiz sınırları kabul etmesini veya Filistinlilerin aşırılıklarına kat lanmasını beklemiyor. Kerry'nin istediği bu değil. İsrail var gücüyle pazarlık yaparak çıkarlarını korumalıdır. "Fakat" diyor Grinstein, "İsrail, Batı Şeria'daki Filistinliler üstündeki kontrolünü bırakacağı konusunda müthiş inandırıcı görünmek zorunda. Yoksa Amerika'yla ve Amerikan Yahudilerinin büyük bir kesimiyle sorun yaşayacak, bu da İsrail'i yekvücut bir güç olmaktan çıkarıp bölünmüş bir güce çevirecektir." Dolayısıyla Kerry planı derin bir yüzleşmeye gebe. Yani, "Yahudi halkının milli devleti nedir ve yurt dışındaki Yahudilerle İsrail'in en yakın müttefiki Amerika onunla ileride nasıl bağ kuracak?"

Thomas L. Friedman

http://www.sabah.com.tr/NewYorkTimes/2014/02/23/israilliler-icin-kritik-soru

 

  • HOŞUMUZA GİTSE DE GİTMESE DE İSRAİL BÖLGENİN EN GÜÇLÜ DEVLETLERİNDEN BİRİ. HATTA BAZILARINA GÖRE BÖLGENİN EN GÜÇLÜ DEVLETİ. SAHİP OLDUĞU TEKNOLOJİ, BÖLGEDEKİ HİÇBİR DEVLETTE YOK. İSTİKRARLI BİR EKONOMİSİ VAR. YAŞAM KOŞULLARI VE YAHUDİ VATANDAŞLARINA TANIDIĞI DEMOKRATİK HAKLAR BAKIMINDAN AB STANDARTLARINDA BİR ÜLKE. DÜNYANIN AĞIR ABİ SIFATINA SAHİP TÜM DEVLETLERİ ARKASINDA DURUYOR. HAL BÖYLEYKEN, İSRAİL'LE İLİŞKİLERİN KOPUK VAZİYETTE KALMASINI SAVUNMAK ANLAMSIZ

AÇIK konuşalım. Hoşumuza gitse de gitmese de İsrail bölgenin en güçlü devletlerinden biri. Hatta bazılarına göre bölgenin en güçlü devleti. Sahip olduğu teknoloji, bölgedeki hiçbir devlette yok. İstikrarlı bir ekonomisi var. Yaşam koşulları ve Yahudi vatandaşlarına tanıdığı demokratik haklar bakımından AB standartlarında bir ülke. Dünyanın ağır abi sıfatına sahip tüm devletleri arkasında duruyor. Hal böyleyken, İsrail'le ilişkilerin kopuk vaziyette kalmasını savunmak anlamsız.

Neyse ki ortaya çıkan tüm işaretler de Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşme sürecinde olduğunu gösteriyor. Malumunuz gelmez denen özür geçtiğimiz yıl gelmiş, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Başbakan Tayyip Erdoğan'ı arayarak İsrail devleti adına resmen özür dilemişti.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'yla geçtiğimiz hafta yaptığım röportajda İsrail'le müzakereleri sordum. Davutoğlu, tazminat konusunda önemli gelişmelerin olduğunu doğruladı. Tazminat meselesini halledilmiş farz edersek, Türkiye'nin sunduğu ve hâlâ yerine getirilmemiş tek bir şart kalıyor geriye. O da İsrail'in, Gazze'ye uyguladığı ambargo. Bu abluka kaldırıldığı an Türkiye-İsrail ilişkileri normalleşme sürecine girmiş olacak.

Gelgelelim bu şartın karşılanması da İsrail açısından oldukça sıkıntılı bir mesele. Zira İsrail, ambargoyu kaldırması halinde sadece Türkiye'nin önündeki bir engeli kaldırmış olmayacak. İran gemilerinin de Gazze limanına demir atıp şov yapmasının önü açılmış olacak.

Hal böyleyken gerçekçi olmak gerekiyor. İsrail'in böyle bir şeye müsaade etmesi imkânsız gibi bir şey. O halde müzakerenin sonuçlanması için ara bir formül gerekiyor.

Bana kalırsa Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun geçtiğimiz hafta yaptığımız röportajda sarf ettiği "Türkiye'nin Gazze'ye yardım etmesinin önünde engel kalmamalı" cümlesi tam da burada büyük bir anlam kazanıyor.

