ikincikat-karaköy’de ‘Şapkalı O..... Çocuğu’

Sen kendini ne sanıyorsun af edersin!
Hayatımın içine sıçtın, ses etmedim.
Anamı ağlattın, ağzımı açmadım.
Suratıma balgamınla tükürdün, yaladım yuttum.
Gururumu iğrenç bir damla sakızı gibi çiğnedin, gıkımı çıkarmadım.
Harbiden sen kendini ne sanıyorsun lan?

Erdoğan MİTRANİ Sanat
11 Aralık 2013 Çarşamba

ikincikat’ta uzunca bir zamandan beri ilk kez, yabancı bir yazarın, Amerikalı Stephen Adly Guirgis’in oyunu sergileniyor.

Marjinal yaşamların üretken tarihçisi’ Guirgis, İrlanda kökenli bir anne ile Mısırlı bir babanın oğlu. Oyun ve senaryo yazarlığının yanında ünlü bir tiyatro, sinema ve televizyon oyuncusu.

The Little Flower of East Orange, Our Lady of 121st StreetJesus Hopped the ‘A’ Train, In Arabia, We’d All Be Kings ve The Last Days of Judas Iscariot adlı oyunlarını, üyesi ve ortak sanat yönetmeni olduğu  New York City’s LAByrinth Theater Company’de, Philip Seymour Hoffman yönetmiş.

Son oyunu The Motherf..ker With the Hat, ikincikat’ta Şapkalı O….. Çocuğu  adıyla sahneleniyor.

Oyun, hapisten yeni tahliye olan uyuşturucu satıcısı Jackie, kokainman sevgilisi Veronica, Jackie içerdeyken Veronica ile sevişen, Jackie’nin uyuşturucu danışmanı ve şartlı tahliye denetçisi Ralph, Ralph’ın, kocasının aldatmalarından ve duyarsızlığından bıkmış bezgin karısı Victoria  ve Jackie’nin her an Van Damme’a dönüşebileceğini iddia eden hafiften ‘kırık’ kuzeni Julio arasında geçmektedir.

Olaylar hapisten yeni çıkan Jackie’nin kendisine bir iş de verildiğini müjdelemeye geldiği Veronica’nın evinde kendisine ait olmayan bir şapka bulmasıyla başlar…

Karakterlerinin bunalımlarını ve kavgalarını komik bir dille anlatan Şapkalı O... Çocuğu, keyifli ama sıradan bir eğlencelik değil, aksine kapkara ve de ‘ciddi’ bir komedi. Bütün karakterler çok doğru çizilmiş ve derinlemesine incelenmiş; hepsi gerçek. Guirgis, Ralph-Jackie karşıtlığında ahlakçılığın ne kadar izafi, ne kadar ikiyüzlü olabildiğini gayet güzel vurgulamış. Jackie’nin ayık kalmayı kusursuz bir şekilde başarmış danışmanı/denetçisi Ralph, bir yandan AA (Alchoolics Anonymous / Adsız Alkolikler) prensiplerini İncil’den vaaz verirmişçesine coşkuyla aktarırken, diğer yandan hiç çekinmeden arzularını en olmaması gereken kişiyle fütursuzca tatmin etmekten çekinmiyor. Buna karşın, yıkıcı dürtülerini dizginlemekte ciddi sorunlar yaşayan Jackie, en azından ayık kalmanın hiç kimseye başkalarını istismar etme hakkı kazandırmadığının farkına varabiliyor. 
Ezgi Erdoğan’ın çevirdiği oyunu Bedir Bedir yönetmiş. ikincikat- istiklal’de minimal mobilya ve aksesuarla çok mekânlı ortamlar yaratmakta iyice ustalaşmış olan Sami Berat Marçalı burada da Eyüp Emre Uçaray’ın ışık çalışmasının da desteğiyle, oyun alanında Ralph’ın, Veronica’nın ve Julio’nun evlerini bir yatak bir kanepe, bir masa ve birkaç aksesuarla var etmeyi başarmış.

