En büyük cinsel organımız: Beynimiz!

Bu yazıyı okumaya başladıysanız, yazının devamında karşınıza çıkan konu sizi şaşırtabilir, güldürebilir, belki sayfayı değiştirirsiniz hemen ya da meraklanırsınız ve devam edersiniz.

Gençlik - Eğitim
12 Şubat 2014 Çarşamba

Lian PENSO


Bence hepsi çok doğal; çünkü yeni bir şey ile karşılaşacaksınız. Yeni olan güldürür, korkutur, merak uyandırır ve öğretir. Bu keyifi söyleşimi yaparken ben Rayka Kumru’da çok şey öğrendim.

O bir seksolog. Kaçmayın yaklaşın! 

Öncelikle Rayka Kumru’yu kısaca tanıtmak isterim: Kanada’da ki The University of British Columbia’da Sosyoloji ve Critical Studies in Sexuality (Cinsellik) bölümlerinden mezun oldu. UBC’de cinsel tacize yönelik farkındalık yaratmak ve hem kampüs içinde hem de genel halka yönelik bilgilendirme, çalışmalar ve seminerlerin düzenlendiği ‘Cinsel Taciz Farkındalık Ayı’ için proje asistanlığından sonra kısa bir süre zor koşullardaki gençlere yönelik hizmet veren YouthCO derneğinde Hepatit C ve HIV/AIDS konusunda eğitim vermek üzere görev aldı. Curtin Üniversitesi’nde Seksoloji yüksek lisansını okumak için gittiği Perth (Batı Avustralya) şehrinde de 15-29 yaş gençlere sağlıklı cinsellik konusunda farkındalık sağlayan ve eğitmek üzere kurulmuş YEAH’de (Youth Empowerment Against HIV/AIDS) derneğinde gönüllü olarak çalıştı. İstanbul’a döndüğünden beri Yeditepe Üniversitesi’nde ‘Cinsel Mitler ve Tabular’ isimli bir ders verdi ve Kasım ayından beri de Yeniden Sağlık ve Eğitim Derneği tarafından hazırlanan, kanunla ihtilafa düşen çocuk ve gençlere yönelik üreme sağlığı eğitimi üzerinde çalışmakta.

Seksoloji isim olarak seksi barındıran bir bölüm olduğu için ilk duyana enteresan geliyor, kimi belki utanıyor soramıyor detayları. Türkiye’de bir tabu olan bu bölümü okumaya nasıl karar verdin?

Aslında Kanada’ya giderken aklımda seksoloji okumak yoktu. University of British Colombia’da politika okumak için yola çıktım. İlk sene iki derslik boş yer kalınca sosyoloji ve cinsellik dersleri aldım. Sosyolojide kendimi buldum, ayrıca cinsellik dersleri alıyordum. Psikoloji, cinselliğin aile boyutu, hormonlar, biyolojik ve akademik kısmı ile ilgiliydi derslerim. Cinselliğin tarihi boyutu, devlet politikaları, antropoloji ve cinsellik gibi. Her ne kadar cinsellik hayatımızın küçük bir boyutunu etkiliyor gibi görünse de aslında durum çok da böyle değil. Okuduğum bölüm genellikle isminden dolayı ilgi çekiyor. İçinde ‘seks’ barındırdığı için farklı anlaşılabiliyor, insanların ciddiye alması biraz zaman alıyor.

Biraz bölümünden bahseder misin? Şu an üniversite sınavlarına hazırlanan, yurt dışında okumak isteyen kafası karışık arkadaşlarımıza da ışık tutacağını düşünüyorum.

Sınavlara hazırlanan arkadaşlarımıza -eğer bu yönde bir kariyer istiyorlarsa- üniversitede genel bir bölümü okumalarını öneriyorum. Sosyoloji, politika, antrolopoloji... Bu bölümlerin getirdiği sorgulayıcılık birçok bölümde yok.

Farklı pencerelerden bakabiliyor insan. Türkiye de çalıştığım için iyi ki sosyoloji okumuşum diyorum. Aile, kültür, dil, dinin etkisini Türkiye’de görebiliyoruz. Bölümümden bahsetmek gerekirse: seksoloji multi disipliner bir ana bilim dalı. İçinde antropoloji, sosyoloji, biyoloji, din, kültürel, psikoloji, politika barındırıyor. İnsanın içinden dışından her bilim dalındaki cinselliğe bakıyoruz.
Lisansımı sosyoloji üzerine yaptığım için daha çok cinselliğin toplumsal boyutu ile ilgileniyorum. Toplumlar ne biliyor ne bilmiyor, cinsellik üzerine mitler nerden geliyor gibi sorular üzerinde çalışıyorum. Daha pratik boyutta eğitim ile ilgileniyorum.

Günümüzde cinselliğin yaşı git gide daha erken oluyor. Bu konuda çocukları / ergenleri/ gençleri nasıl bilinçlendirebiliriz?

