Schneidertempel Sanat Merkezi yenilendi: Kartpostallarla Osmanlı’dan İnsan Manzaraları

“Kentin ve iskân ettiğimiz mekânın biçimi bizim kozmosla kurduğumuz ilişkiyi de belirler. En basit haliyle kim olduğumuza, bu varlık içinde nasıl bir yer edindiğimize dair soruya bulunan cevap etkilenir. Bu son husus, hayata anlam verme çabamızla da ilişkilidir,” diyor Turgut Cansever.

Toplum
18 Aralık 2013 Çarşamba

Elif Aydoğdu

 

Schneidertempel Sanat Merkezi, ilk kez kapısından girdiğim 2004 yıllından itibaren benim gibi birçok insanın hayatında iz bırakan bir mekân oldu. Ne zaman yolumuz Galata’ya düşse “bir bakalım hangi sergi var” dedik. İstanbul’u gezmeye gelen dostları mutlaka oraya götürdük. Galata’da mekân olarak birbirinden güzel sinagoglar var.  Herhalde içlerinde en sade yapı; Schneidertempel Sinagog binasıdır. Terziler loncasının sinagogu olması, emek ağırlıklı bir dönemi hatırlatması ve yalınlığı ile gören herkesin zihnine yerleşir. Bana öyle gelir ki bugün de bu lonca ve emek ağırlıklı misyonunu farklı bir şekilde sürdürüyor Schneidertempel. Sanat merkezine dönüştürüldüğü 1999 yılından bu yana çoğunlukla karikatür sergilerine ev sahipliği yaptı. Karikatüristler benim için, sanat dünyasının en kalender, en mütevazı, görünmeyeni gören ve gösteren göz ve de bir çocuk gibi en hınzır insanlarıdır. Bu sessiz birliktelik Turgut Cansever’in dediği gibi hayata ve mekâna tekrar anlam verdi. Schneidertempel’da Japonya’dan, Arjantin’e, Romanya’dan, Fransa’ya kadar dünyanın ve Türkiye’nin karikatür ustalarının çizgilerini görme şansı bulduk. Zamanla tematik sergiler, fotoğraf ve heykel sergileri ile galeriler arasında kendine özel bir yer edindi. Sanat merkezi olarak hizmet verdiği on üçüncü yılında, artık birkaç yıllık sergi programları dolu bir galeri haline geldi.

Buradan, 1996-1999 yıllarında oldukça yıpranmış olan binadan sıkı bir onarım ve tadilat ile bir sanat merkezi yaratılabileceği düşünü görenlere, başta Maryo Frayman, İzel Rozental, Aykut Köksal, Tan Oral olmak üzere bu düşü gerçeğe dönüştürenlere şükranlarımızı sunuyorum. Galerinin ilk sergisi uluslararası katılımla açılan “Yeni Bir Binyılın Eşiğinde İnançlar” sergisi bugün bile zaman zaman referans olarak gösteriliyor.

 

Karaköy’ün çehresi değişiyor

Son bir yılda Karaköy’de çok hızlı bir değişim yaşanıyor. Bölge, yeni açılan oteller, kafeler, sergi mekânları ile İstanbul’un yeni kültür merkezi olma yolunda… Schneidertempel Sanat Merkezi de Galata ve Karaköy arasındaki konumu itibariyle bu değişimden etkilenecek. Tarihi bina önce bir tatsızlık yaşadı. Hemen yanındaki binanın temel inşaatı çalışmaları sırasında ciddi bir risk oluştu. Ağustos ayında kapılarını kapatıp hem bu risk bertaraf edildi, yapı güçlendirildi hem de aslına uygun tadilat ve onarımdan geçti.

 

Kartpostallarla Osmanlı’dan İnsan Manzaraları

Schneidertempel Sanat Merkezi yenilenmenin ardından açılışını, 113. sergisini Seyhun Binzet’in muhteşem koleksiyonundan, ‘Kartpostallarla Osmanlı’dan İnsan Manzaraları’ sergisi ile yaptı. Serginin küratörlüğünü Birzamanlar Yayıncılıktan Osman Köker, Tarih Vakfı’nda Gürel Tüzün, sergi tasarımını Tan Oral, iletişim ve halkla ilişkiler çalışmalarını Marjinal Porter Novelli gerçekleştirildi.