İlk kez Yalnızlar Kulübü’nde, gözlerinin içiyle gülen ‘sigortacı’ olarak tanımış olduğum, ‘babasıyla konuştuğu’ sahnede sesinin tonlaması ve gözlerindeki hüzünle benim de gözlerimi yaşartan Bedir Bedir’in yönetmenliğinden de çok etkilendim.

Öncelikle çoklu mekândan oluşan dekorun karmaşıklığının içinde hiç aksamayan bir sahne trafiği kurmuş. Aynı yatağı hem Julio’nun hem de Veronica’nın yatak odası olarak kullandığı sahne bu bağlamda çok başarılı.

Oyuncu yönetimi de çok iyi. Oyuncu kökenli birçok yönetmen gibi, ekibinden neler isteyebileceğini ve neler elde edebileceğini çok iyi biliyor. Üst düzey oyuncu kadrosunun da buna büyük katkısı var tabii ki.

Sahnede ilk kez gördüğüm, Jackie’yi yorumlayan Ünal Yeter’le Barselodakinden çok farklı bir karakteri aynı başarıyla canlandıran Hakan Atalay etkileyici bir ikili oluşturmuş. Oyun boyunca ‘çekmiş’ gibi dolanan Evrim Doğan çok gerçekçi Veronica’nın kaybolmuşluğunu çok iyi veriyor.. Bedir Bedir’le Murat Mahmutyazıcıoğlu, kuzen Julio’ya pek eğlenceli bir yorum getirmişler. Farklı karakterleri büyük rahatlıkla yorumladığına defalarca şahit olduğum Murat bu kez beni bile şaşırttı.

Ve tabii ki Esra Dermancıoğlu’nun Victoria yorumu var! Ünlü bir dizi oyuncusu olmasına karşın, benim gibi bir ‘dizi özürlü’nün (aynen Ünal Yeter gibi), ilk kez izlediği Dermancıoğlu tek kelimeyle müthiş. Sıkıntıdan patlamasından bezginliğine, Jackie’ye sulanmasından reddedildiğindeki kötücüllüğüne, hele hele o devamlı dekoltesiyle oynamasına, Esra Dermancıoğlu’nunki hem derinlemesine etüd edilmiş, hem de benzersiz doğallıkta bir performans.

The Motherf..ker With the Hat, mevsimin en çok ses getirecek çalışmalarından. Hele ikincikat-karaköy’e henüz gitmemişseniz keşfetmek için iyi fırsat.

Bildiğiniz gibi sosyal medya çok iyi çalışıyor. Biz oyunun ikinci sahnelenişi olduğu halde dopdolu bir salonda izledik. Yerinizi önceden ayırtmanızı öneririm.

 

Tiyatro BeReZe’nin ‘Fil’i

Bayanlar ve Baylar! Bu; kendisini “Dünyanın En Büyük Sihirbazı” olarak adlandıran bir adamın çok, çok, çok, çok, ama çok acıklı hikâyesidir. Kendisine dair çok, çok, ama çok büyük hayalleri olan bu adam, bir gün  gerçek ‘büyüklük’ hakkında aslında hiçbir şey bilmediğini fark edecek...

 

 

Tiyatro BeReZe, 2006 yılında Ankara Üniversitesi D.T.C.F. Tiyatro Bölümü’nde tanışan Erkan Uyanıksoy, Elif Temuçin ve Firuze Engin tarafından kurulmuş. 2008’den bu yana çalışmalarına aralıksız olarak devam etmişler.

BeReZe ile ilk kez, Erkan Uyanıksoy ve Elif Temuçin’in The Commedia School’da akademik çalışmalar yapmak için gittikleri Kopenhag’da Gogol öykülerinden uyarladıkları “Hikâyeden Memurlar” oyunu ile tanışmıştım. Hikâye anlatıcılığıyla fiziksel tiyatronun bir araya getirildiği bu zorlayıcı çalışmada, çıplak bir sahnede, siyah pantolon-bluz giymiş iki genç insan, dekorsuz, kostümsüz ve aksesuarsız, yaş ya da cinsiyet gözetmeksizin karakterden karaktere geçiyorlar, tek veya iki kişiyken kalabalık guruplara dönüşüyorlardı.

