CRAFT TİYATRO’DA ‘GARAJ’

“Birini sevdiğin zaman şehrin nüfusu 1’e iner”

Erdoğan MİTRANİ Sanat 0 yorum
4 Aralık 2013 Çarşamba

Craft Oyunculuk Atölyesi, temel oyunculuk ve oyunculuk teknikleri üzerine oyuncu adayları ve profesyonel oyuncularla atölye çalışmaları yapmak amacıyla 2011’de Çağ Çalışkur ve Bahar Bahar tarafından kurulmuş. Çağ Çalışkur, Bahar Bahar ve Şenay Gürler, 2012’de bünyesindeki oyuncu, yönetmen ve yazarlara, üretim yapabilmeleri için olanak, mekân ve yer sağlamak amacıyla Craft Tiyatro’yu kurmuşlar.

Geçen yıl sahneledikleri Kemal Hamamcıoğlu’nun ‘Kabin’ oyunu, aynı adı taşıyan bir üçlemenin ilk oyunuydu. Bu yıl üçlemenin ikincisi olan ‘Garaj’la karşımızdalar.

Oyun, bir yılbaşı gecesi, bir duvarında bir Orhan Gencabay baskısının, diğer duvarlarında türlü çeşitli graffitilerin yer aldığı, küçük, gri bir garajda geçer (Simone Mannino ve Jesse Gagliardi’nin işlevsel dekoru ve ışık tasarımı dört dörtlük). Oyun başladığında, trans/travesti Orkide, yılbaşı kutlaması için elinde pırıltılı bir kalp, her zaman buluştukları bu garajda, evli ve çocuklu sevgilisiyle buluşmaya gelir.

Peşinden garaja üniversitede ‘fotoğraf sanatı’ okuyan, anne-babasını trafik kazasında kaybetmiş, anneannesiyle yaşayan Kahraman girer. Adının aksine tutuk, çekingen ve tecrübesiz genç, ödevine çekeceği fotoğraflar için, biraz da o boylu boslu güzel travestinin o incecik topuklar üzerinde nasıl yürüdüğünü merak ettiğinden, tüm utangaçlığını bir kenara bırakıp Orkide’yi takip etmiş.

‘Garaj’ aslında, feleğin çemberinden geçmiş seks işçisi Orkide ile doğup büyüdüğü Uşak’tan kısa zaman önce İstanbul’a gelen masum ve saf taşra çocuğunun bazen komik, bazen duygusal, bazen da hüzünlü, bir saatlik muhabbeti. 

Kemal Hamamcıoğlu, transların toplumda uğradıkları aşağılanma ve ayrımcılık gibi kırk defa çiğnenmiş bir sakızı bizlere bir kez daha çiğnetmekten uzak durarak, farklı dünyalardan gelen bu iki zıt karakteri birbirlerine yaklaştıran yalnızlıklarına, kırılganlıklarına, hayallerine, hayal kırıklıklarına kısaca insan taraflarına odaklanmış. Metninin başarısı, yaratılan her iki karakterin de, diyalogların da,  gerçekten ‘gerçek’ olabilmesinde.  

Eğitmen, yönetmen, çevirmen oyuncu İpek Bilgin, oyunu yönetirken, Orkide’nin yırtıklığının ve bayağılığının karşısına Kahraman’ın saflığını ve doğallığını koyarak çok başarılı bir denge oluşturmuş. İki oyuncusunun yeteneklerini son limitlerine kadar zorlayarak, her ayrıntıyı dantel gibi işleyerek, ikiliden kusursuz bir performans elde etmiş.

DOT’un deneyimli oyuncusu Enis Arıkan‘ı ilk kez 6 yıl önce ‘Kürklü Merkür’ün unutulmaz travestisi ‘Lola’ olarak izlemiş ve hayran olmuş biri olarak, olağanüstü bir Orkide yorumuyla çıkmasını bekliyordum. Hakan Oktaş’ın kostümü, makyajı ve muhteşem sarı peruğu ile Enis, beklentilerimi kat kat aşan benzersiz bir Orkide olmuş. Gülmesi, ağlaması, dans etmesi, hele hele o mandalina yemesiyle bu yılın tüm en iyi erkek (ya da kadın) oyuncu ödüllerine aday olur kanısındayım.