Bu sergi zihinlerdeki birçok ezberi bozacak nitelikte… Osmanlı’nın son dönemine ait, Osmanlı toplumunun renkli ve çok etnili yaşamını sergileyen 100’ü aşkın kartpostal yer alıyor. Bu kartpostallarda Osmanlı’daki farklı meslek alanlarını, din adamlarını, kadınları, sporcuları, askerleri, müzisyenleri, okulları görebiliyorsunuz. 1895-1914 yılları kartpostalların altın çağı olarak anılıyor. Kartpostalların ön yüzüne kentler, güncel gelişmeler, mimari eserler, ünlü simaların resimleri basılıyordu. Bugünün e-mail, twitter mesajları gibi kısacık, genellikle arkasına yazılan birkaç cümle ile gönderiliyordu. Seyhun Binzet’in Osmanlı İmparatorluğu’nun inci taneleri gibi yeryüzüne dağılan halklarının peşi sıra dünyanın farklı köşelerinden topladığı koleksiyon paha biçilmez değerde…

Sergiyi gezerken kafanızı balkona doğru kaldırın orada sizi; Çanakkale Savaşına giden askerler için dua eden üç dinin temsilcileri karşılayacak… Sergiyi 9 Ocak’a kadar izleyebilirsiniz.

 

MARGARETHE FEHİM PAŞA 
1913 yılındaki yangından sonra yerine St. Antuan Kilisesi yapılan yerde eskiden Concordia [ya da Konkordiya] Tiyatrosu vardı. İngiliz Morgan ailesi de bu tiyatroda cambaz gösterileri yapıyordu. Ailenin kızlarından Margarethe bir yandan gösteriyi izleyenlere kartpostal satıyor bir yandan da güzelliğiyle erkeklerin başını döndürüyordu. Margarethe'nin hayranlarından biri de Abdülhamit'in hafiye başı Fehim Paşa'ydı. Şişli'deki bir konağı Margarethe için döşeten Fehim Paşa kadını bu konağa kapadı. Gökhan Akçura bundan sonrasını şöyle anlatıyor: ‘Artık Margarethe kartpostal saymıyor ama, köftehorun Viyana'da parlak kartonlara basılmış resimleri piyasayı kapladı... Margarethe İstanbul'u kasıp kavurmakta ısrarlı... " Ama bir süre sonra işler karışır ve Fehim Paşa öldürülür. Margarethe de tası toprağı toplar soluğu Viyana'da alır.” (Sabah, 2005)

 

FAİK ÜSTÜNİDMAN- [1880’lerde] İstanbul’a [Joseph] Doublier adında bir fransız halterci gelmiş, Konkordiya Tiyatrosu sahnesinde numaralar göstermiş, pehlivanlıkda sırtını yerine getirene 100 altın vereceğini söyleyerek meydan okumuş, fakat güreş tutuşması için rakibinin önce güllelerini kaldırmasını şart koşmuşdu. Pehlivanlarımız usül bilmediğinden fransızın güllelerini kaldıramamışlar ve bilhassa şımarık rum palikaryaları tarafından her gece alaya alınır olmuşlar idi. Bir gece fransızın karşısına Faik [Üstünidman] Bey çıkdı ve yekden en ağır güllelerini kavrayıp çocuk oyuncağı gibi oynamaya başlayınca Doublier o gece Konkordiya’dan, ertesi gün de İstanbul’dan kaçmışdı.” (Reşad  Ekrem Koçu, İstanbul Ansiklopedisi 1971: 5494)

 

Ne garip bir kent Konstantinopolis! İhtişam ve sefalet, gözyaşları ve sevinç; başka yerlerdekinden çok daha fazla keyfi davranış, ama aynı zamanda da daha fazla özgürlük var burda; dört farklı halk birbirinden çok da nefret etmeden birlikte yaşıyorlar.” (Gérard de Nerval, Doğu’da Seyahat, s. 408)

Dünyada bu kadar farklı insanın bir araya toplandığı, birbirleriyle ve yabancılarla omuz omuza yaşadığı başka hiçbir şehir [İstanbul] yoktur. (Marion-Crawford, Francis, 2012 )

  



“1894 yılında, tüm imparatorluk bünyesinde… 6.437 gayrimüslim okulu bulunmaktaydı… Sadece İstanbul’da [gayrimüslimlere] ait 320 okul vardı ve bu okullarda toplam 29.850 öğrenci okumaktaydı.” (Nurcan Kaya, Cumhuriyet Dönemi Azınlık Okulları ve Temel Sorunlar,  2013)