Çalışmalarını, yurt içinde ve dışında devam ettiren toplulukla o günden beri yollarımız ne yazık ki pek kesişemedi. Ancak, geçen Uluslararası Tiyatro Festivali’nde Abdullah Cabaluz’un Oyunbaz’da  yönettiği Tom Stoppard’ın Rosencrantz ve Guildenstern Öldüler oyununda Erkan Uyanıksoy’u Commedia dell’arte esintileri taşıyan çok başarılı bir Guildenstern olarak izleyebildim. Aynı Festivalde, Stüdyo 4 İstanbul’un Olmamış Mı? adlı ilginç çalışmasındaysa Firuze Engin’le de tanışma fırsatım oldu.

Bir de Abdullah Cabaluz’un nazik daveti sayesinde, İş Bankası çalışanlarından oluşan İş Oyuncuları topluluğuyla sahnelediği Shakespeare’in On İkinci Gece’sinde Erkan’ın olağanüstü Feste yorumunu izleyebilmiş olan az sayıda şanslı seyirciden biriyim.

Tiyatro BeReZe’nin Danimarkalı tiyatro ekibi Teatergruppen Batida ile gerçekleştirdiği, Søren Ovesen’in yazıp yönettiği yeni oyunu Fil’i, ikincikat-karaköy’de destek oyunları kapsamında izledim.    

Teatergruppen Batida; 1985’den bugüne Brezilya’dan Kamerun’a, Japonya’dan İspanya’ya,  Küba’dan Kuzey Kore’ye, yaklaşık 40 farklı ülkede oyunlarını sergileyen, Danimarka’da olduğu kadar dünyada da oldukça tanınan gezici bir tiyatro topluluğu.

BeReZe ile tanışıklıkları 2005 yılında başlamış. Türkiye-Danimarka ortak projesi Fil’in dünya prömiyeri 15 Ekim 2013’de Kopenhag’da, Türkiye prömiyeri 26 Ekim 2013’de Bursa’daki 18. Tiyatro Festivali’nde yapılmış.

Fil kısa bir oyun ama sanki “az ve öz”ün tarifi. Erkan Uyanıksoy ve Elif Temuçin, fantastik öğeler içeren bu nefis masalı, fiziksel tiyatrodan pantomime esintiler içeren müthiş bir birliktelikle anlatıyorlar. Bu kez Fil’in şiirsel metninin ağırlık merkezi biraz Elif Temuçin tarafına kaymış ama ne gam! Erkan ile Elif’in bu kusursuz uyumundan “Hikâyeden Memurlar”ı izlediğimde de çok etkilenmiştim. Fil’i izledikten sonra Sami Berat Marçalı’ya “bu ikisi sadece sahneyi değil yaşamı da paylaşırmışçasına uyumlular; ya evliler ya da beraber yaşıyorlar” dediğimde Sami, “Haklısınız, onlar karı-koca” cevabını vermişti.

Fil’in bir önemli artısı da genç, ihtiyar, çocuk her yaşa hitap edebilecek bir oyun oluşu. Sadece kaçırmayın değil, 9 yaşından büyükseler, mutlaka çoluğunuz çocuğunuz ya da torununuzla izleyin derim. Hele ilk kez tiyatroya gidiyorlarsa Fil’in onlarda tiyatro tutkusunu ateşleyeceği garanti.

2 Aralık’tan itibaren ikincikat’ın Beyoğlu Aznavur Pasajı’ndaki yeni yeri sekizincikat’ta sahneleniyor.                              

Tiyatrolarımızın desteğe en çok ihtiyacı olduğu bu zamanda,  asıl en büyük desteği verecek olan biz seyircilerin, daha çok oyun izleyerek onlara yalnız olmadıklarını unutturmamamız gereken bir dönemde olduğumuzu bir kez daha hatırlatarak, hepinize iyi seyirler dilerim.