Ailelerin çocuklara mesajları cinselliği etkiliyor. “Evlenmeden olmaz!”, “Tatile gitme etraf ne der” diyerek o kıza evlenmeden önce cinsel ilişkiye girme diyorsunuz. Bu durumda cinsellik eşittir yasak, utanç ve kötü. Biz namus kavramı genellikle doğuda var diye savunsak da şehirde de çok bariz bir şekilde bu baskıyı görebiliyoruz. 
Bir de, benim gördüğüm kadarıyla cinsel eğitim hep insanları teşvik edecek gibi bir algı var. Genellikle ailelerde ‘çocuğum cinselliği öğrenirse gidip sevişecek’ korkusu var.
Bu yanlış bir algı. Araştırmalar gösteriyor ki doğru cinsel eğitim verilen yerlerde ilk cinsel deneyim yaşı daha yüksek. Çünkü çocuk bu eğitimi alıp cinselliğin ne olduğunu biliyor, nasıl seks yapılır görüyor, ne olursa tacizdir biliyor. Bekleyebiliyor ve ben bunu istemiyorum diyebiliyor. Ancak bunun eğitimini almadığı zaman sanıyor musunuz ki cinsellikle tanışmıyor? Televizyondaki filmler, diziler, biz tıklamasak da karşımıza çıkan porno siteleri, okullarda siz konuşmasanız da başka çocuklardan duyulan konuşmalar çocuklarımızı aslında seks ile tanıştırıyor.

Aslında eğitim görmedikleri için cinsellik onları daha tehlikeli bir yere götürüyor. Ne yapacaklarını bilmiyorlar, prezervatif kullanmayı, korunmayı kendileri öğreniyorlar. Birçok şeyi ailemizden öğrenirken, cinselliği öğrenmiyoruz. Bu konu her zaman ayıp, yasak olarak kalıyor. Aslında nasıl çocuğa yüzme öğretip, kolluk veriyorsak; bu da hayatın gerçeklerinden biri; onlara nasıl korunmak gerektiği, hastalıkların ne olduğu, rıza nedir öğretmek çocukların cinselliğe bakış açılarını olumlu etkileyecektir. Bu konunun çocuk ve anne-baba arasında konuşulabilir olması da önemlidir. Çünkü hayatımızda kendimizi en çok tehlikeye sokacağımız konuyu ve hayatımızı etkileyecek en önemli unsuru anne babadan öğrenmiyoruz, bu bence büyük bir sorun.

Ailede eğitim görse de çocukların hayatının büyük kısmı okulda geçiyor. Okullarda cinsellik eğitiminin gerekliliği hakkında ne düşünüyorsun?

Okuldaki eğitimin ideal yöntemi okul dışından birinin gelip bu dersi vermesidir; çünkü okuldaki öğretmenlerin de kendilerine has cinsellik görüşleri var. Zaten bu eğitim enfeksiyon ve hamilelikten daha öte olmalıdır. Cinselliğin utanılacak bir şey olmadığını, insanların hayatının bir parçası olduğu anlatılmalıdır: Bedene saygı göstermek, rıza olduğundan emin olmak, haz alabilmek, orgazm olabilmek gibi. Eğitim, cinselliğe teşvik değildir. Bu şekilde anlaşıldığı sürece de cinsellik konusunda başımız belada olmaya devam edecek.

Okullar bitti... Ya evlilik? 
Günümüzde, evlenirken çok detaya dikkat ediyoruz: Kişi, işi, evi, karakteri, ne okudu, iyi baba, anne olur mu... Kapsamlı düşünüyoruz ama aynı zamanda cinsellik de o paketin çok büyük bir kısmı. Ama biz cinselliği ana ürünün yanındaki promosyon gibi görebiliyoruz. Buna el ele tutuşma, sarılmak, öpüşmek, sevişmek diyebiliriz. Sağlıklı bir evlilik için bu konuda çiftler arasında iletişim olması en ideali. Örneğin; bir adam her gün üç kere sevişmek istiyor ve kadın istemiyorsa ve bu konu aralarında konuşulmuyorsa bir yerden sonra kopukluk oluşabilir. Kadın erkeğin ona saygı göstermediğini düşünebilir ve araları açılabilir. Dikkat etmemiz gereken şey iletişimdir.

İnsanlar boşanma olaylarında genellikle seks konusunda anlaşamıyorduk boşandık” diyemiyor. Aslında o yatakta problem varsa bu sizi evden işe giderken, işten eve dönerken de olumsuz hissettirebilir. Fark edemediğimiz birçok problem cinsellikte yatıyor. Burada eklemeliyim ki, yakınlık sağlamasının yanında, cinsellik stres atmamıza yardımcı oluyor, kalbimize iyi geliyor, hatta bağışıklık sistemimize bile yarar sağlıyor.