Güven Murat Akpınar, Enis’in karşısında hiç ezilmeden, onunki kadar parlak bir yorumla izleyiciyi Kahraman’un dünyasına sokuyor. Adını yakınlarda sık sık duyacağımız bu genç adam, tiyatromuzun büyük kazançlarından biri. 

Sözün kısası, mutlaka izleyin. Sanırım aralık ayına pek yer kalmamış, şimdiden Ocak 2014 için yerinizi ayırtmanızı tavsiye ederim.

 

KUMBARACI50’DE NELER VAR?

Altıdan Sonra Tiyatro, yeni-eski birçok prodüksiyonla bu tiyatro mevsiminde 15. yılına giriyor.

Theater an der Ruhr ile ortak proje çalışması ‘Çinka’ Karadeniz Bölgesi’nin doğası ve bu doğanın içinde yaşayan insanların sesini, tavrını, yaşamını nasıl araştırmacılarından Birol Topaloğlu’nun da dahil olduğu bir müzik tiyatrosu. Hem Almanya’da hem Türkiye’de değişik mekânlarda sahnelenecek olan ‘Çinka’, 2 Aralık’ta Galata D22’de prömiyer yaptı.

kumbaracı50’de geçen mevsimin ödüllü çalışmaları ‘kumbaracı50 üçlemesi’, ‘katilcilik’ ve ‘haz makamı’ bu yıl da oynanmaya devam edecek. Bir yazar projesi olan 6 Üstü Oyun’un ilk üç oyunu, ‘Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi’, ‘Evaristo’, ‘Tık...Tıkıdı...Tıkılap’  devam ederken,  diğer üçü de bu mevsim sahnelenecek.

Yokuş Aşağı Emanetler’in oyuncularından, projenin Türk yönetmeni Yaman Ömer Erzurumlu’nun beyaz yakalıları ele alan yeni ekip çalışması da bu sezon içerisinde prömiyer yapacak. Kentsel dönüşüm hikâyelerinin, sokakta kulaklıklarla takip edildiği Yokuş Aşağı Emanetler, bildiğim kadarıyla sahnelenmeye devam edecek.

Altıdan Sonra Tiyatro, 15.yıl kapsamında geçmiş yıllarda sahnelenmiş birçok oyunu yeniden gösterime sokuyor. ‘Karabahtlı Kardeşlerin Bitmeyen Şen Gösterisi’ ve altıncı sezonunda tekrar seyirciyle buluşacak olan ‘444’ oldukları gibi, ‘O.B.E.B.’ ve Altıdan Sonra Tiyatro’nun ilk özgün oyunu ‘Bekleme Salonu’ ilk sahnelenişlerinkine yakın yorumlar ancak kısmen ya da tamamen farklı kadrolarla izleyicinin karşısına çıkacak. Öldün, Duydun mu? ve Fail-i Müşterek oyununun yeniden ele alınmış şekli olan ‘Müşterek Fail-i Müşterek’ yepyeni oyuncular ve yorumlarla sahnelenecek.

Yiğit Sertdemir’in yazıp yönettiği, bir mezar içini anımsatan çok başarılı mekân tasarımını da üstlendiği ‘Öldün, Duydun mu?’nun bu yeni versiyonunu büyük keyif alarak izledim. İntihar etmiş bir adam, onun hayatını bir masal olarak gözden geçirecek olan masalcı, yönetici ve yargılayıcı tavrıyla Tanrı’ya daha yakın olan ebe. Bu üç kişi arasında geçen fantastik çağrışımlı öyküsüne çok parlak bir yorum getiren Sertdemir’in (sözsüz) oyunculuğu da çok başarılı. Oyunun asıl kozu masalcı Ayşenil Şamlıoğlu ile ebe Tomris İncer’in müthiş oyunculukları. Genelde dramatik rollerde görmeye alıştığımız iki deneyimli oyuncu, belli oluyor ki, bu kara güldürüyü seyircilerden bile daha fazla keyif alarak yorumluyorlar. Mutlaka izlenmeli.