Ankara, ablukanın tamamen kaldırılması şartından vazgeçiyor. İsrail'in kaygılarını dikkate alıp Türkiye'nin Gazze'ye erişimine izin verilmesiyle normalleşmenin önündeki son engelin de kalkmasını öneriyor. Bakalım Ankara'nın sunduğu bu pozitif öneriye İsrail ne cevap verecek?

Özcan Tikit

http://www.haberturk.com/yazarlar/ozcan-tikit/923121-israille-normallesme-nasil-olabilir

 

  • İSRAİL'İN LEVİATHAN GAZ SAHASIYLA KENDİ İHTİYAÇLARINI TEDARİK ETMEKLE KALMAYIP, ENERJİDEN PARA KAZANMAK ÜZERE PLANLAR YAPMASI BERABERİNDE DOĞU AKDENİZ'DE KOLEKTİF GÜVENLİK DÜZENLEMELERİNE GİDİLMESİNİ DE SAĞLAYACAK

Geçen hafta KKTC'den bir işadamıyla Güney Kıbrıs'taki enerji yetkilileriyle yaptığı görüşmenin detaylarını konuştum. Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nde de Türkiye ilişkilerinin düzeltilmesi yönünde ciddi gayretin olduğunu, bozulan ekonomilerinin rayına girmesinde hem Kuzey Kıbrıs'la hem de Türkiye ile ilişkilerin yeniden gözden " geçirilmesi gerektiğinin ciddi destek gördüğünü, yeni enerji kaynaklarının bulunmasının da bu süreci daha pozitif hale getirdiğini ifade etti.

İsrail-Türkiye Doğalgaz Boru Hattı Projesini de yakından takip eden Rum şirketlerinin, bu aşamada Türkiye'den ziyade Amerikan Noble-Delek enerji şirketi, İsrail makamları ve İsrailli firmalarla temaslara başladıklarının da altını çizeyim. Hatta İsrail'in Türkiye'den Turcas, Zorlu ve Enka gibi şirketlerle görüşmeye başladığını da ben devrede olan Rum kaynaklardan öğrendim. Daha da önemli nokta ise Amerikan enerji şirketlerinden ziyade bizatihi Amerikan makamlarının da bu gelişmelere katkı anlamında politika geliştirdiği belirtiliyor.

Doğu Akdeniz'i geç keşfeden Türkiye'nin bölgede sıkça anılmasına sebep olan önemli diğer bir gelişme ise güvenlik. Yeni uçak gemisi ve Deniz Kuvvetleri'nin güçlendirilmesi anlamında donanma filosuna katılmaya hazırlanan milli deniz araçları da Doğu Akdeniz'de stratejileri daha dengeli bir konuma itecek ve işbirliğini önceleyecekgibi sinyaller veriyor. İsrail'in Leviathan gaz sahasıyla kendi ihtiyaçlarını tedarik etmekle kalmayıp, enerjiden para kazanmak üzere planlar yapması beraberinde Doğu Akdeniz'de kolektif güvenlik düzenlemelerine gidilmesini de sağlayacak.

Enerji kaynakları genelde kavganın, savaşların, tartışmaların da bir parçası olarak tarihte önümüze çıkarken, Doğu Akdeniz'de makul adımlar atılması durumunda belki de tarihte ilk defa barışa, güvenliğe ve işbirliğine etki edecek. Umarım 'Kıbrıs Meselesi' de bu kapsamda çözülür. Eğer münhasır bölge tartışmaları devam etmezse...

Güntay Şimşek

http://www.haberturk.com/yazarlar/guntay-simsek-1019/922799-dogu-akdenizde-israil-merkezli-enerji-stratejisi

 

  • İSRAİL İLE TÜRKİYE ARASINDA ŞEKİLLENEN UZLAŞMA, TÜRK VE YAHUDİ ULUSLARININ TARİH SAHNESİNDEKİ KARŞILAŞMALARIYLA İLGİLİ İSRAİL TOPLUMUNUN BELLEĞİNDEKİ BOŞLUKLARI KAPATMAK İÇİN İYİ BİR FIRSAT