Ayrıca internetten, porno sitelerinden görülenlere bakarsak: kadınlara değer vermeyen erkekler, 20 cm penisi olan erkekler, 1 dakikanın altında boşalan kadınlar... Gerçek dünyada bu yok. Bu durum hem kadınları hem de erkekleri etkileyebilir: Beklentiler gerçekçi olmayabilir bu sebeple. Ayrıca bu siteler erkeklerde performans baskısı da oluşturuyor. “Hemen ereksyonumu kaybedersem utanacağım, kadın orgazm olmuyorsa ben başarısızım.” Bu insanları sıkıyor. Aslında en büyük cinsel organımız beynimiz. Her şey kafada bitiyor bunu unutmamalıyız. Kafamız bir yere takıldıysa, çok üzgünsek cinsel hayatımız etkileniyor. Ya da cinsel birleşmede kadınların büyük çoğunluğu klitorise temas olmadıkça orgazm olamıyor. Bu durumda fake orgazmlar devreye giriyor, erkekler kadını tatmin ettiğini düşünüyor ama kadın tatminsiz bir şekilde devam ediyor. Yine bunun altında eğitimsizlik ve iletişimsizlik yatıyor.

Sonuç olarak belki de bir kaç cevaplanan soru, bireylere hem kendileri hem de partnerlerinin cinsel yaşamı konusunda kurtarıcı olabiliyor. Ayrıca, hayatımızın fark etmediğimiz birçok detayında cinsellik yatıyor. Bunu yadsımamamız ve gerekli önemi vermemiz gerekir.

Teşekkürler.

PEKİ, KÜÇÜK ÇOCUK ANNE BABALARI NE YAPMALI, NEREDEN VE NASIL BAŞLAMALI ÇOCUKLARINI EĞİTMEYE?

Öncelikle, bu eğitim çocuklarımıza seksten, birleşmeden bahsetmek değildir. Tabiî ki küçük çocuklara daha farklı yaklaşmak gerekir. Mesela çocuklara cinsel organların gerçek ismini öğretmek ile başlayabilirler. Cinsel organları yasak bölge değil, “özel” bölge olarak tanıtabilirler. Ve bu özel bölgenin anne babadan başka kimsenin görüp, dokunmayacağına anlatmamız gerekir.

Çocukların yaşları ilerledikçe bedenlerine ve başka bedenlere saygı duymasına öğrenmek, alkollü biriyle cinsel ilişkiye girilmemesi gerektiğini, rıza kavramını, vücudunu sevmeyi öğretmek bile cinsel eğitimdir.

Günümüzde maalesef aileler de bu konuda eğitimsiz bu nedenle çocuklarına cinsellik konusunu anlatmada danışmandan, pedagogdan, psikologdan yardım alabilirler. Ayrıca çeşitli eğitim kitaplarından da yararlanılabilir.

CİNSELLİĞİ TOPLUMSAL BOYUTU DEMİŞKEN SENCE GÜNÜMÜZDE CİNSEL POLİTİKALAR BİZİ NASIL ETKİLİYOR?

Devletler cinselliği kendi hedefleri için kullanmaya çalışıyor. İki türlü bakış açısı var:

Devletin, dini kurumların bakış açıları, görüşleri ve ülkemizin insanların ne şekilde olduğu?

Gerçekten bu ülkede neler dönüyor?

“Kadınlar bekârete çok önem verir” diye bakarsanız çok şey kaçırmış olursunuz.

Çünkü ailesi tarafından cinsel ilişkiye zorlanan, ensest, küçük gelinler... Günümüzün göz ardı edemeyeceğimiz sorunlarından birkaçı.

Seks eşittir üreme de diyemeyiz. Fakat seks ya üreme ya mübarek ya da sapıklık olarak algılanılıyor.

Bu konunun bir tabu olması insanları sürekli baskı altında tutuyor. Yasaklar insanları korkutuyor, çiftler arasında iletişimsizlik oluyor. Cinsellik bir görev olarak algılanabiliyor. Çiftler kendi aralarında konuşmadıkça birbirini tanımamış insanlar mutsuzluğa ulaşıyorlar.

Ayrıca Türkiye’de cinsel hastalıklar üzerine iyi bir araştırma yok. Geri dönüşüm olarak bizi etkiliyor. Nasıl mı? İnsanlar HIV, Herpes, AIDS yok zannediyor. Aslında gençler en büyük risk altında. Bu hastalıkları çoğu semptomsuz, bir insana dışarıdan bakarak anlaşılmayabilir. Olması gereken; kliniğe gidip test yaptırtmak; fakat örneğin İstanbul’da Fatih’te bir klinikte test yaptırıyorsunuz. Olur, da HIV varsa maalesef mimleniyorsunuz. İnsanlarda korku oluşuyor. Oysa bel soğukluğu, Frengi, Klamidiya antibiyotikle geçebilir.