NOT: Bu yıl Kültür Bakanlığı, özel tiyatroların projelerine yaptığı yıllık destek listesinde, geçen yıllarda bundan yararlanan birçok tiyatroya 2013-2014 için ödenek ayırmadı. Hemen ardından desteklerin, Değerlendirme Komisyonu’ndan geçmelerine karşın “bize muhalif olan tiyatrolara niye yardım edelim” diyerek Kültür Bakanı tarafından reddedildiği, asıl ret nedeninin bu toplulukların Gezi Direnişini desteklemiş olmaları olduğu söylenmeye başlandı.

Gerçekten böyle bir ifade kullanılmışsa, bunun çok talihsiz bir açıklama olduğu, tek kriteri sanatsal değer olan yasal bir devlet yardımı verilirken, hiçbir sorumlunun “destekçiler” ve “muhalifler” ayırımı yapma hakkı olmadığı kesin.

Diğer yandan Sayın Ömer Çelik, “bu desteğin tiyatronun gelişmesi için konulduğunu, artık o gelişme aşamasından çıkıldığı için kurumsallaşmasını tamamlamış kurum ve kuruluşlar yerine genç tiyatroları desteklemeyi temel strateji olarak benimsediklerini” ifade etmiş.

Prensipte buna katılmamak mümkün değil ama tatbikatta durum hiç de öyle değil. Örneğin, kuruluşundan bu yana politik, devrimci ve muhalif tiyatro yapan Dostlar Tiyatrosu 30 yıldır bu desteği alırken ‘kurumsallaşmamış’ oluyor da, Muammer Karaca Tiyatrosu’nun ‘depreme karşı güçlendirme’ bahanesiyle kapatılmasından sonra (ki henüz oraya tek bir çivi bile çakılmış değil) sahnesiz kaldığı, çağcıl Türk Tiyatrosu’nun duayeni büyük sanatçı Genco Erkal, 75 yaşında turnelere mahkûm edildiği zaman mı ‘kurumsallaşmış’ oluyor.

Ya da, 30 yıldan beri ilk kez Kürt sorununa barışçıl bir çözüm umudunun yeşermeye başladığı, Diyarbakır ziyaretiyle tarihi günlerin yaşandığı dönemde, destAR-Theatre gibi politik, ama slogancı olmayan, propaganda kokmayan, üst düzeyde Kürtçe tiyatro yapan ‘gencecik’  bir topluluk, belki de daha da fazla destek alması gerekirken mi bu yardımı hak etmemiş oluyor!

Her neyse bunlar işin politik yanı. Sanatsal yanına gelince, ben Dostlar, Altıdan Sonra, AST, destAR, Boğaziçi Gösteri Sanatları, Ortaoyuncular, Duru Tiyatro, Tiyatro Kare, Oyun Atölyesi vb. gibi toplulukların devlet yardımı olmaksızın, asıl sponsoru olan seyircileriyle ayakta duracak güçte olduklarına inanıyorum.

Ve nasıl ki genç tiyatrocular, ikincikat’taki arkadaşlarına sadece yeni mekânlarını tanıtmak için değil, “biz buradayız, yanınızdayız” da diyebilmek için destek vermişlerse, biz izleyicilerin de, daha çok oyun izleyerek, çok beğendiklerimize tekrar giderek tiyatronun hasını yapan bu gençlere (sanmayın ki sevgili Genco’yu onlardan ayrı tutuyorum, o yaş aldıkça gençleşmeye devam ediyor) “biz buradayız, yanınızdayız” demesinin de zamanı geldi. Hepinizi bir tiyatro seferberliğine davet ediyorum.

 

 

1 Yorum