Türk gemisi Mavi Marmara’nın filonun bir parçası olarak Gazze’ye doğru yola çıkmasının ardından İsrail’in Türkiye düşmanlığının düzeyi, Türkler ve Yahudilerin ortak geçmişiyle alakalı her şeyin inkârıyla benzer düzeydeydi. Bu sebeple Jabotinsky’nin sözleri, muhtemelen şüpheyle şaşkınlık arasında bir hissiyata sebep olacaktır. Sonuç olarak Türklerin bir zamanlar İsrail ülkesini yönettiği ve onu Herzl’e devretmeyi reddetme cesaretini gösterdiği gerçeğinden başka Türkler ve Yahudiler hakkında ne biliyoruz? İsrail ile Türkiye arasında şekillenen uzlaşma, Türk ve Yahudi uluslarının tarih sahnesindeki karşılaşmalarıyla ilgili İsrail toplumunun belleğindeki boşlukları kapatmak için iyi bir fırsat.

Görünen o ki buradaki halk, İspanya’dan sürgün edilişlerini çok iyi hatırlıyor ancak sürgünün olduğu 1492 yılında İspanya’dan sürülenlere kapılarını açan ülkenin Osmanlı Türkiye’si olduğunu hatırlamıyor.

O tarihten itibaren 400 yıldan fazla bir süre Osmanlı İmparatorluğu Hristiyan Avrupa’dan gelen Yahudi mülteciler için güvenli bir bölge oldu. İmparatorluk 1541’de, Bohemya ve Moravya’dan sürgün edilenleri kabul etti. 1555’te İtalya’yı terk eden İtalyan Yahudileri kabul etti. 19 ve 20’inci yüzyıl boyunca Yunanistan, Sırbistan, Romanya ve Bulgaristan gibi kuruluşları zulümler, baskınlar, etnik temizliklerle bir arada gerçekleşen yeni Hristiyan ülkelerden birçok Yahudi’yi kabul etti. 1881, 1884, 1892 ve 1903 yıllarında Çarlık Rusya’sındaki kıyımdan topluca İstanbul’a kaçan Yahudileri kabul etti.

Hepsi bu da değil. 19. yüzyılın ortasında çoğu Hristiyan Avrupa ülkesi, Yahudi halkına henüz eşit vatandaşlık hakları vermemişken (emansipasyon) Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Yahudiler neredeyse eşit haklara sahipti ve hatta bir kısıtlama olmadan kamu hizmetinde çalışmalarına izin veriliyordu. Ayrıca Yahudi emansipasyonunun ayrı bir grup kimliği hakkından feragat şartına bağlı olduğu Avrupa’dan farklı olarak Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Yahudilerin bireysel haklarını oluşturma süreci, Yahudilerin kolektif özerkliğinin yeniden tesis edilmesine dâhil olan Müslüman tebaayla eşitti.

Dmitry Shumsky

http://www.siyasetalemi.com/yahudilerin-turkiyeye-buyuk-borcu-var/

 

  • BENCE TÜRKİYE, DAHA ÖNCE KENDİSİNE UZATILMIŞ OLAN ELİ TUTMALI VE İSRAİL'LE İLİŞKİLERİNİ SERT KOŞULLAR KOYMADAN BİR AN ÖNCE NORMALLEŞTİRMELİ. TÜRKİYE'NİN ÇIKARLARI BUNU GEREKTİRİYOR

TÜRKİYE'de siyasi ve sosyal karmaşa sürdükçe Amerikan yönetimi bölgede Türkiye'nin etkinliğini ve rolünü iyice azaltma yolunda adımlar atmaya başladı.

Amerika'nın politikasında şu anda büyük ve çarpıcı bir değişiklik yok gibi dursa da Türkiye'ye karşı tavrının değişmekte olduğu, bölgede yaşanan bazı bağlantılı değilmiş gibi görünen adımlarda net olarak ortaya çıkıyor.

Amerika bölgede yavaş yavaş Türkiye'nin varlığına alternatif oluşturabilecek oluşumlar üzerine çalışıyor. Global iklim değişikliği süreci nedeniyle özellikle bölgemizde su kaynaklarının önemi çok artmaya başladı.

Deniz suyundan taze içme suyu üretme teknolojisinde dünya lideri konumunda olan ülke ise İsrail.

Amerika'nın defalarca gayret etmesine ve müdahalesine rağmen Türkiye, kendine açılan yoldan yürümedi ve İsrail'le ilişkilerini normalleştirmeyi bir türlü başlatmadı.

Bu durumu fırsat bilen Amerika ile İsrail, İran kartını oynamaya başladılar.

Zaten İran son verdiği ılımlı mesajlarla, bölgede Mısır ve Türkiye'den yavaş yavaş ümit kesilmeye başlanınca ılımlı İslam modeli olmaya soyundurulacak gibi görünüyor. Bu başarılı olur mu belli değil, ancak Amerika'nın böyle bir gayreti olduğu muhakkak. Bizim açımızdan ise önemli olan, bu gayretin var olduğunu tespit etmek.

Tam da bu bağlamda İsrail, İran'la ortak çalışmaya girip İran'da deniz suyundan taze içilebilir su üretme projesi başlatmaya hazırlanıyor.

Önümüzdeki yıllarda bölgemizde su kaynaklarının öneminin çok artacağı tüm uzmanlarca söylenirken, İsrail ve Amerika'nın ortak bir projeyle İran'ın eline su konusunda büyük bir güç vermeye başlaması, bölgede olası siyasi değişmelerin bir göstergesi olarak kabul edilebilir.

İran, İsrail'le ortak projelere girerken, Amerika'yla ilişkilerini düzeltmeye başlamışken ve dünyaya sürekli ılımlı mesajlar verirken, Türkiye gittikçe artan radikal ve sert bir görünüm sunmakta ısrarlı oluyor.

Bu arada bir süredir Amerika, Erivan'daki büyükelçiliğin işlevlerini büyütmeye girişti. Büyükelçiliğin büyüklüğü, bulunulan ülkeye verilen önem ve elçiliğin üstleneceği görev çeşitliliğinin göstergesi olarak kabul ediliyor.

Bu tür konuları bilen bir kaynak, bana Amerika'nın bölgedeki istihbarat hub'ı olarak Erivan'ı kullanmayı düşündüğünü söyledi. Bu da bana, geçmişte her türlü istihbarat işbirliğini Amerika ve İsrail'le yapmış olan Türkiye'den umudun artık yavaştan kesilmeye başlandığını ve alternatiflerin arandığını düşündürüyor.

...

Bu köşede eskiden birçok defa yazdım; Doğu Akdeniz'in tabanında dünyanın en büyük doğalgaz rezervlerinden biri keşfedildi. Adına "LEVİATHAN" denilen bu havza, başta İsrail olmak üzere tüm büyük güçlerin gözünü dikmiş olduğu bir alan. Amerika ile İsrail bunun kontrolü için adımlar atıyorlar. Türkiye'nin İsrail'le arasının bozulmasından sonra Kıbrıs Rum Kesimi devreye sokuldu.

Şimdi ise o kesimden Türkiye'yi tekrar işin içine çekmek anlamına gelebilecek açıklama geldi. Bunun Amerika kontrollü bir açıklama olduğuna şüphe yok. Yani anlayacağınız Amerika hâlâ, "Türkiye belki ideolojik takıntılarından kurtulur da ekonomik ve siyasi çıkarları için hareket etmeye başlar" diye umudunu koruyor ve doğalgaz rezervlerini kontrol için İsrail ile Türkiye arasında bir işbirliği adımları atmaya çalışıyor.

Aslında bu tür işbirliğine su konusunda da ihtiyacımız vardı, ancak İran devreye girerek bıraktığımız boşluğu doldurdu. Doğalgaz konusunda da boşluk bırakırsak bunun da birileri tarafından hemen doldurulacağı kesindir.

Bence Türkiye, daha önce kendisine uzatılmış olan eli tutmalı ve İsrail'le ilişkilerini sert koşullar koymadan bir an önce normalleştirmeli. Türkiye'nin çıkarları bunu gerektiriyor.

Serdar Turgut

http://www.haberturk.com/yazarlar/serdar-turgut-2025/923156-abd-turkiyeyi-defterden-siliyor-mu

 

  • İKİLİ ŞAHSİ İLİŞKİLER BAKIMINDAN BAŞBAKAN MERKEL VE BAŞBAKAN NETANYAHU’NUN YILDIZLARININ HİÇ BARIŞMADIĞI, İKİSİNİN BİRBİRLERİNDEN HİÇ HOŞLANMADIKLARI, HATTA TELEFONDA TARTIŞTIKLARI DA ÇOKTANDIR BİLİNİYOR

Yahudi varlığı ve nüfusu bakımından Almanya bugün Avrupa’daki Yahudi hayatının en canlı olduğu ülkelerin başında geliyor. Bugün Almanya, Avrupa’da Fransa (600 bin) ve İngiltere’den (300 bin) sonra en çok Yahudi’nin (200 bin) yaşadığı üçüncü ülke. Yahudi hayatı ve faaliyetleri federal hükümetin de desteğiyle çok canlı şekilde gelişiyor.

Gelişen bu ilişkilere rağmen iki ülke arasında zaman zaman problemler de elbette çıkıyor. Bu çerçevede mesela Almanya Aralık 2012’de BM’deki Filistin devletinin tanınması oylamasında son anda çekimser kalarak İsrail’i kızdırmıştı. Almanya ayrıca, Filistin’in İsrail işgali altındaki toprakları konusunda da İsrail’in paralelinde hareket etmiyor, bu konuda özellikle de Yahudi yerleşimleri konusunda İsrail’i sürekli kınıyor, eleştiriyor. Bu da elbette İsrail’in hoşuna gitmiyor. Aynı bağlamda mesela Avrupa Parlamentosu Başkanı Alman Martin Schulz 10 gün kadar önce İsrail parlamentosunda İsrailliler ile Filistinliler arasındaki adil olmayan su kullanımına dikkat çekmiş, tepki almıştı.

Diğer taraftan ikili şahsi ilişkiler bakımından Başbakan Merkel ve Başbakan Netanyahu’nun yıldızlarının hiç barışmadığı, ikisinin birbirlerinden hiç hoşlanmadıkları, hatta telefonda tartıştıkları da çoktandır biliniyor.

Esasen Merkel ile Netanyahu ilişkileri biraz Obama-Netanyahu ilişkilerine benziyor. Merkel de özellikle Filistin barış süreci, bununla ilgili Netanyahu’nun tavrı ve de elbette Yahudi yerleşim planları konusunda Obama gibi düşünüyor, Netanyahu’ya güvenmiyor. Merkel, Amerika Dışişleri Bakanı Kerry’nin 3 aydır sürdürmekte olduğu İsrail-Filistin barış müzakerelerini, iki devletli çözümü kuvvetli bir şekilde destekliyor. Bu desteğini bugün ve yarın başta Peres olmak üzere diğer İsrailli yetkililere yüz yüze ifade edecek. Bu da şüphesiz başta Netanyahu olmak üzere müzakere sürecini oyalamaya çalışanları rahatsız edecek. Ancak Merkel’in Filistin barışı ve yerleşimler konusunda bugüne kadar izlediği yol ve söylemden vazgeçme niyetinde olmadığı da rahatlıkla söylenebilir.

Fikret Ertan

http://www.zaman.com.tr/fikret-ertan/israil-ile-almanya-arasindaki-ozel-iliskiler_2201473.html

 

  • ABD'DEN BAZI FİGÜRLER TÜRKİYE HAKKINDA OBAMA'YA MEKTUP GÖNDERİYOR. TÜRKİYE'DEN DE BAZILARI BU MEKTUPTAN BİR "HÜKÜMET AYAĞINI DENK ALSIN" SOPASI ÇIKARIYOR

Mavi Marmara yaşandığında Washington DC'deydim. Gerçekten unutulmayacak günlerdi. Mavi Marmara'da 8'i Türkiye ve 1'i ABD vatandaşı olmak üzere 9 can uluslararası sularda katledilmişti. Vakıa buydu, fakat DC'ye ulaşan kocaman bir Türkiye nefretiydi. Olaydan hiç haberi olmayan biri tartışmalara baksa Türkiye'nin Mavi Marmara'da 9 İsrailli'yi katlettiğini düşünebilirdi. Sebep oldukça açıktı. DC'nin nasıl çalıştığını çok iyi bilen İsrail lobisi, ABD nezdinde Türkiye'yi "cezalandırıyordu". Türk Büyükelçisi Washington Post'a bir makale yazıyor, Washington Post ise işi gücü bırakıp kurumsal olarak Büyükelçi'nin makalesini çürütme çabasına giriyordu. İsrail lobisi filtresi, ABD'den Türkiye'yi bir serseri mayın gibi gösteriyordu.

Seneler geçti, hala aynı soru soruluyor. ABD'den bazı figürler Türkiye hakkında Obama'ya mektup gönderiyor. Türkiye'den de bazıları bu mektuptan bir "hükümet ayağını denk alsın" sopası çıkarıyor.

Yaklaşık bir haftadır birkaç programa katılmak için ABD'deydim. Bu vesileyle "milyon dolarlık ABD'den nasıl görünüyoruz?" sorusunu daha sorulmadan cevaplayayım.

ABD'de bazı çevreler, Türkiye'yi otoriterleşme ile itham ediyorlar. Bunu öğrenmek için ABD’ye gitmeye gerek yok. Ana akım ABD medyasında da seslerini çıkaran bu çevreler de tekvücut değil. İçlerinde İsrail üzerinden Türkiye nefretini dillendiren isimler olduğu gibi ellerinde patlayan Ortadoğu projelerinin acısını Türkiye'den çıkarmak is teyen Neoconlar da var. William Kristol, Elliot Abrams, Morton Abramovitz, Dennis Ross...  Obama'ya gönderilen mektubu imzalayanlara bakın içlerinde Leo Strauss'un faşist talebelerinden birçoğunu görebilirsiniz. Trajik olan ise eli kanlı bu tiplerin Türkiye'de demokrasi havarisi kesilmeleri.

Ufuk Ulutaş

http://www.aksam.com.tr/yazarlar/ufuk-ulutas/amerikadan-nasil-gorunuyoruz-c2/haber-287194

 

  • BU GEZİLERDE 70 YAŞIN ÜSTÜNDEKİLERİN YAŞAMA BAĞLILIĞINA TANIK OLDUK. SPOR SALONLARINI KİRALAYIP ŞARKI, DANS AKŞAMLARI DÜZENLİYORLAR. YEREL YÖNETİMLER, KONFERANSLARLA SÜREKLİ EĞİTİME YÖNELİK FAALİYETLER DÜZENLİYOR. CUMA AKŞAMLARI DÜZENLENEN ŞABAT YEMEĞİ DE AİLEYİ BİR ARADA TUTAN ÖNEMLİ BİR UNSUR OLARAK DİKKATİMİ ÇEKTİ

2004’te eşiyle çıktığı Meksika yolculuğunda, Tel Aviv’li Bezeqint çiftiyle tanışmaları, İsrail’i de tanıma fırsatı sunmuş. “Edebiyat öğretmeni hanım ve havayolları görevlisi eşi 70 yaşlarında. Aileleri Polonya-Romanya kökenli. Gezide dost olduk. Bizi Tel Aviv’e davet ettiler. 2007’deki ilk gidişimizde Ölüdeniz, Kudüs, Hayfa, Akka’yı gezdirdiler. Misafirperverliklerinden çok etkilendik. İki yıl sonra ise Kudüs ve çevresini gezdik. Radikal Yahudilerin yaşadığı semtleri gördük. Vergi vermiyor, çocuklarını askere göndermiyor, yoksulluk içinde yaşıyorlar. Dizboyu etekten bile rahatsız oluyorlar. Karşıt gibi görünen dinlerin, yaşam biçimlerindeki benzerliği görmek etkileyiciydi. Bu gezilerde 70 yaşın üstündekilerin yaşama bağlılığına tanık olduk. Spor salonlarını kiralayıp şarkı, dans akşamları düzenliyorlar. Yerel yönetimler, konferanslarla sürekli eğitime yönelik faaliyetler düzenliyor. Cuma akşamları düzenlenen şabat yemeği de aileyi bir arada tutan önemli bir unsur olarak dikkatimi çekti. ”

Arslandoğan şubat başında, eşiyle bir haftalık seyahat için üçüncü kez İsrail’e gitti. Bu kez kuzeydeki ülkenin en büyük tatlısu gölü Taberiye’nin (Galilee) çevresini, Golan Tepeleri’ni, Tiberya kentini gezdiler.

“Yeşillik ve çok bir güzel bir coğrafya. Gölün çevresinde küçük köyler, kasabalar var. Doğusu Golan Tepeleri. Deniz seviyesinin yaklaşık 200 metre altındaki Taberiye, tüm ülkeye tatlı su sağlıyor. Kıyısındaki Tiberya, otellerin bulunduğu, küçük, turistik bir şehir. Hıristiyanlar için pek çok önemli bölge var burada. Hz. İsa’nın ilk vaazlarını verdiği sinagoglar kuzeydeki Capernaum köyünde. 2,5 kilometre ötedeki Tabgha köyünde ise Hz. İsa’nın bir mucize gerçekleştirdiği iddia ediliyor. İki balık, iki somun ekmekle beş bin kişiyi doyurmuş. Köyün tarihi, küçük kilisesindeki taban mozaikleri görülmeye değer. Altarın iki yanında balık ve ekmeklerin görüldüğü figürler var. İsa, gölün 40 kilometre kuzeyindeki Şeria Nehri’nde vaftiz olmuş. Bugün Yardenit ismi verilen nehirde, dünyanın dört bir yanından gelen Hıristiyanlar, beyaz elbiseler giyiyor, vaftiz oluyor. Kış ortasında bile yapılan seremonide, görevli din adamının hacı adaylarının kafasını suya sokması, vaftiz turizminin ulaştığı boyutlar görülmeye değer. Golan Tepeleri de yılın bu mevsiminde yeşillikleri, küçük korularıyla çok güzeldi.”

Serhan YEDİG

http://www.hurriyet.com.tr/seyahat/25877660.asp

 

  • FİLİSTİNLİLERİN 'SORUN' OLARAK GÖRDÜĞÜ HALİHAZIRDAKİ DURUM İSRAİL İÇİN 'ÇÖZÜM

İsrail’in %6’sı göçmen işçilerden oluşuyor. Toplam işgücünün %12'si. İktisadi olarak Filistinlilere artık ihtiyaç duyulmayan bir düzen. Diğer tarafta Gazze, Berlin Duvarı’nı aratacak bir heyulayla çevrilmiş durumda. Mısır’a bağlanan tüneller bombalanmış. Bu açıkhava hapishanesinde insanlar ilaçsız, gıdasız, geleceksiz. Bu durum Müslüman Kardeşler’in yönettiği Gazze’yi daha da radikalleştiriyor.

Fetih’in kontrolündeki Batı Şeria Gazze’ye nazaran daha iyi durumda. Zamanında Filistin hareketini bölmek için İslamcıların üstüne çok gitmeyen İsrail artık barış süreci konusunda yalnızca Fetih’i muhatap alıyor.

Ama artık konuşma da durmuş. Konuşuyormuş gibi yapılıyor. Edward Said’in hayatının son döneminde tek devletli iki milletli çözüm önerisini o zaman düşünmeye değer bulan küçük azınlık dahi artık tek devletin tamamen imkânsız, iki devletin ise neredeyse imkânsız olduğunu düşünüyor.

Çünkü Filistinlilerin 'sorun' olarak gördüğü halihazırdaki durum İsrail için 'çözüm.' Bu arada bir ordu millete dönüşen İsrail toplumunda depresyon kontrol dışı. Gençler artık daha sıklıkla “Değer mi” sorusunu soruyor.

Koray Çalışkan

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/koray_caliskan/olmasaydi_sonumuz_boyle-1178363

 

 

  • Netten okumalar

 

  • KADINLAR DA SOYKIRIM YAPAR

http://www.zaman.com.tr/pazar_kadinlar-da-soykirim-yapar_2201180.html

 

  • STRUMA KURBANLARI İÇİN KARADENİZ’E ÇELENK – EYÜP SERBEST

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/25874023.asp

 

  • HER ZAMAN DÜŞMAN DEĞİLLERDİ

http://www.dw.de/her-zaman-d%C3%BC%C5%9Fman-de%C4%9Fillerdi/av-17439398

 

  • KIBRIS, İSRAİL VE TÜRKİYE DENKLEMİ – TULU GÜMÜŞTEKİN

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/gumustekin/2014/02/19/kibris-israil-ve-turkiye-denklemi

 

  • BABAESKİ’DE SALDIRIYA UĞRAYAN İKİ TÜRK YAHUDİ’YE DESTEK YAĞIYOR: HALA BÖYLE ADAMLAR VAR

http://posta212.com/guncel/babaeskide-saldiriya-ugrayan-iki-turk-yahudiye-destek-yagiyor-hala-boyle-adamlar-var

 

  • YAHUDİLİK İNANCINDA DİNİ BİR KIRILMA OLARAK SİYONİZM - MUHAMMED BERDİBEK

http://haber.stargazete.com/acikgorus/yahudilik-inancinda-dini-bir-kirilma-olarak-siyonizm/haber-847092

 

  • 'DÖRT EV HEP HASRET'

http://www.haberekspres.com.tr/kultur-sanat/dort-ev-hep-hasret-h60379.html